Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasıyla İdris-i Bitlisi Osmanlı siyasetinde çok etkin oldu. O ve Sultanın ortak bir idealleri vardı, “İttihadı İslam”. İttihad’ın gerçekleşmesi için önce Safevilerin durdurulması lazımdı. Bunun içinde İran ve Osmanlı coğrafyasının tam ortasındaki Kürdistan’ın tutumu çok önemliydi. Sultan Selim, Çaldıran Seferinden sonra İdris-i Bitlisiyi ve Bıyıklı Mehmet Paşayı Diyarbakırı Safevilerden almakla görevlendirdi. Diyarbakır alındıktan sonra, İdris-i Bitlisi,Kürd Emirleri ve onlara bağlı beylerle görüşmelere başladı. Bunlar dört Emir ve onlara bağlı 23 beyden oluşuyordu. Emirler şunlardı. Bitlis Hâkimi Emir Şerefüddin Bey, Hizan Meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfâ Emiri Eyyubîlerden II. Halil (Şah İsmail’in Kızkardeşiyle evliydi), İmâdiye Hâkimi Sultân Hüseyin.
Neticede Emirler ve İdris-i Bitlisi, aşağıdaki maddeler üzerine anlaşmışlar. Bu anlaşma Tanzimat Fermanına kadar ciddi bir pürüzle karşılaşmadan devam etmiş.
1- Kürd emirleri atalarından kendilerine intikal eden topraklarda, bağımsız olarak, geleneksel düzenlerini koruyacaklardır. Bu emirlikler eskiden olduğu gibi babadan oğula intikal edecektir.
2- Osmanlılar bir yabancı devletle savaştığında Kürd beyleri kuşanmış silahlı süvarileriyle Osmanlı ordusuna katılarak savaşacaklar ve dışarıdan bir saldırı olursa ortak düşmana karşı koyacaklar, aynı şekilde Osmanlılar da Kürdleri düşmanlara karşı koruyacaklardır…
3-Kürd emirleri Osmanlı devletine her yıl tespit edilecek bir vergi vereceklerdir….
Anlaşmadan sonra Emirler Yavuz Sultan Selime aşağıdaki mektubu yazmışlar.
“Can ü gönülden İslâm Sultanı’na bî’at eyledik, ilhadları zahir olan Kızılbaşlar’dan teberri eyledik. Kızılbaşlar’ın neşrettiği dalalet ve bid’atleri kaldırdık ve ehl-i sünnet mezhebi ve Şafiî mezhebini icra eyledik. İslâm Sultanı’nın namı ile şeref bulduk ve hutbelerde dört halifenin ismini yâda başladık. Cihada gayret gösterdik ve İslâm Padişahı’nın yollarını bekledik. Bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz. Bizim beldelerimiz Kızılbaş diyarına yakındır, komşudur ve hatta karışıktır. Nice yıllar bu mülhidler, bizim evlerimizi yıkmışlar ve bizimle savaşmışlardır. Sadece İslâm Sultanı’na muhabbet üzere olduğumuz için, bu inancı saf insanları o zalimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. Sizin inayetleriniz olmazsa, biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı çıkamayız. Zira Kürdler, ayrı ayrı kabile ve aşiretler tarzında yaşamaktadırlar. Sadece Allah’ı bir bilip Muhammed ümmeti olduğumuzda ittifak halindeyiz. Diğer hususlarda birbirimize uymamız mümkün değildir. Sünnetullah bizde böyle câri olmuştur.”“Bâki ferman yüce dergâhındır.”
(Koca Hüseyin , Bedâiyü’l Vekâi , Moskova, 1961, sf.921-922
Gördüğünüz gibi mektubta tek önem verdikleri şey İslam ve ehli Sünnet inancıdır. Kürd aşiretleri kendi soydaşları olan Şah İsmail’i tercih etmemişler ve ona karşı direnmişler. Buna mukabil hiçbir akrabalık bağları bulunmayan Sunni Türk Osmanlı Sultanını tercih etmişler. Anadolunun Alevi Türkmen Aşiretleride soydaşları olan Osmanlıyı değil Şiî Kürd Sevafileri tercih etmişler. (Şah İsmail’in Kürd olduğu ile ilgili kaynaklar; Safvetü’s-safâ, İbn-i Bezzâz’ın 759/1358- Tercüme ve Tashih, Serap ŞAH,2007. Ahmed Kesrevî, Seyh Safî ve Tebâres,Ahmet Kesrevi, Tahran. Prf Dr. Faruk Sümer, Sefaviler TTK, 1971) (İşaallah bu mevzuyu ayrıca yazacağım.)
Diyarbakır’ın alınmasından sonra, İdris-i Bitlisî’nin Yavuz Sultan Selim’e gönderdiği mektub özetle şöyledir:
– “Diyarbekir ve civarındaki mazlum Müslümanlar Devlet’imizin hizmetine tâliptir. Siz İstanbul’a döndükten sonra bu kullarınız Diyarbekir beylerbeyi Bıyıklı Mehmet Paşa’ya itaatlerini arz etmişlerdir. Daha önce düşmanlarımız Kürd beylerini isyana teşvik etmekteydiler. Kürd belderinin Devlet-i Aliyye’ye iltihakı İstanbul’un fethini tamamlayacak kadar önemlidir. Çünkü bu bölgenin ilhakıyla Bağdat, Basra, Azerbaycan ile Halep ve Şam’ın yolları da açılmış olacaktır.” – “Bende-i ahkâr ve çâker-i efkâr İdris” (Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi ,nr E-1019)
İdris-i Bitlisinin dile getirdiği konular bugün içide geçerlidir, İnşaallah devleti yönetenler bunun farkındadır.
Yavuz sultan Selim de cevaben şöyle yazmıştır:
– “Mektubun tarafıma ulaşmıştır. Diyanet, emanet, sadakat ve istikametinle Diyarbekir vilâyetinin fethine sebep olduğun bildirilmiştir. Yüzün ak olsun. İnşaallah diğer vilâyetlerin de fethine sebep olasın! Her türlü ihsan ve inayetim seninledir.”‘
– “Bu arada Diyarbekir Beylerbeyi Mehmet Paşa’ya nişan-ı şerifimle mühürlenmiş beyaz kâğıtlar gönderilmiştir. Gerektiğinde bunları berat haline getirip o bölgedeki sancakların beylerine gönderesiniz. Birer suretini de tarafıma yollayınız ki, burada da saklansın. Bu beratlar dışında istimaletnâme gönderilmesi gereken beyler için de yine boş nişanlı kâğıtlar gönderilmiştir. Bunlar da ilgili kişiler için kullanılsın. Bunların da defterini Merkez’e gönderiniz ki, burada da bilinsin.”
– “Niyetim, o taraflara gelmektir. O beyler hakkında lütuflarım fazladır. Şu günlerde Şah İsmail elçiler göndererek yalvararak, ve ne istenirse yapacağını beyan ederek sulh talebinde bulunmaktadır. Ancak onun sözlerine ve salâhına Kat’iyyen itimat câiz olmadığından, gönderdiği elçileri hapsettirdim. sen de gerektiğinde bu hususta elinden geleni yapasın! ”
li, Künhü’l Ahbar, 610-611 . Koca Hüseyin , Bedâiyü’l Vekâi , Moskova, 1961, sf.936-939 – Bu üç mektup Derin Tarih mecmuası sayı 16, sf.57-58’den alınmıştır.)
Gelecek Makalemiz Tanzimat Fermanından sonra başlayan sıkıntılar hakkında olacak. Selametle kalın.