Habertürk yazarı Murat Bardakçı, 3 gündür Afrine yapılan “Zeytin Dalı” harekatını ve Jandarma Genel Komutanlığına yapılan saldırıları konu alan bir makale yayınladı. Bu makaleden bazı bölümleri alıntıladık.
MEHMETÇİK üç gündür Afrin’de memleketi belâdan kurtarmak için canıyla ve kanıyla mücadele ederken internette bir “İslam Ordusu” tartışması başladı…
Sebep, Jandarma Genel Komutanlığı’nın, harekâtın başlamasının ardından Twitter hesabından Yahya Kemal’in meşhur dörtlüğünü paylaşması…
Önce bu dörtlüğü yazayım:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yârabbi / Senin uğrunda ölen ordu budur yârabbi / Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed (yardım gören, kuvvetlendirilmiş) nâmın / Galib et, çünki bu son ordusudur İslâm’ın”.
Memlekette aslını-neslini bilmeyen, soyunu-sopunu inkâr eden yahut böyle yapmakla bir yere gelebileceğine inanan ebleh mi arıyorsunuz? Vay efendim Jandarma bu şiiri nasıl kullanırmış, o ordu “İslâm” değil “Türk”ordusu imiş, bu dörtlüğün kullanılması lâik cumhuriyetin sona erdiğini gösteriyormuş, yemek duasındaki “Tanrı” sözünün yerini “Allah”ifadesinin almasından sonra işler artık bu vaziyete gelmişmiş, “Türk ordusu”nda olsa haydi neyse ama “İslam Ordusu”nda askerlik yapmazlarmış, yoksa Jandarma’nın Twitter hesabını DEAŞ mı hack’lemiş, “İslâm”dan bahsedildiğine göre memlekette cihad ilân edilmiş de kimsenin haberi yok muymuş, vesaire, vesaire…
Söyledikleri bu kadarla kalsa âmenna! Birkaç serseri Yahya Kemal’in şiirini bahane edip dörtlükteki kavramlara, yani dine ve memlekette mukaddes kabul edilen herşeye apaçık küfrediyor!
HER ZAMAN İKİ KİMLİĞİMİZ OLDU
Biz, Anadolu’daki bin küsur senelik mevcudiyetimiz boyunca iki kimlik benimsedik: “Türk” ve “Müslüman” kimliklerini… Vârolma mücadelemiz, gün geldiğinde uğradığımız yokolma tehlikeleri, savaşlarımız, zaferlerimiz, yenilgilerimiz, refahımız ve felâketlerimiz hep bu iki kimlik çerçevesinde şekil buldu…
Ama eğitim sisteminin neticesi ile mi, böyle olmamamız istendiği için mi, Batılılaşma hevesi ile mi yoksa başka bir sebeple mi bilinmez, bazıları bu iki kimliği teke indirmeyi, birincisini lutfen tutup ikincisini bir tarafa atmayı, bazıları ise ikisinden de vazgeçmeyi çağdaşlık zannediyor.
Jandarma’nın Twitter hesabında kullandığı şiire karşı birilerinin ağızlarına geleni söylemelerinin ve üslûplarındaki edepsizliğin sebebi işte budur; yani kimliğimizi bir tarafa attığımız takdirde adam olacağımız şeklindeki şuur ve idrak dışı hayaldir!
Bu bahsin bir başka tarafı daha var:
Jandarma Genel Komutanlığı’nın yerinde olsam Twitter hesabımda Yahya Kemal’in o dörtlüğünü değil, başka şairlere ait bir şiiri kullanırdım, zira “Galib et, çünki bu son ordusudur İslâm’ın” mısraı ile biten dörtlüğün yazılma sebebi sıradan bir savaş değil, 1922’deki Büyük Taarruz öncesinin heyecanlı ve ümidli bekleyişidir.
BAŞKA SERMAYEMİZ Mİ YOK?
Edebiyat meraklıları bilirler: Yahya Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nı ve İstiklâl Harbi’ni konu alan sadece iki şiir yazmıştır. İlki “Ölenler öldü, kalanlarla muztarip kaldık” mısraı ile başlayıp içerisinde “Ateş ve kanla siler bir gün ordumuz bu lekeyi / Bu, insanoğluna bir şeyn (leke) olan Mütareke’yi” ifadelerinin geçtiği ve Mondros Mütarekesi’nden sonraki kurşundan da ağır havayı mükemmelen hissettiren “1918” isimli manzumedir.
Diğer şiirin ismi “22 Ağustos 1922”dir ve Jandarma’nın kullandığı dörtlüktür! Ama bu dörtlük herhangi bir savaş için değil, isminden de anlaşılacağı gibi Büyük Taarruz öncesindeki beklenti, yani büyük zaferin hasreti ile yazılmıştır. Kimliğimizi, o günlerdeki galibiyet beklentimizi ve temennilerimizi mükemmel şekilde aksettirir fakat Türk Ordusu’nun giriştiği her mücadelede sembol olarak kullanılması pek doğru değildir, çünki yazılış sebebi ve yazıldığı günlerin şartları farklıdır! Üstelik o senelerde bağımsızlığını muhafaza edebilmiş tek bir Müslüman memleket kalmamıştır, İslâm dünyası işgal ve esaret altındadır, dördüncü mısrada geçen “İslâm’ın son ordusu” ifadesi de işte bu elemli vaziyetin ifadesidir.
“Ben olsam bu dörtlüğü değil, bir diğer manzumeyi kullanırdım”dememin sebebi bu ordunun bugün de hâlâ “son ordu” olması ama Yahya Kemal’in bir edebiyat ve his şâheseri olan kıt’asının başka bir sebeple yazılmış olması ve bugünün şartlarını pek ifade etmemesi…