Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu ve muhtelif sure ve ayetlerde öykülerini tekrar tekrar anlattığı kavim hiç şüphesiz Beni İsrail’dir. Bunun hikmeti ise onların hayat öykülerindeki ibret verici derslerde yatmaktadır.
İlahiyatçı Yazar Musa Aydın’ın kaleme aldığı “İsrailoğulları’nın İbretlik Öyküsü” başlıklı yazısında Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu ve muhtelif sure ve ayetlerde öykülerini tekrar tekrar anlattığı kavim olan İsrailoğulları’nı gündeme taşıdı.
Musa Aydın’ın kaleme aldığı yazı şöyle:
Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu ve muhtelif sure ve ayetlerde öykülerini tekrar tekrar anlattığı kavim hiç şüphesiz Beni İsrail’dir. Bunun hikmeti ise onların hayat öykülerindeki ibret verici derslerde yatmaktadır. Benzer durumlar bir insan olarak ve bir ümmet olarak her insanın ve her ümmetin başına gelebilecek türden olduğu için Allah-u Teâlâ onları bizim gözlerimizin önüne sererek ders ve ibret almamızı istemiştir. Dolayısıyla bizler de İslam Ümmeti olarak bu kavmin ibret verici serüvenlerini Allah’ın kitabından dikkatlice okuyup üzerinde tefekkür etmeli ve hayatımız için, günümüz için, ümmetimiz için onlardan dersler çıkarmalıyız.
Kur’an’ın bizlere nakledip ardından “Ey akıl sahipleri, ibret alın.” buyurduğu bütün öykülerden, özellikle hepsinden daha ilginç ve daha ibret verici olan İsrailoğulları kıssasından ders çıkaracaklarına, bunları sanki nev’ine münhasırmış gibi değerlendirip kulak ardı edenler maalesef benzer yanlışları ve felakete götüren duruşları sergilemiş, ümmetin nice adı konulmamış Beni İsrail kıssaları yaşamasına vesile olmuşlardır. Eğer İslam Ümmeti Allah-u Teala’nın “Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.”(Ahzap/69) öğüdünü hakkıyla dinleyip Beni İsrail’in yaptıklarından gereken dersi çıkarsalardı, bugün ümmetin hâl-i pürmelâli böyle olur muydu?
Her halükarda bizler de bugün bu kıssadan gereken dersleri çıkarmazsak, aynı akıbet bizleri de hiç şüphesiz beklemektedir. İsimler, sahneler, roller, oyuncular ve figüranlar farklı olsa da… Biz, Kuran’ı Kerim’den istifadeyle İsrailoğulları’nda cereyan eden ve bizler için ders niteliğini taşıyan, bazı yazarların ‘Yahudi Temayülleri’ diye de nitelendirdikleri en önemli düşünce ve duruşları özetle sizlere aktarmaya çalışacağız. İnşallah ki hepimiz için faydalı ve gafletlerden uyanma vesilesi olur.
1) Nankörlük:
Kur’an-ı Kerim İsrailoğuları’na emsaline tarihte belki de rastlanmayacak kadar maddi ve manevi nice nimetler verildiğinden ve bu açıdan alemlere üstün kılındığından bahsetmektedir:
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâdettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.” (Bakara/40)
“Andolsun ki biz, İsrailoğulları’na Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları dünyalara üstün kıldık. * Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (Casiye/16-17)
Görüldüğü gibi Allah-u Teâlâ onlara verdiği nimetleri hatırlatıyor ama Beni İsrail bu büyük nimetlerin şükrünü hakkıyla eda edeceklerine, kendilerine gönderilen yüzlerce peygamberi öldürmeye kadar nankörlüklerini ilerletmiş ve azgınlıklarını ortaya koymuşlardır.
