Yardımcı Doçentlik, Doçentliğe Geçişte Engel Değil
Son zamanlarda üniversitelerde en çok tartışılan konulardan biri, YÖK’ün kaldırılmayı planladığı Yardımcı Doçentlik ve yerine getireceği sistem. Bu yeni modelde öngörülen unvan özellikle akademik ve toplumsal algı bakımından olduğu kadar hak ve yetkiler bakımından da tenzil-i rütbe olarak algılanacağa benziyor. Tasarı bu haliyle geçecek olursa, aslında yardımcı doçentlik kaldırılmamış sadece isim değişikliğine gidilmiş olacak. Yani yardımcı doçentliğin adı bundan sonra ‘Doktor Öğretim Görevlisi’ olacak. Bu değişiklik mevcut yardımcı doçentler arasında da bir psikolojik kırılmaya neden olacaktır.
“Doktor Öğretim Görevlisi” Kafa Karıştırıcı
Mevcut sistemde profesörler, doçentler ve yardımcı doçentlerin “öğretim üyesi” olarak tanımlanır. Okutman uzman, öğretim görevlisi ve araştırma görevlisi ise “öğretim üyesi” kapsamına dâhil değildir. Yeni sistemde öğretim üyeliği sınıfı; profesörlük, doçentlik ve doktor öğretim görevliliğini kapsayacaktır. Bu durumda, “Doktor Öğretim Görevlisi” ile “Öğretim Görevlisi Doktor” şeklindeki tanımlamalar kafa karıştırıcı olacaktır. Çünkü halen üniversitelerde zaten “Öğretim Görevlisi” kadrosu var ve dolayısıyla yardımcı doçentlerin “Doktor Öğretim Görevlisi” yapılması durumunda, olası bir statü karmaşası da söz konusu olacaktır. Dolayısıyla illa bir değişiklik yapacağım deniliyorsa da “Doktor Öğretim Görevlisi” yerine belki “Doktor Öğretim Üyesi” düşünülse daha uygu olabilirdi.
Yardımcı Doçentlik Nedir? Yardımcı Doçentlik Doçentliğe Geçişte Engel midir?
Yeni modelde doktora öğrencisine direk doçentliğe başvurabilme imkânı öngörülüyor. Ama mevcut uygulamada zaten bu yol açıktı yani yardımcı doçentlik, doçentliğe başvurunun önünde bir engel değildi. Tam aksine Yardımcı Doçentlik; Doktorasını bitirmiş ancak dil sınavını geçememiş ya da doçentlik için gerekli yeterli bilimsel yayınları gerçekleştirememiş adaylar için ihdas edilmiş “Dr” ile “Doçent” arasında bir kadrodur. Yardımcı doçentlik kadrosu sayesinde bu adaylar öğretim üyeliği statüsü kazanır, derslere girebilme ve daha iyi bir maaş alabilme şansı yakalar.
Ancak, medyadan da okuduğumuz kadarıyla, yardımcı doçentliğin sanki bir ara kadro olarak doçentliğe geçişte engel teşkil ediyormuş gibi bir yanlış algı oluşturuldu. Cumhurbaşkanımız, “yardımcı doçentliğin önündeki engelleri kaldırın” derken sanki doçentliğin önündeki engelleri kaldırın demek istedi gibi anlıyorum ben.
Doçentlik Önündeki Engeller ve Sözlü Sınav
Evet, doçentlik için yabancı dil barajı bir engeldi. Onlarca bilimsel yayını olan akademisyenler dilbilgisi kuralları ile yorulmuş garip bir dil sınavına tabi tutuluyordu. En azından bu taslak ile bu engel kalkıyor görünüyor.
Doçentliğin önünde engel sadece yabancı dil değil tabiî ki. Şu anki mevcut doçentlik sınavlarında da çok sübjektif durumlar söz konusuydu. Bir tarafta UAK’nın koyduğu minimum kriterlerle doçent olanlar, bir tarafta da bu kriterlerin çok çok üzerinde onlarca uluslar arası makalesi olup ta yıllarca doçent yapılmayanlar var. Özellikle sözlü sınavlarda sübjektif soru ve davranışlarla uzun yıllar doçent olması engellenen birçok akademisyen var. Ben kendim yaşadım: Doçent sözlü sınavında jürilerden birisinin ilk sorusu “sizin eşinizin başı örtülü ve çalışmıyor değil mi” olmuştu. İşte YÖK’ün asıl bunun gibi bilimsel olmayan tamamen taraflı davranışları ortadan kaldıracak, adayların bilimselliğini ve uzmanlık alanını ölçecek objektif bir uygulama getirmesi gerekiyor. Keyfiyetin önüne geçmek için yazılı olmayan kurallar yerine yazılı olan ve ölçülebilen kriterlere göre yapılacak bir sözlü sınav olmalıydı diye düşünüyorum.
Sözlü Sınav Kalkarsa Ne Olur?
Doçentlik sözlü sınavında adayın, uzmanlık alanı ile ilgili temel konulara hakim olup olmadığı ölçülmek amacıyla alanında uzman 5 profesörün önünde sözlüye alınıyordu. Böylece, akademik hayatta ilerlemeyi düşünen insanlar bu sözlü sınav sayesinde bilgilerini son bir kez daha tazeleme şansı elde ediyordu. Yaptıkları tüm yayınları yeniden gözden geçiriyordu. Maalesef doçentlik sözlü sınavının kaldırılmasıyla bilimsel makalelerini bir şekilde halleden herkes Doçent olabilecek. Bilimsel kalite düşecektir. Konunun daha iyi anlaşılması için bir hocamın verdiği çarpıcı bir örnekten bahsedeyim: Adam imam olmak için açılan sınavda yüksek bir puan almış ancak aday sözlüye alındığında görülmüş ki namazı kaldıracak kadar kıraati yok. Sözlü sınav işte budur.
Bazen kantarın topuzunu kaçırıyoruz. Sözlü sınavda olduğu gibi, ya bir şeyi çok zorlaştırıyor ya da iyice kolaylaştırıyoruz. Bir türlü orta yolu bulmayı beceremiyoruz nedense. Ülkemizde maalesef bilimsellik sadece üretilen makalelerle olmuyor. Umarım bu değişiklik “ısmarlama makale üretme sistemi” gibi etik dışı bir duruma yol açmaz. Meclise sunulan bu taslak üzerinde daha gerçekçi değişiklikler yapılacağını, YÖK’ün de doçent adaylarının bilimsel ve teorik yeterliliğini objektif bir şekilde ölçebilecek teklifler ortaya koyacağını ümit ediyorum.
Balıkesir Üniversitesi / Balikesir University