KUDÜS’TEKİ MUKADDES MEKÂNLARIN TESBİTİ
Kudüs, 15. Hicrî asırdan yani 1400 küsur yıldan beri Müslümanların hâkimiyeti altındadır. Bunun tek istisnası, Haçlı Seferleri sırasındaki kısa dönem ile Osmanlı’nın yıkıldığı günlerdeki geçici hallerdir. Şu anda da üçüncü istisnaî dönemi yaşıyoruz ki, o da İsrail’in Kudüs’ü işgalidir. Acaba özellikle 450 yıllık Osmanlı Hâkimiyeti döneminde, hangi kriterlere göre mukaddes mekânlar paylaşılmıştır ki, ciddi bir anarşi ve huzursuzluk çıkmamıştır. Bu soruyu doğru cevaplandırmak için, Kudüs’teki mukaddes mekân ve ma’bedleri kısaca anlatmak gerekmektedir.
1- Hıristiyanlara Ait Mukaddes Mekânlar
Osmanlı Devleti padişahlarının ve Hz. Ömer’in fermanlarında asıl söz konusu olan mukaddes mekânlar, Hıristiyanlara ait mabedler ve mukaddes yerlerdir. Zira MS. 70 yılından itibaren, Yahudilerin buradaki hâkimiyeti sona ermiş ve VII. Miladi asrın sonlarına doğru da bu hâkimiyet Müslümanların eline geçmiştir. 1850’li yıllarda Fransa’nın talebi üzerine, Osmanlı Devleti bir tarih komisyonu kurarak, Kudüs ve çevresindeki Hıristiyanlara ait mukaddes mekânları şöylece tesbit eylemişlerdir:
1) Kamame Kilisesi; Milâdî 326 sıralarında Bizans İmparatoru Konstantin tarafından Hz. İsa’nın kabri olduğu iddia edilen yer üzerine binâ eylediği Kıyâme Kilisesinin bir diğer adıdır. Hristiyan ve Yahudilerin hac mahalli olan bu mekâna Bâb’ül-Kamâme de denir. Kamame, Müslüman tarihçilerin kullandığı bir ifâdedir. Haçlı seferleri sırasında (1130-1149) yeniden tamir edilmiştir. Buraya dünyanın her tarafından Hristiyan yani Fransızı, İngiliz’i, Rum’u, Gürcüsü ve Habeşi rahatlıkla gelebilmiştir. Kamame Kilisesi, bütün Hristiyan cemaatlerinin mukaddes kabul ettiği bir ma’beddir.
İşte konuyla ilgili bazı kanun hükümleri şunlardır:
“VE KANUN-I KAMÂME DER KUDÜS-İ ŞERİF
25. Ziyârete gelen Efrencden yedişer sikke filori alınur. Ve Bab’ül-Kamâme’de resm-i kal’a deyü ellişer akçe ve Kamâme kapusında resm deyü kırk beşer akçe alınur. Zikr olan rüsûm diyâr-ı Efrencden ziyârete gelen kefereden alınur.
26. Ve Rum’dan gelenden üçer Kayıtbay altunı alınur. Ve Şark’dan gelenden dahi kezâlik alınur.
27. Ve diyâr-ı Haleb’den ve Şam’dan gelenden ikişer Kayıtbay altunı alınur. Ve Mısır’dan gelenden birer Kayıtbay altunı alınur.
28. Ve Salt ve ‘Aclûn ve Gazze ve Remle câniblerinden gelen kefereden yirmibeşer akçe alınur. Ve Kudüs-i Şerif ve Halil’ür-Rahman -aleyhissalâtü ves-selâm- câniblerinden gelen kefereden dörder akçe alınur.
29. Ve ‘Îd-i nasârâda ziyârete gelen kefereden üç yerde birer akçe alınur. Ve Şam’dan gelen firenk tâcirlerinden ikişer buçuk altun alınur ve zikr olan resimler yine mukarrer alınur. Ve Gürci’den ve Habeş’den gelen kefereden nesne alınmaz. Ve her hafta firenk tâifesinden ziyârete gelenlerden birer akçe alınur.”
2) Kamame Kilisesinin Büyük Kubbesiyle Hz. İsa’nın Kabri dedikleri Yerin Üzerinde Bulunan Küçük Kubbe: Tıpkı Kamame Kilisesi gibi bütün Hristiyan mezheplerinin itibar ettikleri müşterek olan mekânlardır.