2) Haddini Bilmezlik, Refah ve Dünya Düşkünlüğü:
Beni İsrail kendilerine verilen nimetlere hiçbir zaman kani olmamış ve alacaklı pozisyonunda hep daha fazlasını isteyerek mevcut durumlarından şikayetçi olmuşlardır. Almaya gelince hep daha fazlasını almak istemiş ama vermeye ve mesuliyetlerini ifa etmeye gelince tam aksi bir duruş sergilemişlerdir. Burada bu konudaki ayetlerden sadece bir numunesini vermekle yetiniyoruz:
“Hani siz (verilen nimetlere karşılık): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu musibetler (onların başına), Allah’ın âyetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir.” (Bakara/61)
Görüldüğü gibi yukarıda bahsedilen ruh hallerini ortaya koyduktan sonra onların bu durumunu azgınlık ve haddini bilmezlik olarak nitelendirmektedir. İşte isteyince böyle haddini bilmezlik yaparken, sorumluluk almaya gelince tam tersini yapıyorlardı. Bunu aşağıdaki ayet çok çarpıcı bir şekilde beyan etmektedir.
“Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde, sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” dediler.” (Maide/24)
Yine ayette de zikredildiği gibi bu duruşu sergileyenler ukalalıklarının cezasını zillet ve meskenetle ödemiş ve ödeyeceklerdir.
3) Kendini Beğenmişlik, Kibir ve Hep Farklı Olduğunu Düşünmek:
İsrailoğulları’nda bulunan en önemli illetlerden birisi de kendilerinin seçilmiş bir millet, ayrıcalıklı bir ümmet olarak görmeleri ve Allah’la aralarında adeta özel bir akrabalık bağı varmış gibi davranmaları idi. Bu ayetler bu hastalığı açıkça göstermektedir:
Yahudiler ve Hıristiyanlar “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğini azaplandırır. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda dönüş de ancak O’nadır.” (Maide/18)
“İsrailoğulları: Sayılı birkaç gün müstesna, bize ateş dokunmayacaktır, dediler. De ki (onlara): Siz Allah katından bir söz mü aldınız -ki Allah sözünden caymaz-, yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Bakara/80)
Ayetler onlardaki bu müzmin hastalığı başka bir açıklamaya gerek kalmayacak şekilde ortaya koymuştur.
4) Cüret, Töhmet Ve Küstahlık:
İsrailoğulları’ndaki küstahlık ruhu sadece peygamberlerine karşı değil -haşa- Allah’a varacak kadar ilerlemişti. Yukarıda “Ey iman edenler! Siz de Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.”(Ahzap/69) ayetini zikretmiştik. Yine şöyle buyurmaktadır: “Bir zaman Musa kavmine: Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola iletmez.” (Saff/5) Onların peygamberleri öldürecek kadar azgınlaşmalarını da birçok ayette (Bakara/61, Al-i İmran/21, Al-i İmran/112) görmekteyiz. Evet, onlar bu kadarıyla da yetinmeyip Allah-u Teala’ya karşı bile cüretkâr davranacak kadar azgınlaştılar. Aşağıdaki ayetlerde bunu açık bir şekilde görmekteyiz:
“Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.” (Maide/64)
“Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz” diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı!” (Ali İmran/181)
5) Din Ve Dünyalarını Bir Arada Yürüttükleri Müddetçe Dindarlık Taslamaları:
En bariz şekliyle Beni İsrail’de görülen bu hastalık şiddet ve zaafıyla çeşitli fert ve toplumlarda kendini göstermiştir. Bu tip insanlar dinin dünyalarına dokunmadığı ve dünyevi menfaatleriyle, dini ve uhrevi menfaatleri çelişmediği müddetçe dinden dindarlıktan dem vururlar. Ama iş tercih noktasına gelince, bu ikisinden birisini diğerine tercih etme zorunluluğu hasıl olunca çoğunun tercihini dünyadan ve nefsani heveslerinden yana yaptıklarını görürsün.
“Andolsun biz Musa’ya Kitab’ı verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu’l-Kudüs ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.” (Bakara/87)
İmam Hüseyn’in (a.s) şu mübarek sözü ne kadar güzel özetliyor bu hastalığı:
“İnsanlar dünya kuludur; din ise dillerine dolaşıp durur. Dinin sayesinde geçimleri iyi olduğu müddetçe, onun etrafında bulunurlar; ama zorluklarla imtihan edildiklerinde ise gerçek dindarlar azalır.” (Tarih-i Taberi, c.7, s.300)
Devamı yarın…