İnsanların gerek şahsi, gerekse de toplum hayatında; Güzel, hoş ve İslam’ca bir yaşantı sürdürebilmesinin yolu;Adab-ı Muaşeret Kaideleri’ne müraat edip öğrenmekle birlikte, Bunları gündelik hayatına rehber ederek ve böylece bu kaidelere bilfiil riayet etmekle ancak mümkün hale gelebilecektir… Zira hayatın lezzeti ve zevki; Hayatı iman ile hayatlandırıp ve feraizle zinetlendirip ve günahlardan çekinmekle mümkündür…
Her şeyden evvel, iki cihan sultanı efendimizin(s.a.v) “İnsanların en hayırlısı, İnsanlara faydalı olandır.” Şeklinde buyurduğu bu veciz Hadis-i Şerifine bihakkın layık olabilmek ve zamanın müceddidi Bediüzzaman hazretlerinin“Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”Şeklindeki ehemmiyetli beyanatlarından hissemize düşen kısmı olan/olacak, “ahirette bizi kurtaracak bir eser bırakma gaye-i hayali” nazar ve niyeti ile ele alınıp nurlu satırlara dökülmüştür; Adab-ı Muaşeret ve İslam İlmihali eseri..
Hz. Aişe (ra) validemize Efendimizin (asm) ahlakını sorduklarında: “Siz hiç Kur’an okumadınız mı? O, Kur’an’ın ta kendisidir, hulukuhul Kur’an’dır.” demiştir. Bu yüzden insanlık sonraki tüm zamanlarda Efendimiz (a.s.m) için “Yaşayan Kur’an” tesmiyesi yapmıştır. Tam ve yerinde mükemmel bir tariftir arif olana. Okunan ve yaşayan Kur’an.
İşte “Adab-ı Muaşeret ve İslam İlmihali” eserinde, başından sonuna kadar “Kur’an Nasıl Yaşanılır?” sorusunun cevabını, yine ve yeniden bihakkın “Yaşayan Kur’an” olan Zat’ın (a.s.m) kelimatı tadında okuyacaksınız..
Adab-ı Muaşeret ve İslam İlmihali; Farklı alanlardaki çok ehemmiyetli sünnet-i seniyye mes’elelerinin evvela yüce Rabbimizden ayetler ile birlikte güvenilir hadis kaynaklarına dayanılarak mevzusuna göre farklı konu başlıklarıyla bir araya getirilen ve aynı zamanda da çağımızın Kur’an tefsirleri olan Risale-i Nur Külliyatından istifade edilmek suretiyle, yirmi yılı aşkın uzun ve çok kapsamlı bir çalışma ve araştırmanın ürünü olarak hazırlanmıştır.
Kaynakçalı zengin içeriğiyle, Dünyanın “Adab-ı Muaşeret ve İslam İlmihali” alanında faaliyet gösteren, İlk ve tek başucu eseri olma hususiyetini de bihakkın taşımaktadır..
Zira ahirzaman imamı Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatından beslenmekle birlikte, kur’ani ve imani bir nazarla mevz-u bahis ettiği mes’elelerde; hem ruha, hem kalbe, hem akla ve hem de yirminci asrın idrakine uygun bir tarzda izahatta bulunmak gaye ve amacıyla kaleme alınmıştır.
Bundan dolayıdır ki, herkeste din-i hakkı bulmak ve nihayetinde yaşamak için az-çok bir meyl-i taharrinin uyandığı bir dönemde; ahirzaman fırtınalarında manen aç ve susuz kalmış muhtaç gönüllerde te’siri büyük oluyor.
Merhum Mehmed Âkif’in: “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı.”beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmekle birlikte, yaşadığımız zamandaki bir nevi tecellisi olan “Adab-ı Muaşeret ve İslam İlmihali” eseri; günlük hayatta çokça mevz-u bahis edilen güncel soru ve sorunların da cevabını bulduğu, asrın anlayışına uygun bir tarz ve üslup ile gündelik konuların hall ve keşfedildiği bir şaheserdir ayrıca..
Bediüzzaman hazretlerinin, “Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dâhil olacaklardır.” şeklinde beyan ettiği bu ehemmiyetli ifadelerden, aldığımız dersin iktizası üzerine; doğru İslamiyet’i yaşamak isteyenlere bir parça yardım ve muavenet etme gaye-i hayali ile vücuda gelmiştir bu nadide eser..
Son olarak Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman ettiği üzere, “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.” Buyurmuş olduğu bu ehemmiyetli müjdeli beyanatının muktezası olarak, gündelik hayatımızın her zaman ve zemininde; evinde, çarşısında, okulunda vesaire herbir köşesinde sünnet-i seniyyeyi talim etmekle birlikte ittibaına teşvik etmek; sünneti hayatımızın bir parçası haline getirmekle her alanda yaşanılır kılmaktır; bu eserden esas gaye ve amacımız..
Vazifesinin ulviyeti ile beraber, -fakat beşeriyet itibariyle- ubudiyet vazifesiyle de kendini herkesten ziyade kusurlu, noksan ve âciz gören ve öyle bilen, dergâh-ı rahmette acz ve fakr ile niyaz eden ve insanlığa “Adab-ı Muaşeret ve İslam İlmihali” eseri vasıtasıyla rahmeti, iki cihan saadeti taleb eden bir abd-i aciz ve bir fakir-i müstağni olarak dua ve temenni ediyorum ki; ölüm, dilimi susturduğu zamanlarda, dilime bedel kitabımın söylemesinin kabulünü rahmet-i İlahiyeden rica etmekle birlikte, şahsi ve içtima-i hayatımızda istikamet üzere Müslümanca bir yaşama mukaddeme ve basamak yapsın inşaallah.
Bediüzzamanca son sözümüz odur ki;
Evet, Sünnet-i Seniyeye ittiba, mutlaka gayet kıymetdardır.
Hususan bid’aların istilâsı zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha ziyade kıymetdardır.
Hususan fesad-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyenin küçük bir âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.
Doğrudan doğruya Sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı hatıra getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılab eder.
Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyeyi müraat ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevablı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor.
Çünki o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a ittibaını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan şâri-i hakikî olan Cenab-ı Hakk’a kalbi müteveccih olur, bir nevi huzur ve ibadet kazanır.
İşte bu sırra binaen Sünnet-i Seniyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir. (Lem’alar, Sünnet-i Seniyye Risalesi)