3) Sitt-i Meryem Denilen Yedi Parça Kemer: Bunlar da bütün Hristiyan mezheplerine ait müşterek bir mekândır.
4) Celcele Altında Bulunan Dört Parça Kemer; Bunların yarısı Rumların ve yarısı Latinlerindir.
5) Hacer-i Muğtesel Çevresinde Bulunan Saha; Bu alan da müşterektir.
6) Hazret-i Meryem Türbesi ve Yanındaki Bahçe: Bu da tıpkı Kamame Kilisesi gibi bütün Hristiyan cemaatleri arasında müşterek bir mekândır.
7) Beytüllahm Köyünde Bulunan Büyük Kilise: Bu Büyük Kilise’nin içinde Mağarat’ül-Mehd tabir olunan Hz. İsa’nın doğduğu mağara bulunmaktadır. Ayrıca bu mağaranın kıble, kuzey ve güney kapılarının anahtarları da, bütün Hristiyan cemaatleri tarafından mukaddes kabul edilmektedir. Burası Rumlar, Latinler ve Ermeniler arasında ciddi ihtilaflara sebep olmuştur. Beşik Mağarası diyebileceğimiz mağaranın ziyareti bütün guruplar arasında müşterektir. Kapının anahtarları, bazan Latinlere ve bazan da Rumlara verilmiştir.
8) Efrenc Deyrine Bitişik İki Parça Bahçe; Bunlar da Beytüllahm’de bulunan bahçelerdir.
9) Tâhûn’ül-Atîk İsimli Sahada Bulunan Mahzenler:
10) Hazret-i İsa’nın Kabri Olduğu Söylenen Mekân:
11) Mağarat’ür-Ru`ât ve Bunu Çevreleyen Arazi:
12) Hacer-i Muğtesel: Bütün Hristiyanların mukaddes kabul ettikleri mekândır.
13) Mağarat’ül-Mehd: Hz. İsa’nın doğduğu mağaradır. Bu mağaranın üzerinde bulunan kiliseye Büyük Kilise denmektedir.
14) Kamame Avlusundaki Mar Yuhanna Kilisesi; Dışarıda bulunan Mar Yakup Kilisesi; Buna yakın olan Habs’ül-Mesih Manastırı; Deyr-i Zeytun; Gürcü Manastırı ve benzeri mukaddes ma’bedler bulunmaktadır.
Bunlar sadece sayabildiğimiz önemli mekânlardır. Bunlardan başka yerler de vardır.
2- Müslümanlara Ait Mukaddes Mekânlar
Aslında bu başlık doğru değildir. Zira istisnaların dışında, Hristiyan ve Yahudiler için mukaddes kabul edilen mekânların çoğu, Müslümanlar için de mukaddestir. Ayrıca Müslümanların sadece kendilerinin mukaddes kabul ettiği mekânlar vardır. 1400 yıldır Kudüs’e Müslümanlar hâkim olduğundan; eski dinlere ait mukaddes mekânların çoğu onlarca da mukaddes kabul edildiğinden; Kudüs’ün Müslümanların ilk kıblesi olmasından ve benzeri sebeplerden dolayı, Kudüs’te bulunan Müslümanlara ait mukaddes mekânları saymak makalemize sığmaz. Ancak çok önemli olanları yine de zikredeceğiz:
1) Mescid-i Aksâ; Kur’an-ı Kerim’de zikredilen ve Hz. Süleyman’ın eski ma’bedinin yerine inşâ olunan camidir. Zaten Kudüs’te İslam Mahallesinde yer almaktadır. Hz. Peygamber’in de “üç cami için seyahat edilir” derken saydığı üçüncü mesciddir.
2) Beytül-Harem: Kubbe-i Sahra ile Mescid-i Aksa arasında kalan bölge ve binalardır.
3) Kubbet’üs-Sahra: Beytül-Haram civarında Sahratullah veya Hacer-i Sahra denilen bir taş üzerine yapılan kubbedir ki, sonradan cami haline gelmiştir. Altında bir mağara bulunmaktadır. İçinde Hz. Cebrail ve Hz. Peygamber’in ayak izleri, Hz. Peygamber ve Hz. Ömer’in bayrakları, Hazret-i Hamza’nın kalkanı ve Hz. Peygamberin çaktığı altın çiviler gibi mukaddes emanetler bulunmaktaydı. Genellikle ve yanlış olarak Ömer Camii diye bilinir. Hacer-i Sahra’nın etrafında dönülür.
