Malatya’da gerçekleştirilen 24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar toplantısının sonuç bildirisi açıklandı. 8 maddelik bildiride tarihi süreçte kadın aleyhine oluşan birtakım olumsuzlukların dinin maksat ve hedefleri dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesi gerektiği dile getirildi. Bildiride ayrıca ortaya çıkan yeni meseleler ve güncel konular hakkında görüş beyan edilmesine ve mevcut hükümlerin çağın idrakine ve hikmete uygun dille sunulmasına ihtiyaç bulunduğunun da açık olduğu ifade edildi.
Malatya’da düzenlenen 24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanları Geleneksel Toplantısı’nın sonuç bildirgesi açıklandı.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Kongre Merkezi’nde düzenlenen 24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanları Toplantısı’nın değerlendirme ve sonuç bildirgesinin okunmasından önce yaptığı konuşmada, başkanlık, ilahiyat ve İslami ilimler fakülteleri ve Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile din dersi öğretmenlerinin iş birliğiyle, toplantının son yıllardaki en mümtaz örneğini sergilediklerini söyledi.
Bu duruma ancak “elhamdülillah” diyebileceklerini kaydeden Erbaş, “Ben bütün taraflar adına hepinize şükranlarımı arz ediyorum. İki günlük çalışmamızın, emeğimizin meyvesi ortaya çıktı. Şöyle bakıyorum 8 madde ama her maddenin çok kapsamlı olduğunu görüyorum. Çok kapsamlı bir sonuç bildirgesi ortaya çıktı. Bu sonuç bildirgesi hem fakültelerimiz hem Diyanet İşleri Başkanlığı açısından hem de Din Öğretimi Genel Müdürlüğü açısından, imam hatip liseleri açısından son derece önemli.” diye konuştu.
Son zamanlarda kamuoyunda, medyada çeşitli tartışmalar yaşandığını dile getiren Erbaş, şöyle konuştu:
“Dekanlarımız bu konuları masaya yatırdı ve el birliğiyle bütün toplantıya katılan kurumların desteği ve katkısı ile çok güzel bir metin oluştu. Bundan sonrası inşallah bu sonuç bildirgesinde ortaya çıkan maddeleri hayata geçirmek, uygulamak, toplumumuzla paylaşmak ve hayra dönüştürmek olacaktır. Bu açıdan hem Diyanet İşleri Başkanlığı olarak hem de fakültelerimiz ve imam hatip liseleri olarak bunu bir vazife addeceğiz. Hayra dönüştürmek ve milletimizin, gençlerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın gelecekte daha nitelikli din hizmeti yürütmesi ve din eğitiminden istifade edebilmeleri için istifade edeceğiz inşallah. Emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.”
Sonuç bildirgesi
Toplantının sonunda hazırlanan sonuç bildirgesini, Bayburt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu okudu.
Hacımüftüoğlu, iki gün süren geniş katılımlı toplantıda, eğitim ve öğretim faaliyetleriyle ilgili birçok önemli konu müzakere edildiğini belirtti.
İlahiyat ve İslami ilimler fakülteleri arasında eş güdüm sağlamak, sorunlara çözümler üretmek ve yüksek din öğretiminin niteliklerini daha da geliştirmek amacıyla “İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyi” kurulmasının kararlaştırıldığını dile getiren Hacımüftüoğlu, bildirgede 8 maddenin ortaya çıktığını açıkladı.
Bildirgede, 21. asrın başından itibaren artarak devam eden siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi sorunların, Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu coğrafyalarda yoğunlaştığının müşahede edildiği belirtilerek, “Bu gelişmelerin bir rastlantı olmadığı, arka planında İslam dünyasını zayıflatmaya yönelik maksatlı ve planlı projelerin bulunduğu açıktır. İnsanlığı ve küresel barışı tehdit eden bu girişimlere karşı siyasi, idari, askeri ve iktisadi önlemlerin yanı sıra toplumu aydınlatan ve ortak medeniyet bilincini geliştiren bilimsel ve kültürel faaliyetlerin aktif olarak yürütülmesi hayati önem arz etmektedir.” ifadelerine yer verildi.
Modernitenin meydan okumaları karşısında yetkin bilim insanları ile fakültelere, tarihin derinliğinden gelen ilmi ve kültürel mirası değerlendirmek, sosyal hayatta karşılaşılan problemlere çözüm üretmek, toplumun inanç, ibadet, ahlak ile örf ve adetlerini İslam’ın sahih kaynakları ışığında tutarlı bir yöntemle yorumlamak, temsil etmek ve toplumu bilgilendirmek gibi önemli görevler düştüğü aktarılan bildirgede, şunlar kaydedildi.
