Nurdanhaber – Haber Merkezi
Nur talebeleri ile FETÖ arasındaki farklar
Aslında Nur talebeleri ile FETÖ’cü hainler kıyaslanamayacak derecede taban tabana zıt olan iki ayrı uç gruptur.
Ama uzaktan bakan kişi birbirine uzak olan iki şeyi kendi uzaklığı nispetinde birbirine yakın görebildiğinden veya FETÖ’nün Risale-i Nur eserlerini istismar etmesini fırsat bilenlere cevap olması bakımından Nur talebelerinin takip ettiği hizmet ile FETÖ’nün ve Bediüzzaman ile Fetullah’ın ne denli birbirine zıt yapıda olduğunu bu yazıda ele almaya çalışacağız.
Doğrusu bu durumu Cumhurbaşkanımız da birçok defa dile getirmiştir…
Risale-i Nur eserleri Bediüzzaman Said Nursi tarafından Kur’an’ın ve İslam’ın öğrenilmesinin ve öğretilmesinin yasak olduğu bir dönemde sürgünlere, hapislere, zehirlenmelere ve tüm engellemelere rağmen yazılmış Kur’an-ı Kerim tefsiridir.
Bu eserler çağımızın anlayışına uygun bir tarzda hem aklı hem de kalbi tatmin eden ve okundukça ruhu şekillendirip kalbe huzur veren, 190 ülkede yaklaşık 60 dile çevrilmiş dünya çapında karşılığı olan eserlerdir.
Diğer yandan Bediüzzaman, nurlarla yapılacak hizmette orijinal bir metodoloji takip etmiştir. Bizzat kendisi eserlerinde hizmette nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini ve bunun kurallarını belirtmiş hayatı boyunca da bu kurallara tavizsiz bir biçimde uymuştur. Daha sonra bu metodoloji Nur talebeleri tarafından “Hizmet rehberi düsturları” olarak adlandırılmış ve hizmette uygulanmıştır.
Bu kuralları sayarken FETÖ’nün bu kurallara ne denli aykırı davrandığını hep beraber göreceğiz…
– Risale-i Nur kitapları akıl ve mantık ağırlıklı kitaplardır. Allah’ın emir ve yasaklarını akla uygun bir biçimde nedenleri ile açıklar. Allah’ın rızasını kazanmayı en önemli amaç olarak güder. FETÖ’nün tarzında ise Rabbimizin emirleri ve yasakları değil Fetullah’ın emirleri ve yasakları tartışılmazdır. ‘Fetullah ne derse, ne emrederse doğrudur, yapmak farzdır’ anlayışı ile yaklaşılır olaylara. Allah’ın farzına karşı geldiği halde, ikisi çakıştığı halde Fetullah’ın emirleri yerine getirilir. Bu esnada da ‘itaat et kurtul’ sloganı ile hareket edilerek bu kararların kesinlikle sorgulanmaması sağlanır. Altın nesil yetiştireceğiz idealinin içeriği; ”Fetullah’ın emri Allah’ın emriyle çakışsa bile Fetullah’a itaat edeceğiz” diyebilen bir katil nesil yetiştirmektir aslında.
– Bediüzzaman, ahiret hayatını esas kabul ederek bu dünya hayatının geçiciliğinden bahseder. Dünyadaki sıkıntıların imandan gelen sabır kuvveti ve tevekkülle karşılanması gerektiğini vurgular. Ahiret hayatını kazanmayı asıl hedef olarak gösterir. Dünyanın kırılmaya mahkum camlar hükmündeki geçici işlerini ahiretin ebedi elmaslar kıymetindeki işlerine feda etmeyin der. FETÖ ise her türlü namussuz siyasetle dünya saltanatını elde etmeyi hedefler. Helal- haram demeden dünyevi işlerdeki başarıyı ahiret işlerine tercih eder.
– Bediüzzaman, yaşadığı dönemde tüm engellemelere rağmen Risale-i Nur eserlerini yazmaya azimle devam ettiğinden bir çok sıkıntı çekmiştir. Buna rağmen İslam’ın gereklerinden ödün vermemiş, asla işleri yürüsün veya kolaylaşsın diye yalana tenezzül etmemiş ”Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn (hakikatı gören) aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir; hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın.” diyerek bunu ifade etmiştir. Yalanı ”Kudret-i İlahiyyeye bir iftira” olarak tanımlamıştır. Mahkeme salonlarında idamla yargılandığı zamanlar olmasına rağmen her zaman doğruyu söylemiş, hileye, yalana , takiyyeye asla başvurmamış ve talebelerini de bundan men etmiştir. Talebelerini zalim olmaktansa mazlum olunuz diye uyarmıştır. Hatta talebelerinden Asım isminde bir binbaşı; doğruyu söylerse Üstadına zarar geleceği, yalan söylerse de imanının izzetine yakışmayacağı endişesiyle dua ederken üzüntüden vefat etmiştir. İstikamet şehidî olmuştur. Oysaki Fetullah’ın kendisi de aveneleri de müritleri de yalan ve kaypaklıkta o derece tecrübe edinmişlerdir ki darbe ertesinde takiyye amacıyla demokrasi mitinglerine dahi utanmadan katılmış, hocalarının emriyle hocalarına küfürler yağdırmışlardır. Öylesine bir bukalemunculuk sanatını öğrenmişlerdir ki TSK’da konuşlanan FETÖ üyelerini ulusalcılar bile fark edemeden kendilerinden sanmışlardır.
– Bediüzzaman haram olan her türlü lezzet ve istekten nefsin men edilmesi gerektiğini eserlerinde bir çok yerde vurgulamıştır. Takvanın yani günahlardan kaçınmanın en önemli ibadet olduğunun önemle altını çizmiştir. Dinin en ufak bir emri için en büyük görünen dünyevi bir şeyin feda edilmesi gerektiğini söylemiştir. Fetullah ise bunun tam tersi olarak dünyevi makam ve yükselişin hatırı için dinin her türlü emrini bırakabileceklerini ve her türlü günahı işleyebileceklerini müritlerine ders vermiştir.
– Bediüzzaman, ruhsal ve köklü bir yetişme sisteminin gelişebilmesi için “keyfiyet” denilen kaliteye önem vermiş, çok fazla sayıda insana bir şeyler öğretmeyi hedeflemektense az sayıda kişiyi yetiştirip imanlarını kurtarmayı esas olarak kabul etmiştir. Fetullah ise çevresine topladığı beyinleri yıkanmış müritleri ile küresel güçlerin rızasını kazanmak ve büyümek için dünya çapında ve Müslüman dünyası tarafından en çok lanet okunan istihbarat örgütünü kurmuştur.
– Bediüzzaman’ın hizmet rehberi düsturlarında geçen çok önemli bir düstur da”istiğna” (insanlardan bir şey istememe) düsturudur. Bir kiloluk üzümü veya bir bakraç yoğurdu dahi karşılık almamak derecesinde hiç kimseden maddi bir menfaat kabul etmemek prensibi üzerine hareket etmelerini talebelerine şiddetle öğütlemiştir. ”İlmi vasıta-i cer etmemek” (dini bilgisini geçim nedeni yapmamak) tabiri ile, bu iman ilminin ihlasının bozulmaması için hediye dahil hiçbir şeyin kabul edilmemesi gerektiğini söylemiştir. ‘Maddi bir şey istenmez. İstenilmez belki verilir. Verildiğinde de hoşlanılmaz’ diyerek hizmet için yapılan yardımların tamamen kişilerin kendi isteklerine havale edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Fetullah ise himmet adı altında paralar toplayıp, sadece sözle de yetinmeyip verilmesi taahhüt edilen meblağ karşılığında senetler imzalatır, icra takipleri yaptırır, para için polis teşkilatında uyuşturucu şebekesi kurdurup kendi adamlarına –güya- deşifre ettirir ve bu nedenle gelen paraları da hizmette (!) kullanır. Hırsızlık, gasp, tehdit, şantaj yolu ile iş adamlarından para alır…
– Bediüzzaman hayatı boyunca çok az siyasetle ilgilenmiş, ilgilendiği zamanlarda da idarecileri İslam’a olan hizmetleri noktasında tebrik veya ikaz etmiştir. Fetullah ise siyasete şekil vermeye, devlet içinde devlet oluşturmaya ve devleti ele geçirmeye kalkmıştır.
– Bediüzzaman her zaman müspet hareketle, olumlu tavırlar sergileyerek, aykırılıktan ve isyan tarzı durumlardan uzak durmuş ‘dindar ulül emre (devlet başkanına) itaat farzdır’ düşüncesi ile hareket etmiştir. Şeyh Said isyanı çıktığında ona haber gönderenlere de ”Bu milletin askerlerine silah çekilmez ve siz de çekmeyiniz ” demiştir. FETÖ üyeleri ise uçaklarla, tanklarla ve silahlarla halka saldırıp, insanları öldürme yoluyla emellerine kavuşmaya çalışmıştır…
– Bediüzzaman Rusya’da esarette olmasına rağmen oradan firar edip yine ülkesine dönmüş, sürgün zamanı onu yurt dışına kaçırmak isteyenlere ”başka yerde olsa idim yine buraya gelirdim” diyerek bu tekliflerini kabul etmemiştir. Fetullah ise ‘ABD’nin kucağında’ senelerdir mağduru oynarken aslında kendini garantiye almanın ve ‘CIA’nın şefkatli (!) sinesinde’ yaşamanın rahatını sürmektedir…
– Bediüzzaman’ın hayatı boyunca gizli saklı hiçbir işi yoktur. Bütün dünyasını bir sepete sığdırabilen bir insan olarak her hali dobra ve mertçe gözler önündedir. Fetullah’ın ise bin bir efsunlu ve çetrefilli gizli işleri, onlarca senedir bütün müritlerinin bildiği üzere dinletmediği, dinlemediği kimse kalmayacak derecede geniş bir istihbarat ağı vardır…
– Bediüzzaman hanımlar taifesini her zaman yuvalarında durmaya teşvik etmiş, evlerini Medrese-i Nuriye’ye çevirmelerini, evlatlarını yetiştirmenin onların en önemli bir vazifesi olduğunu söylemiştir. FETÖ ise senelerdir mensuplarından hanım olanları ‘anne’ oldukları halde günde 12-15 saat okul ve dershanelerde üç kuruş maaşla ve cennetten arsa vaatleriyle çalıştırıp başka çocukları FETÖ militanı yetiştirirken kendi çocuklarının yetişmesinde hiçbir katkıları olamamasına neden olmuştur. Çevrelerine de bu hayat tarzını benimsetmek üzere propagandalarda bulunmuşlardır…
– Nur talebeleri diğer cemaatlere ‘Benim mesleğim güzeldir ve daha güzeldir ama tek güzel olan benimki değildir ‘ mantığı ile uhuvvet-i İslamiye (kardeşlik) çerçevesinde bakar. FETÖ ise tek cennete girecek olanların kendileri olduğunu düşünür ve diğer bütün cemaatlerle değil sadece görüşmemek FETÖ’cülere yer açmak için arkalarından kuyularını kazar. TSK’dan istikametli dindarları ispiyonlayarak veya hayatı çekilmez hale getirerek ihraç ettirir. İftiralarla kötü zan altında bırakır. Hatta bir kısım masum insanları çıkarları doğrultusunda hapse attırır…
– Bediüzzaman’ın talebeleri ‘taviz tavizi netice verir’ ve ‘takva ve salih amel bu zamanda en önemli esastır’ kaidelerince 28 Şubat sürecinde okul, iş yeri ve TSK’da baş gösteren başörtüsü sorununda kızlarını ve hanımlarını okullarını, işlerini ve TSK’yı bırakmak / bıraktırmak suretiyle takvaya ve taviz vermemeye yönlendirmişlerdir. FETÖ ise bilindiği üzere daha yasak çıkıp da bildirilir bildirilmez ‘yıldırım hızı ile’ hiç direnmeden müritlerinin başörtülerini açtırmıştır…
– Risale-i Nur hizmeti şahıs odaklı değildir. Bediüzzaman eserlerini okuyanlara ‘benim sözlerimi mihenge vurunuz. Altın çıkarsa alınız. Bakır çıkarsa bırakınız’ diyerek körü körüne kabullenmemeleri gerektiğini öğütler. Fetullah ise, söylediklerini sorgulayan olursa bazen hortumla döverek, bazen yanından kovarak, bazen suikastlar düzenleyerek ve bazen de müritleri arasından atıp bir sürü de iftiralara maruz bırakarak muamele eder…
– Bediüzzaman Risale-i Nur eserlerinin orijinal metninden okunmasını şiddetle ister ve hayattayken gerçekleşen bazı sadeleştirme girişimlerine şiddetle karşı çıkarak bu kişileri uyarır. Fetullah ise sadeleştirme adı altındaki sahteleştirme ile naylon ve çakma Risale-i Nur’lar basarak Nur talebelerinin bütün itirazlarına rağmen piyasaya sürmüştür…
Özetle:
Bediüzzaman; ihlası, hakkı, alçak gönüllülüğü, manayı, ahireti, Rabbine itaati, keyfiyetli (nitelikli) hizmeti, şahsa bağlanmamayı, sorgulayıcı olmayı, takvayı (günahlardan kaçınmayı), ülkesine hizmet etmeyi, istiğnayı ve siyasete karışmamayı anayasa maddesi gibi kabul etmiş ve uygulamıştır.
FETÖ’cüler sözde hoca olan Fetullah’ın emri ile; takiyyeyi, yalanı, menfaati, kaypaklığı, enaniyeti, maddeyi, dünyayı, hocalarına itaati, kemiyetli (niceliğe önem veren) hizmeti, hocalarına tapınmak derecesinde bağlanmayı, asla kararları sorgulamamayı, taviz vermeyi, ABD ve İsrail’e uşaklık yapmayı, himmet adı altında dilencilik ve hırsızlıkla para gasp etmeyi ve siyaseti çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi ana kural olarak kabul etmiş ve uygulamışlardır…
Hasıl-ı kelam:
Aslında FETÖ ile Nur talebeleri arasında uçurum denecek derecede farklar vardır.‘Cibali baba’ kıssasındaki gibi, manevi bir güçle müritlerini şekillendirmeye muhtaç olan Fetullah, Risale-i Nur’daki manevi gücü fark etmiş ve bunu istismar etmiştir.
‘Arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır’ sözünde de olduğu gibi hayırlı ve güzel bir şeyi istismar eden kişiye mi yoksa istismar edilen şeye mi kızmak gerekir?
Bazı mezhepçilik felsefesini savunan hoca kılıklı soytarılar Kur’an’daki ayetleri kendi işkembe-i kübralarına göre açıklıyorlar diye Kur’an’a mı (haşa) kızmalıyız yoksa bu istismar edicilere mi?
İstismar ediliyor diye Kur’an’ı mı ortadan kaldırmalıyız (Allah’a sığınırız böyle bir şeyden) yoksa istismar edenleri mi?
Risale-i Nur eserleri Kur’an’ın dersini bu asırda yaşayan insanların anlayıp istifade edebileceği bir biçimde anlatan kıymetli, çağımızın sefahet (haram eğlenceler) ve ateizm gibi hastalıklarına deva olacak Kur’an eczanesinden çıkmış ilaçlardır.
Bu ilacı zehir olarak kullanmaya çalışan had bilmezler yüzünden bu nurlardan istifadeyi kesmek veya bu hizmete şüphe getirmeye çalışmak kabul edilemez.
Sonsöz:
Gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yaptığı gibi gerçeklere gözünü kapayan da gerçeklerin ışığından mahrum kalır.
Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu ispat eden Risale-i Nur’lar gündüz gibi ortadadır. Kim isterse açıp okuyabilir. Şaibeli hiçbir meselesi yoktur.
Bu eserler, aleyhe açılan bine yakın davanın her birinden bilirkişilerin onayı ile beraat etmiştir.
Gerçek Risale-i Nur talebelerinin de hiçbir şaibeli işi yoktur. Medreseleri ve bütün hizmetleri ile istikametle dimdik ayakta ve istikrarla yollarına devam etmektedirler. Allah onlardan razı olsun…Hizmetlerini de daim eylesin…
Yazar: Mehmet Sait Kılıç
Kaynak: Aktüel