İNSANI FELAKETE SÜRÜKLEYEN EN KÖTÜ HASLET: HIRS
Hırs; mal, mülk, evlat ve makam gibi şeyleri şiddetle istemek; onlara aşırı tutkun olmaktır.
Hırs; sonu gelmeyen arzu ve doyumsuzluktur.
Hırs; insanın istikametten uzaklaşıp gayr-i meşru yollara sapmasına sebep olan en kötü hasletlerden biridir.
Hırs; aileleri perişan eder, yuvaları yıkar ve şirketleri batırır. Hiç şüphesiz ki, günümüzdeki birçok sıkıntıların, huzursuzlukların ve iflas olaylarının arkasında yatan en önemli sebeplerden biri hırstır.
Hırs, kişinin faiz, israf ve kumar gibi günahlara girmesine sebep olur.
Hırs, insanın kalbini yakan haset ve adavete götürür.
Hırs, kalpleri karartır, kaderi tenkit ettirir, duyguları köreltir.
Hırs kişiyi felakete sürükler, hayatı zindan ettirir. Derler ya; “Hırs atına binen, gözünü cehennemde açar.”
Hırs insanı doyumsuz ve şükürsüz yapar. Hırslı olan kişi elindekini yeterli görmez, gözünü hep yukarılara diker.
İnsanın fıtraten hırslı yaratıldığı bir ayette mealen şöyle ifade edilmektedir: “Gerçekten insan, pek hırslı yaratılmıştır.” (Mearic Suresi 70/19)
Habib-i Edip Efendimiz (sav.) de hırsın ne kadar zararlı olduğunu şöyle ifade etmektedir.
“Bir koyun sürüsünün üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsının dine olan zararından daha ağır değildir.”
“Âdemoğlu yaşlanır, fakat ondaki iki şey gençleşir: Mal üzerine hırs ve ömür üzerine hırs.”
“Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü ister. Onun gönlünü (gözünü) topraktan başka bir şey doldurmaz.”
Bir insan, kendi hakkında neyin hayırlı, neyin şer olduğunu bilemez. Hz. Musa’nın hem akrabası hem de eniştesi olan ve ısrarla zenginlik isteyen Karun’un elim akıbeti hepimiz için ibretli bir ders olmalıdır.
Yine zengin olmak için Resul-i Ekrem Efendimizden (sav.) ısrarla dua isteyen, büyük bir servete sahip olduktan sonra da gözünü mal hırsı bürüyüp zekâtını dahi vermeyen Salebe’nin düştüğü acı durum da alınması gereken büyük bir derstir.
Oysa o, Habib-i Edip Efendimize şöyle demişti: “Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, beni zengin ederse fakirin hakkını fazlasıyla vereceğim, yoksullara yardım edeceğim. Yeter ki Rabbim istediğim zenginliği bana versin.” demişti.
Resul-i Kibriya Efendimiz (sav.) ise ona her defasında; “Ey Salebe! Şükrünü eda ettiğin az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır.” diyerek ikazda bulunuyordu. Fakat Allah Resulü (sav.) Salebe’yi zengin olma sevdasından vazgeçirememiş: “Ya Rabbi! Salebe’yi istediği mala kavuştur.” diye niyazda bulunmuştu. Zengin olduktan sonra sürülerinin peşinden koşmakla meşgul olan ve cemaate gelmeyen Salebe için Resul-i Kibriya Efendimiz (sav.): “Yazık oldu Salebe’ye” diyerek üzüntüsünü ifade ediyordu.
Evet, dünya bir imtihan yeri olduğu için Yüce Allah kullarından bazılarını zenginlikle, bazılarını da fakirlikle imtihan eder. Elindeki nimetleri yeterli görmeyen kimseler hırs gösterir ve şükretmezler.
Bediüzzaman Hazretleri Mektubat adlı eserinde şöyle izah eder:
“Şükrün mikyası; kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rast geleni yemektir. Evet, hırs; şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir.”
Yüce Allah’ın ihsan ettiği bütün hasletler yerinde kullanılırsa insanı dünya ve ahret saadetine nail eder. Diğer duygular gibi, hırs da fani, geçici ve kararsız dünya hayatı için değil; ebedi bir hayatı kazanmak için verilmiştir.
Bediüzzaman Hazretleri yine Mektubat adlı eserinde bu hakikati şöyle ifade etmektedir:
“İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı taleb ve hâkeza şedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fâni umûr-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kırılacak şişelere, baki elmasfiyatlarını vermek demektir.”
İBRETLİ BİR HADİSE
Bir zamanlar İstanbul’da yaşayan zengin ihtiyar bir kadın varmış. Emekli olan biri kadının oturduğu apartmandan bir daire alıp taşınmış. Daire, kadının dairesinin tam karşısında imiş. Birbirlerine gidip gelmeye başlamışlar ve aralarındaki samimiyet epeyce ilerlemiş.
Adamın karısı bir gün kocasına demiş ki: “Bey, şu karşı komşumuz çok ihtiyar, belli ki artık gidici. Nasıl olsa yakın bir zamanda vefat edecek. Ben senden hukuken boşanayım, sen onunla evlen, o ölünce de serveti bize kalır.”
Eşinin bu teklifi adamın da aklına yatmış, hanımından boşanmış ve o kadınla evlenmiş. Gel gör ki birkaç ay sonra adam kalp krizinden ölmüş, onun maaşı da malı da o ihtiyar kadına kalmış. Yaşlı kadının servetine göz koyan hanım, hırsının kurbanı olmuş, eşinin malından ve maaşından da mahrum kalmış, perişan bir duruma düşmüş.
İşte hırsın elim neticesi. Pirince gidince evdeki bulgurdan olmak bu olsa gerek.
Yüce Allah, insanı hilkat ağacının en mükemmel meyvesi olarak yaratmış, yeryüzünün halifesi seçmiş, mahlûkatın en şereflisi kılmış; akıl, ruh, kalp ve vicdan gibi manevi latifelerle ve en güzel duygularla süslemiş, aza ve duygularını her nimetten istifade edecek bir şekilde terbiye etmiştir. Bu kadar sayısız ihsanlara karşı insan şükür, hamd ve sena ile mukabele etmesi lazım gelirken, onun üç günlük dünya için hırs göstermesi ne kadar anlamsız değil mi?
Farz edelim ki, çok zengin oldun, istediği her arzuna kavuştun, köşklerde yaşadın, atlas libaslar giydin ve ipek yataklarda uyudun. Ölüm meleğinin her an arkasında olduğunu bilen, sonsuza kadar hayat süremeyeceğini, mazhar olduğu nimetlerden her an ayrılacağını düşünen insan, bu hakikatlere karşı gözünü kapatabilir mi, kendisini ölümün pençesinden kurtarabilir mi?
Son olarak şunu da ifade etmek isterim ki, Allah için hizmet edenler, daha fazla sevap kazanmak ve birçok insana tebliğde bulunmak arzusuyla hırs göstermemelidirler Bu durum kıskançlığa yol açar, ihlâsı kaçırır ve insanı riyaya götürür. İnsan halis bir niyetle vazifesini yapmalı ve Rabbinin vazifesine karışmamalıdır.
Bazı peygamberlerin sadece birkaç ümmeti olmuş, bazılarının ise hiç olmamış. Ama onlar, yaptıkları tebliğ vazifesinin azim mükâfatını almışlar. Onun için irşat ve tebliğ kimden olursa olsun, kıskanmamalı, cidden taraftar olunmalıdır.