“İslam alimleri, dinin temel kaynaklarını hiyerarşik bir düzen içerisinde ele almış, bütüncül bir dini düşünce ve kavrayışın ortaya konulması için ilk zamanlardan itibaren çaba harcamışlardır. İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılış gayesini Allah’a iman etmek ve O’nun rızasını kazandıracak amellerde bulunmak şeklinde açıklamış ve bu süreçte akıl, bilgi, istişare, emanete riayet, ehliyet ve adalet gibi rehberlik edici ilkeler ve değerler ışığında çalışmayı ve sorumluluk üstlenmeyi öğretmiştir.
Sünnet ise genel anlamda Kur’an’ın beyanı olup, onun ahkamının Hazreti Peygamber örnekliğinde bireysel ve toplumsal ölçekte hayata aktarılmasıdır. Bu sebeple İslam’ın Hazreti Peygamber tarafından ortaya konulmuş örnekliğini yansıtan sünnet mirasını, kategorik olarak reddetme çabalarını bilimsellikle izah etmek mümkün değildir. Buna karşılık Hazreti Peygambere nispetle nakledilen bütün rivayet malzemesini, ortaya çıkış bağlamına, metin içi tutarlılığına, genel ilkelerle uyumuna, insan fıtratı ile ilişkisine ve nihayet dinin temel maksatlarıyla örtüşme düzeyine göre değerlendirmek gerekir. Bu sebeple genellemeci ve parçacı yaklaşımlardan kaçınarak bilimsel bir hassasiyet içerisinde konuyu ele almak inancımızın ve ahlakımızın gereğidir.”
Bildirgede, İslam’ın iki ana kaynağı Kur’an ve sünnetin insanların faydasına olan konularda getirdiği ayrıntılı hükümlerin yanı sıra evrensellik ve süreklilik özelliğinin gereği olarak temel ilkeler koymuş ve içtihada açık geniş bir alan bıraktığı ifade edilerek, “Bu alan, dinin ilke ve hedeflerine aykırı olmamak şartıyla, İslam bilginlerinin ilk asırlardan itibaren kabul edip uyguladıkları gibi, içtihat yoluyla düzenlenebilecektir. Dolayısıyla zaman ve mekanın şart ve ihtiyaçlarına göre farklı yaklaşımlar ortaya çıkabilecektir. Bunları ayrışma ve çatışma sebebi kılmak yerine İslam ümmetinin bir zenginliği kabul edip saygıyla karşılamak gerekir. Bu doğrultuda tekfirci, dışlayıcı, dayatmacı ve ötekileştirici yaklaşım ve üsluptan titizlikle uzak durulmalıdır.” değerlendirmesinde bulunuldu.
“Uygun dille sunulmasına ihtiyaç bulunduğu da açıktır”
Kur’an-ı Kerim İslam’ın hükümlerini anlatma noktasında, hikmeti, güzel öğüdü, eğitimi, öğretimi, yumuşak ve yapıcı bir üslupla davet etmeyi daima öncelediğinin aktarıldığı bildirgede, Kur’an-ı Kerim’de itikat, ibadet, ahlak ve muamelata dair temel hükümlerin açıklandığı kaydedildi.
Bu hususta alimler arasında esasa ilişkin bir görüş ayrılığı olmadığı ifade edilen bildirgede, şunlar kaydedildi:
“Ancak zamanın ve sosyal hayatın değişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni meseleler ve güncel konular hakkında görüş beyan edilmesine ve mevcut hükümlerin çağın idrakine ve hikmete uygun dille sunulmasına ihtiyaç bulunduğu da açıktır. Bunun ilmi ölçüler içerisinde, bilimsel ortamlarda istişare edilip nihai çözüme varıldıktan sonra tam bir sorumluluk çerçevesinde yapılması gerektiği izahtan varestedir. Ayrıca görüş beyanında takip edilen üslubun ‘bu bizim görüşümüzdür, en doğrusunu ise Allah bilir’ ölçüsünü aşarak nihai ve mutlak doğruluk iddiası taşımasının İslam ilim geleneğiyle uyuşmayacağı ve kardeşliği zedeleyeceği bilinmelidir.”
