Bir yaz gecesiydi.
Kuran okuyordum.
“Biz semada burçlar yaptık ve nazar edenler için onu süsledik” ayetine gelince durdum ve düşündüm.
Sanki bana “Başını kaldır da bir bak!” diyordu ayet.
Bir bardak çay alıp balkona çıktım, gökyüzünü seyrettim bir süre.
İçim ürperdi.
Duygularım coştu.
Kadife zemine serpilmiş elmaslar gibi parlayan yıldızlara hayran oldum.
Dünyamızdan binlerce kez büyük olan o semavi saraylara bakarken ne kadar da âciz, küçük, biçare olduğumu hissettim.
Ah geceler!
Gün akşam olur, zifiri karanlık varlıkları yutar.
Yeryüzü siyah kefene bürünür.
Yürekleri yalnızlık sarar.
Ruhları korku kaplar.
Fakat ne gam!
Her gecenin bir sabahı vardır.
Her gün yeni bir âlem kurulur.
İnsan bunu bilir, rahatlar ama çoğu zaman düşünmez kimdir bu sabahı yaratan diye.
Oysa ne büyük bir nimettir, ne azim bir alamettir sabahın oluşu.
Ve gecelerin, gündüzlerin meydana gelişi nasıl da mükemmel bir nizamın neticesidir.
Dünya bir yandan kendi çevresinde dönerken, bir yandan da güneşi tavaf edecek ki sabah olsun, güneş parlasın.
Ayet bu harika sahneyi nazara veriyor, alışkanlık sebebiyle gözden ırak tutulan bir hakikati gösteriyor bize.
Evet, her yıldız bir saraydır.
Gökyüzü memleketinin bir süsüdür.
Dünya semasını tezyin eden birer lambadır.
Yeryüzünü çiçeklerle bezeyen Müzeyyin, göğü de yıldız çiçekleriyle süslemiş, güzellikler serpmiş.
Yıldızların hiçbiri boş değil.
Hepsinin hayat nurundan hissesi var.
Bu semavi saraylarda oraya layık ve uygun hayat sahipleri bulunur.
Bunların önemli bir kısmı meleklerdir.
Yıldızlar meleklerin hanesi, gemisi, bineği, mescididir.
Maddeci felsefe nazarıyla bakılınca boş sanılan uzay, Rabbinin halis kullarıyla doludur.
Fakat maddi olmadıkları için göz görmez, ancak akıl görür.
Minnacık dünya sarayını sayısız canlılara mesken yapan yaratıcının, o muhteşem gök cisimlerini boş bırakması mümkün mü?
Elbet oraya uygun kullar yaratmış, her yeri hayatla şenlendirmiştir.
Bunlar, vekil oldukları yıldız adına kulluk ederler.
Birer saraya benzeyen yıldızlar ise, kendilerini harika bir biçimde yaratan, gökte direksiz durduran ve yandıran bir sanatkârı gösterir, bildirir, sevdirirler.
Gecenin karanlık örtüsünü sıyırıp altından sabahın pırıltısını çıkaran ilahî kudret, zamanı gelince kabir gecesinden sonra haşir sabahını yaratacak, ölüm uykusuna yatanları uyandıracak.
Amenna!
ÖMER SEVİNÇGÜL