Nurdanhaber – Ahmet AKGÜNDÜZ
Özellikle yükselme döneminde, Osmanlı Padişahları’nın hukuka karşı duydukları saygıları ve adaleti icradaki titizlik-leri, inkâr edilemez bir tarihî vâkıadır. Bir devlet, kuvvet kanunda olduğu müddetçe ayakta durur; aksi taktirde yani kanunun kuvvette olması durumunda, devlet, kudret ve kuvvetini kaybe¬der. Günümüzde “hukuk devleti” diye dillerde dolaşan bu mananın, tarihin altın sayfaları içinde müslüman atalarımızda tezâhür ettiği, bilinen bir gerçektir. Biz bu gerçeği, Mısır’ı fethetmek için yola çıkan ve Tih çölü ile Sina çölünü günümüz harp tarihçilerini bile hayrete düşürecek şekilde kolayca geçen Yavuz Sultan Selim ile cesaretli Şeyhülislâm’ı Zenbilli Alâaddin Ali Cemalî arasında cereyan eden iki hadise ile teyit etmek is¬tiyoruz.
Birincisi: Yavuz Sultan Selim Edirne’ye gitmek üzere yola çıkar. Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi de kendisini uğur-ladıktan sonra geri dönerken yolda eli bağlı dört yüz kişiye rastlar. İlgililerden bunların durumunu sorunca şu cevabı alır: “Bâzirganlardır; Padişah hazretleri ipek alım-satımını ya-saklamıştı. Bunlar emre muhalefet ettiklerinden siyaseten mahkûm edilmişlerdir.” Bu cevabı işiten Şeyhülislâm derhal geriye dönerek atla Padişah’a kavuşur ve şöyle seslenir: “Bir takım adamları bağlamışlar; eğer amaç onların öldürül-meleri ise, bu Allah katında helâl değildir.” Bu sözü duyan ve öfkelenen Yavuz: “Ey mevlâmız, âlemin nizâmı için âlemin üçte birinin katli helâl değil midir” diye sorar. Zen-billi bu soruya”helâldir; ancak şu şartla ki dünyanın işleri karışıp da büyük fitne olunca, halbuki şimdi öyle bir durum söz konusu değildir” şeklinde cevap verir. Yavuz ise “benim emrime muhalefetten daha büyük fitne olur mu” diye sorunca, cesur Şeyhülislâm cevabını yine irkilmeden yapıştırır: “Bunlar, Sultan’ın emrine muhalefet etmişlerdir. Zira sen bu konuda (ticaret konusunda) onları yetkili kılmışsın. Bu her çeşit ticarete zimnî izindir.” Bu cevap üze-rine hiddete gelen Padişah yüksek sesle: “Ben sana demiştim; saltanata itiraz etmek senin vazifen değildir” der. Zenbilli Ali Efendi ise aynı hiddetle ve vakarla: “Bu, manevî sorumluluğu gerektiren (âhireti ilgilendiren) bir meseledir. Buna karışmak benim vazifemdir” der ve selâm vermeden Padişah’tan ayrılır. “Hakkı söylemeyip susan, dilsiz şeytan gibidir” hadisinin manasını tam kavrayan Zenbilli’nin bu hali, hukuka saygılı olan Yavuz’un çok hoşuna gider, ancak belli bir süre verdiği cevabın tesiri altında hayret içinde kalır. Sonradan söz konusu 400 suçluyu affeder ve Edirne’ye ulaşınca Zenbilli Ali Efendi’ye şu fermanı gönderir: “Rumeli ve Anadolu Kazaskerliklerini birleştirerek sana verdim. Zira bildim ki bütün sözlerinde hak üzeresin.” Padişahın fermanını alan Zenbilli’nin cevabı ise yine şahsiyetine yakışır şekildedir: “Mektubun bana geldi. Allah seni maddî ve manevî belâlardan korusun ve saltanatını devam ettirsin. Ben emrine itaat ediyorum; ancak Allah ile bir ahdim vardır; bu görevi kabûl etmekten beni mazur görün” .
İkincisi: Bir gün Yavuz Sultan Selim Han, hazine muha-fızlarından 150 kişinin öldürülmelerini emreder. Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi bunu duyunca derhal Dîvân-ı Ali ye gelir, hürmetle karşılanır ve meclisin başına oturtulur. Kendisine geliş sebebi sorulunca “Padişah’la görüşmek isterim, ona bir kaç sözüm vardır” der. İzin alınır, huzura girer, selâm verip oturduktan sonra “Şeyhülislâm’ın görevi, Padişah’ın âhiret hayatını korumaktır. İşittim ki, 150 adamın öldü-rülmesine emir vermişsiniz. Onların şer’an öldürülmeleri caiz değildir. Affediniz” der. Yavuz Sultan Selim öfkelenerek “sen saltanat işine karışıyorsun. Bu senin vazifen değildir” cevabını verince, hiddetlenen Zenbilli de “ben senin ahiret işine karışıyorum. Bu benim vazifemdir. Eğer affederseniz kurtuluş bulursunuz ve aksi halde büyük bir cezaya çarptırılırsınız” deyince Padişah’ın öfkesi yatışır ve hatasından döner. Aralarındaki sohbet daha sonra uzar ve Zenbilli meclisten ayrılırken “biraz önce söylediklerim ahiretinize aitti. Şimdi de mürüvvetinize ait bir söz söyleye-yem” deyince Padişah “nedir” diye sorar. O da “saltanatınıza lâyık olan odur ki affettiğiniz bu suçluları eski görevlerine iade edesiniz” der. Padişah da “görevlerine iade ettim. Ancak hizmetlerinde kusur ederlerse, tazir cezası ile ce-zalandırırım” diye cevap verince Şeyhülislâm Zenbilli “İslâm hukuku tarafından tazir cezaları, sultanın takdirine bırakılmıştır. Yetkin dahilindeki cezayı verebilirsin” der ve Yavuz’un elini sıkarak huzurundan memnun olarak ayrılır
Prof. Dr. Ahmed Akgündüz