PKK’NIN KATLİAMLARI
Bu süreçte PKK’nın lider kadrosu çoktan her türden terör örgütünün karargahı olan Şam’a taşınmıştı. Lider kadrosundan olupta kazara hapiste olanlar darbeden önce tutuklanmış kişilerdi ve Kemal Pir hariç hiç birisi Merkez Komite üyesi değildi. Suriye’nin işgali altında olan Lübnan’nın Beka’ vadisi öteden beri her türlü terör örgütün kamplarının bulunduğu bir yerdi. Esat rejimi için bu örgütlerin hangi ideolojiye sahip olduklarının bir önemi yoktu, şartları yerine getiren herkese orada yer vardı. 1- Örgüt lideri Şam’da ikamet edecek. 2- Örgüt arşivi Şam’da olacak. 3- Örgütün parası Şam bankalarında olacak. Bu şartları kabul eden herkese yer vardı. Onun için ASALA’dan, İtalyan Kızıl Tugayları’na kadar her terör gurubu ordaydı. Türkiyeli örgütlerden sadece ikisi bu şartları kabul ettiler; PKK ve DHKP-C.
1981 yılında İran, Irak savaşı devam ederken, Celal Talabani, Mesut Barzani’in muhalefetine rağmen Hafız Esad’ın baskısıyla Kandil bölgesinde PKK’ya kamp yeri verdi. Gerçi daha sonra çok pişman oldu ama iş işten geçti. Diyarbakır cezaevi PKK’nın okulu olmuştu. Her tutuklu mutlaka ağır işkenceden geçiyordu sağ kalanlar ise PKK koğuşlarında siyasi eğitime alınıyordu. Tahliye olanlar doğrudan Beka’ Vadisine veya Kandile gidiyordu. Gerçi Türkiye’nin her gözaltı merkezinde işkence vardı ama hiçbir hapishane Diyarbakır gibi değildi. Ankara-Mamak cezaevi ilk başlarda öyleydi ama 1982 den itibaren duruldu.
PKK ilk defa 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla devlete kurşun sıktı ve komuoyunun gündemine oturdu. Fakat Kürd katliamı yapmaktan hiç vazgeçmedi. O baskınların ardından sonra Hakkari bölgesinde meskun olan JİRKİ aşiretine saldırdılar, Jirki’ler, karşılık verdiler hiçbir zaman boyun eğmediler. Bilahare hepsi Güvenlik Korucuları oldular. Bu aşiret bugüne kadar 450 civarında şehid verdi. Öcalan İmralı notlarında kendi kamplarında 15000 ile 20000 arasında genci ajanlık veya benzeri sebeplerle infaz ettiklerini söylüyor. Artık gerisini siz hesap edin.
1980 ve 90 yıllarada bügün inkar ettikleri ama zamanında yayın organları olan SERXEBUN dergisinde ve aynı adlı İnternet sitesinde bütün bu eylemleri üstlendiler. Ençok sivil katliam Tunceli ve Erzincan çevresinde yapıldı. Hatta Seyyid Rızanın torunu Ali Rıza Polat’ı bile öldürdüler. Serxebun her ay düzenli olarak öldürdükleri “ajan”, “işbirlikçi” “hain” lerin listesini yayınlıyordu. Bunların suçları herhangi bir partinin ilçe başkanı veya o başkanın eşi, kardeşi veya çocuğu olmaktan tutun haraç vermemek, evladının dağa gitmesine mani olmak gibi şeylerdi. Binlerce kadın, Çocuk, sivil insan öldürdüler. Aynı dönemde DHKP-C’de büyük şehirlerde eylemlere başlamıştı. Bayrampaşa cezaevinde olan lider kadrosu bugün bile aydınlığa kavuşmamış bir operasyonla 1989 yılında hapisten kaçırıldılar. Firar üçgün sonra farkedildi. Dönemin Başkakanı Özal, şaşkındı ve hayretler içindeydi.
