Bediüzzamana iftira
Bediüzzaman Said Nursi 19. yy. ın sonundan ta vefat ettiği 1960 tarihine kadar hayatı müddetince Hristiyan dünyasının Haçlı zihniyetinin karşısında bir kale gibi mücahid bir İslam mütefekkiri, alimi olarak gerektiğinde maddeten – birinci cihan harbinde ve İstiklal savaşında olduğu gibi – gerektiğinde manen ve ilmen hayatı müddetince cihad etmiş bir müstesna zattır.
Bu hayat boyu mücahedesinde hiçbir zaman teröre, asayişi bozucu tavırlara girmemiştir.
Tarihçe-i Hayatı çok iyi bilinen bu zatın eserleri de elden ele dolaşmakta ve kendini takip eden talebe ve sevenleri de din-i İslam ve Kur’an için mücahede etmekte, Anadolu’yu ve İslam dünyasını Hristiyan misyonerlik faaliyetlerine karşı korumaktadırlar. Fetö ile iltibas edilmesi, onunla beraber anılması tamamıyla bir art niyeti ve tuzağı hatırlatmaktadır.
Bu iftirayı yapanlar Kemalist menşeli olunca “yavuz hırsız ev sahibini hırsız çıkarır” sözünü bizlere söylettirmektedir.
Çünkü: Lozan’da kabul ettikleri gizli maddeler ile Kemalist ve dinsizlerin Anadolu’yu dinsizleştirip sonra Hristiyan Protestan yapmağa çalışmalarına mukabil mücahede eden başta Bediüzzamandır.
“İngiliz Meclis-i Meb’usanında Müstemlekât Nâzırı, elinde Kur’an-ı Kerim’i göstererek söylediği bir nutukta:
-“Bu Kur’an, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’anı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’andan soğutmalıyız,” diye hitabına mukabil Bedîüzzaman’ın, bu havadis üzerine: “Kur’anın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!” demesi ve bu fikrini icra etmesi, ve işarat-ül i’caz tefsirini te’lif etmesi ile o cereyanı bir derece durdurmuş misyonerler ve Hristiyan dünyanın fikren Anadolu ve Osmanlı topraklarında muvaffak olmasına engel teşkil etmiş fakat maatteessüf Ulusalcılar inkılaplarla tekrar cumhuriyet devrinde harekete geçmiş bunlara mukabil Bediüzzaman:
“Elde Kur’an gibi bir mu’cize-i bâki varken,
başka bürhan aramak aklıma zaid görünür.
Elde Kur’an gibi bir bürhan-ı hakikat varken,
münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir? “(Sözler s366)
diyerek o ulusalcı, Kemalist, din-i İslam düşmanı ve Hristiyanlık hayranlarına mukabele etmiş, İşarât-ül İ’cazdan sonra Yirmibeşinci Söz İ’caz-ı Kuran bahsini telif etmiş.
Biz Kur’an şakirdleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz. Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-i imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’an hükmedecek. (Tarihçe-i Hayat S. 90)
diye davasını ilan etmiş.
Bu i’caz-ı Kur’an bahsini te’lifden evvel Hristiyanların çok zayıf olduğu haşir ve hususan haşr-i cismaniyi isbat eden “Onuncu Söz” risalesini ve daha sonra Peygamber (sav) risaletini 300 den ziyade mucizelerle beraber isbat eden Mu’cizat-ı Ahmediye (sav) risalesini telif etmiş ve bu üç kuvvetli risaleyi cem ederek Zülfikar namını vererek Papalık makamına göndererek tebliğ vazifesini ifa etmiş. Dikkat ediniz, “tebliğ” diyoruz. Üstad, diyalogdan bahsetmiyor. Tebliğ ise bütün peygamberlerin ve onların yolunda giden rehberlerin en birinci vazifedir. Bediüzzaman bu tebliğ vazifesini en ahsen bir surette ifa etmiştir. Mesela:
Üstad, tebliğ vazifesini ifa ederken katiyyen kimseden çekinmez. Rus kumandanına daha başka kumandanlara, Anadolu’daki kumandanlara karşı dik durmuş. Yalnız numune olarak İngiliz’lerin İstanbul’u işgal ettiği bir zamanda İngiliz baş Papazına verdiği cevabı görelim:
Bir zaman bîaman, İslâmın düşmanı, siyasî bir dessas, yüksekte kendini göstermek isteyen vesvas bir papaz, desise niyetiyle hem inkâr suretinde,
Hem de boğazımızı pençesiyle sıktığı bir zaman-ı elîmde pek şematetkârane bir istifham ile dört şey sordu bizden.
Altıyüz kelime istedi. Şematetine karşı yüzüne “Tuh!” demek, desisesine karşı küsmekle sükût etmek, inkârına karşı da
Tokmak gibi bir cevab-ı müskit vermek lâzımdı. Onu muhatab etmem. Bir hak-perest adama böyle cevabımız var. O dedi birincide:
“Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm) dini nedir?” Dedim: İşte Kur’andır. Erkân-ı sitte-i iman, erkân-ı hamse-i İslâm, esas maksad-ı Kur’an. Der ikincisinde:
“Fikir ve hayata ne vermiş?” Dedim: “Fikre tevhid, hayata istikamet. Buna dair şahidim:
فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ ❊
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ
Der üçüncüsünde: “Mezahim-i hazıra nasıl tedavi eder?” Derim: “Hurmet-i riba, hem vücub-u zekatla. Buna dair şahidim: يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبَوا da.
وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَوا ❊
وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَكٰوةَ
Der dördüncüsünde:
“İhtilal-i beşere ne nazarla bakıyor?”
Derim: Sa’y, asıl esastır. Servet-i insaniye, zalimlerde toplanmaz, saklanmaz ellerinde. Buna dair şahidim:
لَيْسَ ِلْلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعٰى ❊
وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنْفِقُونَهَا ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
* * *
(Yüz mâşâallah bu cevaba)
Bediüzzaman hazretleri bu dünyadaki ömrünü tamamlamış 1960 da dar-ı bekaya irtihal etmiştir.
Ne hayatı müddetince ve ne de şu güne kadar vatana, millete din-i islama zarar verecek bir hali tesbit edilememiştir. Demek onun hayatı istikametlidir. Fetö ve Apo gibi terörist hainlerle beraber ismini zikretmek alçakça bir hıyanettir.
Bediüzzaman ve talebelerinin çizgisi net ve açıktır. Davaları Kur’an’a, İmana hizmettir. Din-i islamı ihya etmektir. Hiçbir asayiş bozucu faaliyetleri bütün bu uzun zamanlar içerisinde görülmemiştir.
Ulusalcı geçinen ve Kemalizmden beslenen inkılaplarla ülkemizde, bu milletin bünyesinde yaralar açıp Hristiyanlığa zemin hazırlayan densizler, dinle alakaları olmadığı gibi Hristiyanlığa zemin hazırlayan laiklik prensipleri perdesi arkasında din-i islama hıyanet ettikleri ve on senede bir darbe yaparak asayişi ihlal ve milli iradeyi rencide ettikleri halde ne hakla hayatını istikametle tamamlayan, din-i İslam için mücahede eden, asayişin Anadolu’da manevi bekçiliğini yapan Bediüzzaman ve talebelerine “Diyalog vs” gibi çamurları atmaya çalışır..! Alçakça iftirayı lanetliyor ve aynen o müfterilere iade ediyoruz.
Mahmut İşgören