Nurdanhaber – Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Öncelikle insanı bir kere tanımaya çalışalım. İnsanın tanımayı bitirmemize hayat yetmez.
Varlıklar içinde hayat sahibi, ruh sahibi ve şuur sahibi olan insanın bu özellikleri hem değerini ve hem de sorumluluğunu artırmaktadır.
İnsan bugün insana bakış açısına göre hayvansal bir organizmadan meydana gelmiyor.
İnsana hayat verilmiş.
İhtiyacı devamlı yaşamak istiyor. Çevresi ile ilgilenmek istiyor. Diğer hayat sahipleri ile tanışmak istiyor. Onların lezzet ve üzüntülerini paylaşmak istiyor.
İnsanda ruh var.
İhtiyacı yiyecek ve içecekler midir? Ruh ferahlamak, aydınlanmak, huzur duymak ve geliştirilmek istiyor.
İnsanda istidatlar var.
Onlarda gelişme, inkişaf istiyor, yeterli olmak istiyor ve ölçülmek istiyor.
İnsanda bir takım meyiller var.
Onlar da seçmek, noksan ve kusurlardan uzak olmak, ümit ettiği ve umduklarını elde etmek istiyor.
İnsanda fikirler var.
Bunlar da geliştirilmek, düzen ve tertip altına alınmak ve kullanılmak istiyor.
İnsanda şehvet, öfke ve hiddet vd. duyguları var.
Onlar da kontrol edilmek, sınırlanmak ve doğru kullanılmak istiyor.
İnsanda görünen ve görünmeyen organlar ve duygular var.
Onlarda kirlilikten, bulaşık maddelerden ve tabiat paslarından kurtulmak istiyor.
İnsanda henüz daha tespit edilememiş latifeler var.
Onlar da tanınıp, bilinip ve ona göre ihtiyaçlarının temin edilmesini istiyor.
Netice olarak insan:
Hedef olarak belirlenmiş, gösterilmiş ve takdir edilmiş olan olgunluğa ulaşmak istiyor.
Diğer yaratıklardan farklı olarak insan;
ben neyim?
nereden geliyorum?
nereye gidiyorum?
sorularıyla kendini sürekli olarak sorguluyor.
*Diğer yaratıklar*
Şimdi insanı diğer yaratılanlar ile karşılaştırmak mı gerekiyor?
“Buna gerek var mı?
Çünkü bitkiler hayat sahibi ama ruhları ve şuurları yoktur. O halde onlarla karşılaştırılamaz. Sorumlulukları aynı olamaz.
Elmayı meyvesi için yetiştiririz. Meyve vermeyen ağaç kesilir.
Hayvanlar ile karşılaştıralım. Ancak onlar hayat ve ruh sahibi ama onların da şuuru yoktur.
Yumurta vermeyen tavuğu ne yaparız? İşte insan onu da keser. Çünkü o yumurta vermek için beslenmekte, yedirilip içirilmektedir.
Diğer taraftan kesilmeye giden tavuk boğazına bıçak inene kadar herhangi bir acı duyar mı?
Fakat insan öyle mi?
İnsana verilen cihazlar bitkilerle ve hayvanlarla karşılaştırılabilir mi?
Kaybettiği arkadaşı günlerce huzurunu kaçırıyor ve yemeden içmeden kesiliyor.
Geçmişten üzüntü ve gelecekten endişe duyuyor. Bu durumunda elimizden geldiği kadar, bilgimizin yettiği kadar insanı tanımaya çalışalım. Bunun için gayret gösterelim.
“İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasaydı, semavat ve arz onun istifadesine muti’ ve müsahhar olmazdı. Ve keza insan ehemmiyetsiz olsaydı, mahlukat onun için halkedilmezdi. Eğer insan ehemmiyetsiz ve kıymetsiz olsa idi, o vakit insan mahlukat için halkolunacaktı. Ve keza insanın Hâlıkı yanında mevkii pek büyük olduğu içindir ki; âlem-i dünyayı kendisi için değil, beşer için; beşeri de ibadeti için halketmiştir.” İşârât-ül İ’caz
Bunun üzerinde durmaya devam edeceğiz.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
11.03.2018