PKK için ölü sayısı ne kadar çok olursa Kürd’ler ve bütün Türkiye o kadar politize olacak ve toplumsal ayrışma yükselecek. Bu amaçla silahlı veya silahsız bütün güvenlik güçleri hedefti, akşam evine giden polis memuru, teskereden dönen vatandaş veya izne çıkan herhangi bir subay, astsubay gibi herkesi öldürdüler. 1992 yılından itibaren listelerine öğretmenleride kattılar, yüzlerce öğretmen öldürdüler. En nefret ettikleri meslek mensuplarıysa İmam’lardı çok sayıda imam katlettiler.
1993 yılı Türkiye için kaosun başlangıcı oldu. Jandarma genel komutanı olan Eşref Bitlis bu meselenin bölge ülkeleri ve özellikle Barzani ve Talabani ile çözüleceğini ve ayrıca sivil Kürdlerin sesine kulak verilmesi onların meşru taleplerinin karşılanması gerektiğini söyleyen sıra dışı bir komutandı. Barzani ve Talabani ile beraber Irak içlerine yaptıkları opresyonlarla bir hayli sonuç almışlardıki Eşref paşa şaibeli bir uçak kazasıyla hayatını kaybetti, maalesef başladığı proje yarım kaldı. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Özal vefat edince Demirel Cumhurbaşkanı oldu. İlginç bir şekilde hiçbir devlet deneyimi olmayan, hatta Türkiye’yi doğru düzgün tanımayan, Demirelin vitrin süsü olarak kabineye aldığı Tansu Çiller Başbakan oldu. Zaten koalisyonla ayarı bozulan devlet düzeni tamamen kontrölü kaybetti.
Ülkenin her yerinde çeteler kol geziyordu, aklınıza gelebilecek her türden mafya türedi. Bu PKK’nın aradığı bir zemindi, hem para kaynaklarına kavuştu, hemde istediği gibi hareket ediyordu.
Devlet içindeki çetelerde faili meçhul cinayetlerle ve sivil çetelerle işbirliği içinde ceplerini doldurmakla meşguldü. Faili meçhul cinayetlerden yazarlar, akademisyenler, iş adamlarından tutun Cem Ersever gibi PKK’ayla mücadele etmiş JİTEM kurucusu emekli subaylar ve MİT çalışanlarına kadar herkes nasibini aldı. Sistem adeta PKK’ya çalışıyordu, Vatandaşını terörden koruyamayan devlet onları sürgünle cezalandırıyordu. Hiçbir yasal dayanağı olmadan köyler boşaltılıyor üstelik bir yerde gösterilmiyordu. Bu durum PKK’ya altın fırsat sundu hem devlet Kürd düşmanıdır onun için sizi cezalandırıyor propagandası yapıyordu, hemde boşalan köylerin tarlalarını uyuşturucu ekimi için kullanıyordu.
Kemalistler dindarları rahatça ezebilmeleri için 28 Şubat sürecinde PKK eylemlerini en alt seviyeye düşürdü. PKK’nın en nefret ettiği kesim dindar Kürd’lerdir, çünkü dindarlar bu ülkenin çimentolarıdır. Bu nefretleri tarihi şahsiyetlere kadar uzanıyor, öyle ki Kürdlerin medarı iftiharı olan; Sehabeden Caban el Kurdi (RA), Tabiinden Meymun el Kudi, ulemadan Bediüzzaman Said Nursi, veya düşmanlarının bile takdir ettiği Selahaddin Eyyubi gibi zatlara olan kinleri buna örnektir. Ak Partinin iktidara gelmesiyle saldırılarına hız verdiler. Ak Parti bozulan devlet düzenini ve ekonomiyi toparlamaya çalışırken bir tarftanda Kürdler ve genel anlamda vatandaşların arzuladıkları reformları yapıyordu. Bir zamanlar yasak olan Kürd’çe eserler Kültür Bakanlığı tarafından basılıyordu, Diyanet Kürd’çe Kur’an meali çıkarıyordu. Fakat en enteresanı Türk halkına Türkçeyi katletmekten başka hiçbir faydası dokunmayan Türk Dil Kurumu Kürd’çe Ferheng (Lügat) çıkardı.
Gelecek makalemiz PKK ve çözüm süreci hakkında olacak.