“Üstünlük cinsiyette değil, sahip olunan değerlerde aranmalıdır”
İslam’ın cinsiyetler arasında çatışmayı değil adalet, merhamet, sevgi, uyum ve tamamlayıcılığı esas aldığı vurgulanan bildirgede, şu ifadelere yer verildi:
“Buna göre kadın ve erkek arasında mutlak üstünlük iddiası her iki tarafın yaratılış özellikleri ile bağdaşmamaktadır. Üstünlük cinsiyette değil sahip olunan değerlerde aranmalıdır. İslam, bu konudaki adaletsizliği ortadan kaldırmak için gerekli düzenlemeleri yapmış, kadına hak ettiği konumu ve saygınlığı kazandırmıştır. Tarihi süreçte kadın aleyhine oluşan birtakım olumsuzluklar dinin maksat ve hedefleri dikkate alınarak yeniden değerlendirilmeli, İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinde bu konudaki çalışmalara ağırlık verilmelidir.”
“Son iki asırda İslam toplumları kutsalı hayatın merkezinden çıkaran modernizmin ve sekülerizmin meydan okumaları ile karşı karşıya kalmıştır.” tespiti yapılan bildirgede, şunlar kaydedildi:
“İslam düşüncesi bir yandan bu meydan okumalara cevap vermeye çalışırken, diğer taraftan da kendi içinde, tutarsız yeni yorumlara muhatap olmuştur. Bunun sonucu olarak Müslümanlar kendi gündemlerini oluşturmak yerine modernitenin dayattığı gündemlerle meşgul olmuşlardır. O halde İslam toplumu, geçmişin ilmi birikiminden de yararlanarak günümüzü iyi analiz edip karşı karşıya olduğu sorunlara bilimsel çözümler üretmelidir. Bu çerçevede ilahiyat ve İslami ilimler fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü dayanışma içerisinde olmalı ve koordineli çalışmalar yapmalıdır. Bu bağlamda, akademisyenlerin Diyanet İşleri Başkanlığı hizmetlerine katkıda bulunmaları ve vaaz, irşat, cami dersleri, manevi danışmanlık ve rehberlik faaliyetleri gibi çalışma alanlarına fiilen destek sunmaları önem arz etmektedir. Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı da İlahiyat ve İslami ilimler fakültelerinde yapılan bilimsel faaliyetlere imkan ölçüsünde gerekli desteği sağlamalıdır. Özellikle İslamofobi, din istismarı, şiddet, etnik-mezhebi taassup gibi problem alanlarında adı geçen kurumların güçlü bir işbirliği içerisinde olmaları kaçınılmazdır.”
“Emperyalist güçler, ülkemizi terör örgütlerinin hedefi haline getirmiştir”
İslam’ın barış ve rahmet dini olduğu, bireylerin onurunu ve hukukunu kutsal kabul ettiği vurgulanan bildirge, şunlar anlatıldı:
“Bu bağlamda her türlü zulmü, haksızlığı, kargaşayı, fitneyi, fesat ve tefrikayı yasaklamış, adaleti, hakkaniyeti, barışı, huzuru, birlik ve beraberliği emretmiş ve yüceltmiştir. Ne yazık ki bu evrensel değerlere itibar etmek istemeyen küresel emperyalist güçler, demokrasi, insan hakları, diyalog, barış ve huzur gibi kavramların da içini boşaltmak suretiyle sinsi planlarla ülkemizi bölmeye ve zayıflatmaya çalışarak, içeride ve dışarıda, bölücü terör örgütlerinin hedefi haline getirmişlerdir. Bu maksatla ülkemizde ve sınırlarımızı çevreleyen bölgelerde kan döken, masum insanların canına kıyan FETÖ, PKK/PYD ve DEAŞ gibi terör örgütleri ve bunların uzantılarını maşa olarak kullandıkları ibretle müşahede edilmektedir. Yetişen nesilleri bu örgütlerin tuzağına düşmekten kurtarmak için sahih kaynaklara dayalı, hurafelerden arınmış, şahıslar yerine değerleri üstün tutan, şeffaf ve denetlenebilir bir din eğitimi verilmesinin önemi bir kez daha anlaşılmıştır.”
Bildirgede, Zeytin Dalı Harekatı’na de değinilerek, “Harekatta elde edilen başarıda emeği geçen bütün devlet ricalimizi, kahraman ordumuzu ve güvenlik güçlerimizi, birlik içerisinde hareket eden milletimizi şükranla yad ediyor, bu uğurda canlarını feda eden şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de sağlık ve şifa diliyoruz.” ifadelerine yer verildi.