Ben bu konudaki hükmümü verdim. Onlar hakkındaki bu hükmümün ne yazık ki bugün gerçekleştiğini görüyoruz.
Onlar gerçekten hilafete önem vermiş olsalardı, onu tüm yetki ve etkinliklerinden arındırmazlardı. Halife diye tayin ettikleri şahıs ne padişahtır, ne de hükümette bir yetkisi var. Atama yapması veya azletmesi, kanunlar imzalaması veya reddetmesi, bir şey emretmesi veya nehyetmesi gibi hiçbir yetkisi yoktur. Kelimenin tam anlamıyla göstermeliktir.
İşte tüm bu karineler göstermektedir ki, Kemalistler hilafete ihanet etmişlerdir.
Devlet iradesini, laik ilkeler doğrultusunda düzenlediler ve dini yönetimden, yönetimi de dinden soyutladılar
Oysa daha önce hilafet ve hükümet bir arada idi ve hilafet, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükümetine vekalet eden dinî bir hükümetten ibaretti.
Hükümet, yöneten ve idare eden gücü temsil ettiği gibi, hilafet de o gücün, yani hükümetin niteliğini belirler. O hükümetin, dinî bir hükümet olduğunu ifade eder.
Öyleyse hükümeti hilafetten ayırmak onu dinden ayırmak demektir diyebiliriz. Zira, hilafet ve hükümet birbirinden ayrıldıktan sonra, hilafetin tek bir niteliği kalıyor:
Dinî olması. Hükümet dinî niteliğiyle beraber bugünkü durumuna gelmişse, bu demektir ki, halifede din ve hükümet adına bir şey kalmamıştır. Sadece, hükümetin bugünkü hale gelmesi o hükümetin dinden tamamen kopması anlamına gelir. (Şeyh, İslâm’ın yönetimden uzaklaştırılmasını kastediyor.)
Hilafet ve hükümetin ayrılması meselesinde, selim akıl ve sağlam mantığın bizi ulaştırdığı netice budur.
Yazarın savunduğu gibi, eğer Kemalistler bunlardan hiçbirini yapmadılarsa o halde hilafet ve hükümetin ayrılması, benim gördüğüm kötü bir rüyadan ibarettir.
(Kemalistler, başlangıçta halkı kendilerine çekebilmek ve uygun ortamı kollamak amacıyla, şeriat hükümlerini uygulayacakları sözünü vermişlerdir. Şartlar kendi lehlerine oluştuğu ve ülke idaresine tamamen hakim olmaya başladıkları zaman, gerçek yüzlerini göstermişlerdir. Her fırsatta dine darbe vurmaktan çekinmemişlerdir.
Şeyh Muhammed el-Gazali Zalam fil-Garb isimli kitabında şöyle diyor:
“İşgalcileri denize döken Türk ordusunun saflarındaki ve vicdanlarındaki yegâne unsur İslâm’dı. Mustafa Kemal’i, mücahid saflarını düzenlemesi ve organize etmesi amacıyla bizzat padişah göndermişti.
Müslümanlar, Türklerin bu kurtuluş mücadelesini tüm güçleriyle desteklemişler, maddî-manevî yardımlarını esirgememişlerdi.
Örneğin, Mısır’da halk sokaklara dökülüyor, yer gök şu nidalarla inliyordu:
Ey Mısır, hilali korumak için kalk
Gazi Mustafa Kemal’in çağrısına koş!
Ama ne zaman ki mücadele başarıya ulaştı. Gazi gerçek yüzünü göstermeye başladı.”)
Kemalistlerin İslâm şeriatını uyguladıkları iddiasına gelince:
Mustafa Kemal ve adamları, hükümet etme yetkisini kendi adamlarından müteşekkil Millet Meclisine intikal ettirirken, İslâm şeriatının uygulanmasını, yetki ve sorumlulukları elinden alınan göstermelik halifeye bırakmışlardır. Bu şekilde şeriatın uygulanması fiilen engellenmiş oldu. Zira hilafet ve hükümetin birbirinden ayrılması, her iki müessesenin meşruiyetlerini yitirmesine sebep olmuştur.
“Hilafet”, sözlükte “niyabet”, “vekalet” mânâsındadır.
Örfte ise; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükümetine niyabet ederek, onun ümmetini yönetmek demektir.
Hilafet, bu unsurundan soyutlanırsa İslâmî anlamını yitirir. Bu, cinsi, mahiyetini oluşturan nev’inden soyutlamak gibidir.
Çünkü hilafet düzeni, meşrutiyet ve monarşi gibi müstakil bir hükümet şeklidir. Meşrutî bir hükümet nasıl meşrutiyetten soyutlandığı zaman anlamını yitirirse, hilafete dayanan bir hükümet de hilafetten soyutlandığı zaman anlamını yitirir.
Hükümetin anlamını yitirmesine gelince:
Hilafet nizamına bağlı bir hükümet, İslâm dini ile mukayyeddir. Hükümetin, hilafeti haiz olması; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükümetine niyabet etmesi ve İslâm dininin hükümlerine bağlı olmasıyla gerçekleşir. O halde, hilafete bağlı olmayan bir hükümetin, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e niyabet etmesi veya İslâm ahkâmıyla mukayyed olması söz konusu olamaz.
Hilafet ve hükümeti birbirinden ayırmak iki anlama gelir:
1 – Hükümetin, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükümetine niyabet etmesini istememek.
Bunun Kemalistlere bir faydası değil, zararı vardır. Halk nezdinde itibarlarını kaybetmelerine neden olur.
2 – Dinî hükümlerin sorumluluk ve gereklerinden kaçmak.
İşte, Kemalistlerin asıl amaçları buydu. Bu uğurda, Peygamber’e vekalet etme şerefinden mahrum kalmayı ve Müslümanların reddiyle karşılaşmayı göze almışlardır. Onların maksadı, heva ve heveslerine engel olarak gördükleri dinî hükümlerden, yani İslâm şeriatından kurtulmaktı. Bu meseleyi önemsemeyenlerin dikkatini çekmek istediğim husus budur.
Tüm bunlardan şu sonuç çıkıyor:
Kemalistlerin amacı, din ve dünyayı tamamen ayırmaktır.
Kaynak: Hilafetin İlgasının Arka Planı
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Nurdanhaber’in editöryel politikasını yansıtmayabilir.