Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı GÖKSU
Hastalık bize, bizim vücudumuza misafir olarak geldiğinde, gönderildiğinde bazı şeyleri ihtar eder, hatırlatır. Acaba bunlar nelerdir? Bir kısmını siz okuyucularım ile paylaşayım.
- Vücudumuzun demirden, çelikten değil et ve kemikten yapılmış olduğunu öğretir.
- İnsanın aciz olduğunu, bir hastalık geldiğinde bazen bir adım dahi atamayacağını öğretir.
- Dünyaya ne için geldiğimizi hatırlatır, öğretir.
- Hastaların duasının makbul olduğunu öğretir.
- Hastalara Allah rızası için bakmanın, hizmet etmenin ne kadar kıymetli olduğunu öğretir.
- Hastalık ve musibetlerde “ Bu da geçer yahu.” Deyip teselli bulmanın önemini öğretir.
- Ağacı silkmekle meyveleri nasıl dökülüyorsa hastanın titremesi ile günahlarının öyle döküleceğini öğretir.
- Hastalığın sabretmek şartı ile ömür dakikalarını bakiye, sonsuza değiştirmeye vesile olduğunu öğretir.
- Hastalıklara ve musibetlere karşı mertt olarak “Ya sabır” demenin önemini öğretir.
- Açlıkta Allah’ın “Rezzak” ismini tanıdığımız gibi, “Şafi” ismini de hastalık vesilesi ile tanımayı öğretir.
- Allah’a dua dua yalvarmamıza vesile olur, kulun duasına bir cevap veren olduğunu öğretir.
- Sabır sınavını kazanmanın yolunu öğretir.
- Hastalıktaki manevi ibadet ve uhrevî sevap yönünü düşünüp, zevk almaya çalışmamız gerektiğini öğretir.
- Kırılmış elle dövüşmek gibi aman ben ne yaptım da bu başıma geldi demenin musibetimizi ikileştirdiğini öğretir.
- Ömür sermayesini nerede kullanmamız gerektiğini öğretir.
- Hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebildiğini öğretir.
- Hastalığın menfi ibadet olduğunu öğretir. İnsan istemeden verilen hastalıklar, musibetlerle sevap kazanabileceğini anlatır. Yani insanın hastalıklar, musibetler vasıtasıyla acizliğini, zayıflığını hisseder, Allah’a sığınır, yalvarır. Halis, riyasız, manevi bir ibadet kazandığını öğretir.
- Hastalık sabredip, şükredilince çok sevap kazandırdığı için ondan şikayet etmek değil, oh elhamdülillah şükür deyip Allah’a şükretmek gerektiğini anlatır.
- İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Büyük bir sermaye elinde bulunan insan, dünyada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye olan ömürün baki ömrü kazanmak için vesile olduğunu en iyi anlatır.
- Hastalıklı genç, sair gençlere nispeten ahiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvani heveslerden bir derece kendini kurtarıyor. Dolayısı ile hastalık onlar için Allah’ın bir ihsanı oluyor. O zaman o genç için hastalık bir sıhhattir; bir kısım diğer emsali, yaşıt gençlerdeki sıhhat bir hastalıktır.
- Ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ıztırap çeken kardeşim! Bu dünya eğer daimî olsaydı ve yolumuzda ölüm olmasaydı ve ayrılığın ve yokluğun rüzgârları esmeseydi ve musibetli, fırtınalı istikbalde manevi kış mevsimleri olmasaydı, ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım. Fakat madem dünya bir gün bize “Haydi, dışarı” diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak. O bizi dışarı kovmadan, biz bu hastalıkların uyarıları ile şimdiden dünyanın aşkından vazgeçmeliyiz. O bizi terk etmeden, kalben dünyayı terke çalışmalıyız.
(Bu yazının hazırlanmasında “Hastalar Risalesi’nden” faydalanılmıştır.)