Nurdanhaber – Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Ruh ile Beden
İnsan ile ilgili yazılarımızda, insanı keşfetmeye çalışıyoruz. Şimdi ruh ve bedene bir göz atacağız. Böyle bir konuyu bir yazı ile çözmemiz mümkün değildir. Ancak konuyu anlayış sınırlarına yaklaştırmaya çalışacağız.
Ruh evini terk etmediği sürece beden, terk edince ceset oluyor. Ruh bedende iskan ettiği müddette bedeni giydirmek için tekstil sanayileri kuruluyor ve saraylar hazırlanıyor.
Ruh bedeni terk ettikten sonra da beden, dünyaya geldiğinde nasıl beyaz bir beze sarılıp tahta beşiğe koyuluyorsa aynı şekilde beyaz bir beze sarılıp tahta tabutla ivedilikle yaratılma kaynağı toprağa teslim ediliyor. Sahi bu kadar yatırımlar hayatın sonundaki ceset için mi, yoksa mekan kabul etmez ruh için mi yapılıyor?
Ruh
Ruh gözle görülmez, elle tutulmaz, manevidir. Ruh çok basit ve tek olduğu için bozulmaz ve dağılmaz. Bozulma ve dağılma çokluk için terkip için, birleşimler için söz konusudur. Ruhun hayatı bedene bağlı değildir. Onun için ruh beden tarafından kayıt altına alınamaz. Ruha bedende bir yer tarif edilemez.
Kanun ile uygulaması arasındaki irtibat, beden ile ruha benzetilebilir. Formül manevidir ve bir makinanın imalatının adeta ruhudur. Makina ise o formülün elbisesidir.
Ancak makina olmasa da Allah’ın kanunu olan o formülde bir makina var olduğu bilinir. Bunu görmek istediğimizde uygulamaya koyar ve makinayı ortaya çıkarırız. Bunun için engel yoktur.
Ruh Allah’ın kanunudur, doğmaz, bedende mekân tutmaz. Onun için ruhu mahiyetiyle kavramamız, bu mevcudiyetimizle, aklımızla, bedenimizle mümkün değildir.
Ruh, bedene benzemediği gibi, sıfatları da bedenin sıfatlarına benzemiyor.
Ruh bedende olduğu sürece, ruhun bedenin en küçük bir zerresine de bütün duyguların tamamına da hükmetmesi aynıdır. Ruh bedenden önce de vardı, bedeni terk ettikten sonra da cesede kayıtlı olmadan her yerde varlığını devam ettirir.
Ölüm halinde yuvasından çıkan ruhun misali bedeni vardır. Bu bir derece sabit ve letafetçe kendine uygun, manevi elbisedir. Beden gibi hareketlerini sınırlayan bir elbise değildir. Bedeni terk etmek ile ağırlıklarından kurtulan ruha tekstil sanayileri ve saraylar yeterli gelmez. Allah’ın izni ile ruhlar alemine ve semaya gider.
İmanın esası tevhiddir. Tevhid, teslimiyeti kazandırır, teslim tevekkülü gerektirir ve tevekkül ise ebedi saadet meyvesi vermektedir. Hidayet, teslimiyet ve iman ruhun cenneti; dalalet, inat ve inkar ise ruhun cehennemidir.
“Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerim ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrayin (şenlik yeri) suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük-büyük, ulvî-süflî her bir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’amattan (nimetlerden) istifade etmeğe muvafık ve havâs (duygular) ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha (seyir yerine) gönderir. Sözler/202
Beden, Cesed
Beden mahluktur, ruh için yaratılmış, ruhun hanesi ve yuvasıdır, ruh ile ayakta durmaktadır, gelip geçicidir, ruhun elbisesi değildir. Aslında bedeni tanımak için hakkında araştırmalar halen sürdürülmektedir. Hayat müddetince sürekli yapı taşlarını değiştiren beden, ölüm sırasında ise birden soyunmakta, ruh bedenden çıkmakta ve ceset de dünyayı terk etmektedir.
Cesedin dağılıp toplanması ruhun bağımsızlığına zarar vermez. Bedenimizdeki duygular ile dünya ve evren ile irtibat kurarız, ancak duygularımızın keyfiyeti ruha etki etmez.
“Demek vahdet (birlik) ve beka (sonsuzluk), ruhta esastır ki, ondan kesrete (çokluğa) sirayet eder (yayılır). Ruhun fenası tahrib ve inhilal iledir. O tahrib ve inhilal (bozulma ve dağılma) ise, vahdet yol vermez ki girsin, besatet (sadelik) bırakmaz ki bozsun. Veyahut i’dam iledir. İ’dam ise Cevvad-ı Mutlak’ın (sonsuz cömert olan Allah) hadsiz merhameti müsaade etmez ve nihayetsiz cûdu (cömertliği) bırakmaz ki, verdiği nimet-i vücudu o nimet-i vücuda pek müştak ve lâyık olan ruh-u insaniden geri alsın.” Sözler/517
Ruh ve beden birlikteliği
Pek çok kulluk vazifesini yerine getiren ve birçok lezzet ve üzüntülere maruz kalan ruhun elbisesi olan bedendir. Onun için hikmet-i ilahiye bu mübarek cesedi Cennet’te ruha arkadaş yapmak istiyor ki birlikteliklerinde yaşadıklarını orada temaşa edip lezzet alsınlar.
İnsanın ruhunun bütün cesediyle öyle bir münasebeti var ki: bütün a’zâsını ve eczasını birbirine yardım ettirir. Hiç unutma ve şaşırtma olmuyor. Göze bir taş geleceği anda, elin gözün yardımına koşması, veya yutmada zorluk çekeceğimiz bir yiyeceğe ağzı programlaması vb. bizim şuurumuz dışında cereyan etmektedir.
“Ruha nisbeten uzak-yakın bir hükmünde. Birbirine perde olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdadına yetiştirir. İsterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ çok nuraniyet kesbetmiş (kazanmış) ise, her bir cüz’ü ile görebilir ve işitebilir.” Sözler/687
28.04.2018
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu