Nurdanhaber – Ömer SEVİNÇGÜL
Toplum vicdanına derin etkisi olan din, siyasete alet edilebildiği gibi, ekonomiye de alet edilebilir. Nitekim bazı milliyetçiler de, milleti kuvvetlendirecek bir destek olarak gördüler onu. Bu anlayışlarda din belirleyici rolünü yitirmiş, bir payanda, bir basamak, bir alet haline gelmiştir. Büyük saygısızlık!
Halbuki Kuran, ne milliyeti kuvvetlendirmek, ne ekonomik kalkınmayı sağlamak, ne siyasi başarı elde etmek, ne de dünyevi bir başka maksat için inmemiştir.
İlahi kelamın gayesi, insanın bu dünyadaki konumunu belirlemek, niçin var olduğunu göstermek, yapması gereken görevleri tanımlamak, insanı ebedi hayata hazırlamaktır.
Ahiret mutluluğu bile dinin asıl amacı olamaz. İslam, Allah ile insan arasındaki isabetli ilişkiyi kurmak için vardır. Kuran bunun için inzal olundu. İnsan, Rabbini tanısın, nasıl kulluk edeceğini bilsin diye. Hakiki sebep budur.
Kuşkusuz, İslam bizzat ya da neticeleri itibariyle içtimai, iktisadi, siyasi vesair alanlara da tesir eder. Fakat bu tesir bir niyet olarak öngörülmemelidir. İhlas yani imanda ve amelde samimiyet bunu gerektirir. İhmal edilmemesi gereken nokta, dinin asli işlevini temele koymak, bunu hiç unutmamak, her alana bu niyetle girmektir.
Kimi işadamları, dinin içinden bir ilkeyi, mesela bir ayet ya da hadisi alıp, kendi alanlarına uygulamak istiyorlar. Ne var bunda? Görünüşte hiçbir sakınca yok gibi. Ama biraz irdeleyince görüyoruz ki, o ayet ya da hadis, işadamının elinde servet artırma aracı olarak kullanılıyor. Tıpkı, Batılı bir iş bilimcinin deneyimlerinin ‘kullanılması’ gibi ayet de ‘kullanılıyor’.
Bunu Müslüman olmayan bir işadamı da yapabilir elbet, nitekim yapıyor da. Mesela Japonlar “İki günü eşit olan zarardadır” hadisindeki manaya paralel bir iş felsefesi geliştirdiler. Hiç kuşkusuz Japonların amacı bir hadisi uygulayarak sevap kazanmak değildir.
Bazı iş adamlarımız da tıpkı bu Japon gibi ya da ona yakın bir niyetle uyguluyorlar ayetleri, hadisleri. Onlar da ‘kullanıyorlar’ bir bakıma. Ayetin içi boşaltılıyor, tamamen dünyevi bir nitelik kazandırılıyor ona. Görünüşte din uygulanıyor ama gerçekte dinin bir bölümü servet ya da başka bir şey kazanmaya araç ediliyor.
Burada, ayırt edilmesi zor bir ince ayrımdan söz ettiğimi biliyorum ama dini hassasiyeti belli bir düzeyi aşan insanların ne demek istediğimi anlayacaklarını da biliyorum.
Peki, nasıl bir yol izleyelim ‘dini kullanan biri’ olmamak için? Ne yapalım ki, bir ayetten yararlanarak günlük hayatımızda başarıya ulaşmakla birlikte, onu dünyevi çıkarına basamak yapan biri durumuna düşmeyelim?
Bunun cevabı ‘ihlas’ kelimesinde gizli. Kalbini iman nuruyla süsleyen, sadece Allah için yaşayan, her işinde onun rızasını esas maksat yapan biri ancak başarabilir bunu.
Allah’a asker olmuştur o, yeryüzünün en büyük servetini elde etmek istemesinin nedeni Allah adına yeryüzüne sahip olma niyetidir.
Nasıl, samimi ve sadık bir asker komutanı adına savaşırsa, kul da iş alanında sadece Allah adına çalışır. Böyle bir duygu, samimi bir mümini motive etmeye yeter. Bu duygunun kuvveti oranında kişinin gayreti de artacaktır.
Böyle bir kul, ayetleri ve hadisleri, bir komutanın askerine gönderdiği emirler gibi algıladığından, onlara uyduğu zaman başarılı olacağına inandığından dolayı uygulamak ister. Böyle uygularsa, ayetleri kullanmış olmaz, kendisine verilen emirleri yerine getirmiş olur.
Sözün kısası, bütün mesele kişinin niyetinde odaklanıyor. “Ameller niyetlere göredir” hadisinde bu gerçek muhteşem bir şekilde dile getirilmiş.
İhlassız eylem, ruhsuz beden gibidir. Allah adına olmayan başarılar ise, başında ‘bir’ rakamı olmayan sıfırlara benzer. Bir sürü sıfırın var fakat başında ‘bir’in yoksa iflastasın demektir.
Mümin, kabir kapısına gelince ‘elde var sıfır’ dememek için niyetini gözden geçirmeli, tashih etmeli, ihlası kazanmalı ve onu korumanın yollarını aramalı, vesselam!
Ömer Sevinçgül