4) Dahme-i Müteberrike: Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yusuf ve hatta 200’e yakın peygamberin mezarlarının olduğu söylenen bir mekândır.
5) Rummân-ı Davud Peygamber: Davud ve İlyas peygamberlerin ibadet ettikleri söylenen mekândır. Kubbe-i Sahra’dan girilince görülür.
6) Kısaca Yusuf Kuyusu, Davud Peygamber Mezarı ve benzeri peygamberlere ait olan her mukaddes şey, Müslümanlar için de mukaddes sayılmaktadır ve buna 1400 sene içinde inşa edilen camiler, mescidler, medreseler ve zaviyeler de ilave olunmalıdır.
3- Yahudilere Ait Mukaddes Mekânlar
Yahudiler, Miladi 70 yılından itibaren Kudüs’te hâkimiyetlerini kaybettiklerinden, Ağlama Duvarı ve İsrailoğullarına ait olan mukaddes mekânların kendilerine ait ve münhasır olduğunu iddia etmeleri dışında tarihçe sabit belli mekânları mevzubahs edilmemiştir.
IV- KUDÜS’TE ÇÖZÜM: OSMANLI MODELİ VE GEÇİCİ OLARAK BM’YE DEVİRDİR
Son çatışmalardan ve sonuçsuz bir şekilde yıllardır yürütülen diplomatik gayretlerden anlaşılmaktadır ki, bu haliyle Kudüs problemine çözüm bulmak mümkün değildir. Tarihten ibret alınırsa, Kudüs için çözüm yolları vardır. Bizim teklifimiz, tarihte 450 yıl barış içinde yaşanmış olan Osmanlı Modelinden hareket ederek, yeni ilavelerle o barış günlerini iade etmektir. Bunun için;
1) Kudüs’ü tamamen Yahudilerin hâkimiyetine devretmek mümkün değildir. Dünya devletleri bunu düşünüyorsa, kıyameti hazırlıyor demektir. Zira dünyada tek bir Müslüman kalıncaya kadar, Kudüs problemi devam edecektir. Kudüs meselesi, Müslümanlar için bir iman meselesidir.
2) Kudüs, Miladi 70 yılından beri, önemli bir Hıristiyan ma’bedler diyarıdır. Hıristiyan dünyayı bir tarafa bırakarak Kudüs’e çözüm aramak mümkün değildir.
3) Yahudiler, arz-ı mev’ûd diyerek Kudüs’e sahiplenmeyi dinî bir vazife addetmektedirler.
4) Bu üç nokta nazara alındığında, Kudüs’ün üç din için de olmazsa olmaz dinî şart olduğu görülecektir. Öyleyse, Osmanlı modeli esas alınarak, bu şehir üç dinin mukaddes başşehri yapılmalıdır.
5) Bunun için Kudüs geçici olarak BM’ye devredilmelidir. BM, Kudüs’e değişimli ve sıra ile Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi bir Genel Vali tayin etmelidir. Bu model yürümezse, tarafsız bir devlet vatandaşı bu göreve tayin edilebilir. Yahut değişimli olarak İsrail ve Filistin’li valilerce idare edilmelidir.
6) Osmanlı Devleti’nin yaptığı gibi, İslam, Hıristiyan ve Yahudi Mahalleleri ayrılmalıdır. Zaten her dinin mukaddes ma’bedleri, tedâhül etmemektedir. Sadece Yahudilerin Ağlama Duvarı ile Müslümanların Mescid-i Aksası sağlam esaslara bağlanmalıdır.
7) Osmanlı Devletinde olduğu gibi, her dinin mukaddes bildiği ma’bedlere, mukaddes mekânlara ve dinî inançlara tam bir hürriyet bahş edilmelidir.
8) Kudüs, İsrail’in başkenti olmaktan çıkarılmalıdır.
9) Kısaca Kudüs, sadece Osmanlı Hâkimiyetinin yerine BM Hâkimiyeti bulunan Osmanlı modeline kavuşturulmalı ve eski huzurlu günler iade edilmelidir.
10) Aksi takdirde, dünyanın kıyametinin Kudüs yüzünden çıkacağı unutulmamalıdır.