Nurdanhaber – Cahit KURBANOĞLU
HUZUR MU İSTİYORUZ?
Kalbi, ruhu ve vicdanı aydınlanmamış bir insan karanlıklar içindedir.
Toplumumuzda karşılaştığımız kalbi , tansiyonu ve nabzı çok iyi olan insanın; “ kalbim sıkılıyor, çok huzursuzum” demesinin kaynağı maddi hastalıklar değildir.
Vicdan, iman ile aydınlığa kavuşmakta, huzur bulmaktadır.
Akıl ise aklın mahsulü olan fenler ile nurlanmaktadır.
İnsan, hikmetlerle, faydalarla dolup taşan şu kâinat kitabını yazan bir Alîm ve Hakîmi tanımadığı takdirde öğrendiği ilimler ona ne kazandırır.
Kalp ne ile tatmin olur?
Damarlarla donatılan kalp günde
yaklaşık 100 trilyon hücreye ulaştırılmak üzere
yaklaşık 80-120 bin km uzunluğunda damarlar ile
7-10 ton civarında kanı pompalamaktadır.
En modern teknoloji ile donatılmış pompalar bile, belli bir süre çalıştıktan sonra verimi yani randımanı yeni durumundaki gibi olmuyor. İnsan ömrüne göre 65 yıl hiç durmadan 3 milyar kere, dinlenmeden mola vermeden çalışan bir kalp de pompa gibi davransaydı, taşıyan kişi hayat memat mücadelesine maruz kalırdı. Ya emniyet valfleri olan contalar (kalp kapakçıkları) kaçırsaydı halimiz ne olurdu. Demek ki maddi kalbimizi bile tanımamız oldukça zordur.
O halde kalbimiz maddî ve mânevî olarak, bir başka ifadeyle, zâhirî ve bâtınî olarak kısımlara ayrılmaktadır.
Maddi ya da zahiri kalbimizin görevini yerine getirmek için dişli pompa ile donatabilsek büyüklüğü belki de dünya kadar olacaktı.
İnsan vücudunun kalbin maddi yönü ile alakası çok büyük olduğu gibi kalp de vücuda kan pompalayabilmesi için bütün bir kâinata ihtiyacı vardır.
Diğer taraftan insan ruhunun beden ile alâkası da kalpte başlıyor. Dolayısı ile mânevî kalbin insanın ruhî hayatında oldukça büyük bir vazifesi vardır.
Manevi kalp ruh manasına da kullanılmaktadır.
Beslemekten aciz olduğumuz vücudumuz maddi kalbin beslenmesi için çalışmaktadır.
Kalbin vazifesi nedir?
Gözün vazifesi bakmaktır, göz görmez; kulağın vazifesi kepçeleri ile seslere hazır beklemektir, kulak işitmez, dilin vazifesi laboratuvarlarını gıdalara açmaktır, yoksa dil tadı ayıramaz. Bütün bu görevler ise beyin bilgiişlem merkezinde değerlendirilir. Burayı kim programladı?
Kalbin manevi kısmının en büyük ihtiyacı ise imandır.
Ben kimin mahlûkuyum?
Bu dünyada kimin misafiriyim?
Daha sonra nereye gideceğim?
Beni misafir eden zât, benden ne istiyor?
İşte kalbin bâtını, bu gibi soruların cevaplarıyla tatmin oluyor.
Teşbihte hata olmasın, nasıl kalbe bütün vücudun ihtiyacı var. Öyle de manevi kalbimiz de Marifetullah’a Allah’ı tanımaya ihtiyacı vardır.
Onun için de Allah’ın Samed ismine en büyük âyine kalbdir. Çünkü kalbin Allah’a ihtiyacı vardır. Kalp, bu âlemin sahibini tanımaya, bilmeye, Ona iman ve itaat etmeye muhtaçtır.
Kalplerinin manevi gıdasını ihmal eden insanlar, bu ihmâlin cezası olarak, huzursuzluk, sıkıntı, tatminsizlik, korku, endişe gibi hastalıklarıyla karşılaşırlar.
Midenin açlığı sazla, sözle giderilebiliyor mu? Çünkü mide yiyecek istiyor. Kalbin açlığını da zenginlik, makam, mevki, şan, şeref, teveccüh ve rütbe gideremiyor.
Bir akıllı telefonu kullanmada bile yanlışlık yaparız veya bozulur diye döne döne kataloğuna bakarız.
O halde neden insan gibi mükemmel bir makinanın kataloğunu sorgulamayız.
Kalbin Rabbi, Ustası; kalbin ancak Sanatkarını zikir etmekle, hatırlamakla, huzur bulacağını bize kataloğunda bildiriyor.
Kalp, bu gördüğümüz muhteşem kainatın, bir fabrika ve bir saray gibi Allah’ın emri ile hareket ettiğine inanmakla huzur bulabilir. Bir kuyruklu yıldızdan müteessir olan insan kalbi, top güllesinde 70 defa hızlı hareket eden dünya üzerinde nasıl endişe duymadan uyuyacaktı.
Ruhun evi insanın bedeni, ruhun penceresi ise insanın gözü olup kainat şehrini seyreder.
Kalp bu yoğun faaliyet içerisinde hem bedenin ve hem de kainatın Allah’ın mülkü olduğunu bildiği için, yorulmadan, usanmadan ve ümitsizliğe düşmeden rahatla çalışır. Mutlak kudret ve irade sahibinden başkasından yardım beklemez.
“Allah’ın izni olmadan sinek kanadını oynatamaz. Allah’ın izni olmadan yaprak düşmez.”
Allah’ın izini olmadan, kalp de çalışamaz, kan da devretmez, bir saniyede ölen 10000 alyuvarın yerine yenisi gelmez, gelemez.
Yenilen tek tip gıda ete, kemiğe, kana, iliğe çevrilmesi veya yenilen farklı gıdalardan bir et, bir saç ve bir deri yapılması, kainattan insanı süzen ve adeta küçük bir kainat olan insanın her hücresine ihtiyaçları olan maddeleri sevk eden Allah’ın iradesi ile olmaktadır.
Kalbin batını bu âlemle değil, âlemin manasıyla, onda tecelli eden ilâhî isimler ile ilgilenir. Göz sanata bakarken, kalp onda tecelli eden Allah’ın isimlerine nazar eder.
“Bâtın-ı kalp âyine-i sameddir.”
“Kalp ancak Allahın zikriyle tatmin olur”.
Cahit Kurbanoğlu