“Şark husumeti İslamın inkişafını boğuyordu, zail oldu ve olmalı. Garp husumeti İslamın ittihadına, uhuvvetine, inkişafına en müessir sebeptir, baki kalmalı…” manası Şark ile tevhid noktasında ittihad-ı islam için çalışmak ve Garbın sefih medeniyeti, emperyalist müstemleke efkarına husumetin devamıdır demektir.
Bizi sevindiren bir husus ki son ziyaret ettiğimiz Latin Amerika ülkelerinde bilhassa Arjantin, Şili, Brezilya gibi ülkelerde ki islam cemiyetlerinde bizzatihi müşahede ettiğimiz ve Güney Asya’dan kardeşlerimizin bildirdiklerine göre Malezya’dan Filipinlere, Endonezya’dan Kamboçya Müslümanlarına kadar, ittihad-ı İslam’ın müjdecisi ve hilafet-i islamiyenin manen tealisi manasında Reis-i Cumhurumuzun şahsında tüm Anadolu halkına ve Türk milletine medyun u şükran olduklarını ifade ve ilanlarıdır.
“Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakıyetkarane ittifakını, bu millete kemal-i samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.Bu ittifakınızı, inşaallah dörtyüz milyon İslamın sulh-u umumiyesine ve selamet-i ammenin te’minine kat’i bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmağa mecbur kaldım.
Otuz-kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terkettiğim halde, şiddetli bir alaka ile bu ihtar-ı kalbinin sebebi:
Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bulan ve Kur’an’ın bu zamanda bir mu’cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur’un Arabistan ve Pakistan’da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması, hatta aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen miktarın üç misli Risale-i Nur’un talebelerinin o havalide bulunmalarıdır.
Bu sır için ahir hayatımda kabir kapısında bu netice-i azimeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum.”
Emirdağ Lahikası
Devr-i Meşrutiyette Üstadımız yine şu hususatı nazarlara arzetmiş;
“Biz ki, ekseriz, muvahhidiz. Tevhidle mükellef olduğumuz gibi, ittihadı te’sis edecek muhabbet-i milliye ile de muvazzafız. Eğer unsur lazım ise, unsur için bize İslamiyet kafidir.”“İhfa, havf, riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslamdır. İttihadın hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib, muhit merakiz ve meabid-i İslamiyeyi birbirine rabtettiren bir silsile-i nuraniyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarik-i terakkiye bir hahiş ve emr-i vicdani ile sevketmektir.”
Elhasıl: Hazreti Üstadımız İttihad-ı İslamın programı hükmünde Hutbe-i Şamiye eserini bizzat kendisi tercüme edip benden hayat-ı içtimaiyeyi siyasiye için ders istiyorlar, işte bu Hutbe i Şamiye bizim siyasi ve içtimai hayatımıza dair proğramımızdır diyerek, Münazarat ve Divan-ı Harbi Örfi gibi kadim eserleri gibi TASHİH edip neşrettiriyor.
Bütün üstadımızın bu gibi faaliyetleri ittihad-ı İslam konusuna ne kadar ehemmiyet verdiğini gösteriyor.Daima tazelenen ve hükmünü daima isbat eden bir dersimiz olan Hutbe-i Şamiye Risalesi baştan sona zamanımıza bakıyor,
“Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı ve miftahı şuradır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şurayı yapmaları lazımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslamın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, adab-ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet-i sefihanesindeki seyyiatı atmaktır.İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:اَنْ لاَ يُذَلِّلَ وَ لاَ يَتَذَلَّلَ مَنْ كَانَ عَبْدًا لِلّٰهِ لاَ يَكُونُ عَبْدًا لِلْعِبَادِ لاَ يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ نَعَمْ اَلْحُرِّيَّةُ الشَّرْعِيَّةُ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِYani,• İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zalimlere tezellül etmemek…• Allah’a hakiki abd olan, başkalara abd olamaz.• Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan, herşeye, herkese nispetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder.