Nurdan Haber

Duanın Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları -1

Duanın Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları -1
19 Eylül 2017 - 11:29

Dua etme ihtiyacı insanda yaratılıştan mıdır, yoksa sonradan mı kazanılır? Dua Etmenin Bireysel ve Sosyolojik Faydaları nelerdir?

Duanın faydalarına geçmeden önce, ‘Dua etme ihtiyacı insanda yaratılıştan mıdır, yoksa sonradan mı kazanılır.’ konusuna kısaca temas etmek istiyoruz. Daha sonra da duanın, genel, psikolojik ve sosyolojik faydaları üzerinde duracağız.

Dua etme ihtiyacı insanda yaratılıştan mıdır?

Dua etme ihtiyacı, insanda yaratılıştan vardır. Bu sebepledir ki, bütün dinlerde dua mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan, şu veya bu şekilde dua eder. İnsanlar hayatları boyunca, üstesinden gelemeyecekleri birçok şeyle karşılaşmakta; keder, sıkıntı, âcizlik, çâresizlik ve ümitsizliklere mâruz kalmaktadırlar. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurur: “İnsan bir sıkıntıya mâruz kalınca gerek yan yatarken, gerek otururken veya ayakta iken, Bize yalvarıp yakarır. Fakat Biz sıkıntısını giderdik mi, sanki uğradığı dertten dolayı Bize yalvaran kendisi değilmiş gibi eski hâline geçip gider. İşte (hayat sermayelerini boşuna harcayıp) haddini aşanlara, yaptıkları işler, kendilerine böyle süslenmiş, hoşlarına gitmiştir.” (Yunus sûresi, 10/12) Bu âyetten de anlaşıldığı gibi dua, insanda fıtrîdir ve özellikle sıkıntılı anlarda Allah’a dua etmek, sadece samimî olarak Allah’a inananlara has bir durum değildir. Allah’a ortak koşanlar da bu gibi durumlarda Allah’a yönelir ve O’na dua ederler. Çünkü insan, yaratılışı itibariyle inanma ve dua etme ihtiyacı hisseder. Bu durum, tabiatında yüzmek olan ördek yavrusunun daha dünyaya gelir gelmez su araması gibidir. Fakat nasıl ki temiz, güzel suları bulamayan pek çok ördek, çamurlu su birikintilerinde kendilerini oyalar. Öyle de, Allah’ı bilmek, O’na dua etmek fıtratında yaratılan insan, Yaratıcısını bulamayınca bu ihtiyacını başka şeylerle tatmine çalışır. Ya Mekke müşrikleri gibi putlara, ya Hz. İbrahim’in kavmi gibi gök cisimlerine tapar, onlardan yardım bekler. Veya günümüzde bir kısım ateistlerin, yani Allah’a inanmayanların yaptığı gibi, tabiatı ilâhlaştırır, Allah’ın san’atını putlaştırırlar.

Allah yerine başka şeylere tapan ve onlardan yardım umanlar hakkında âyette şöyle buyurulur: “Hak dua, ancak Allah’a yapılandır. O’ndan başka dua ettikleri şeyler, onların isteklerini hiçbir şeyle karşılayamazlar. Onların hâli, kuyu başında durup, ağzına su gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki o su, onun ağzına gelecek değildir. Kâfirlerin duası boşa gitmiştir.” (Ra’d sûresi, 13/14)

Putu, heykeli ve benzeri şeyleri ilâh kabul edip, onlara dua ederek onlardan yardım beklemek, gerçekten aklın alacağı bir şey değildir. Kur’ân âyetlerinde onların böyle sapık hareketlerine sıkça yer verilir. Meselâ, Hz. İbrahim (a.s.) kavmine sorar: “Taptığınız şeyler, siz dua ettiğinizde sizi işitirler mi? Size fayda veya zararları olur mu?” Onlar şöyle cevap verir: “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.” (Şuara sûresi, 26/72–73) Dikkat edilirse, gittikleri yol körü körüne taklittir.

Konumuza ilgili diğer âyetlerin meâlleri şöyledir: “O müşriklerin Allah’tan başka ibadet edip yalvardıkları sahte tanrılar ise, hiçbir şey yaratamazlar. Zaten kendileri yaratılmaktadırlar. Hep ölüdürler, diri değildirler…” (Nahl sûresi, 16/20)

“De ki; Bana haber verin bakalım! Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp taptıklarınız O’nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Allah bana yeter.” (Zümer sûresi, 39/38)

Evet, insan kendi vicdanına müracaat ettiğinde, vicdanının daima Allah’a yöneldiğini görecektir. İnsan, bilhassa “Allah’ın yarattığı bir sanat galerisi” hükmündeki tabiatta dolaşıp, uzaydaki haşmeti, dağlardaki heybeti, çiçeklerdeki rahmeti gördükçe şöyle demekten kendini alamayacaktır: “Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana sığınıyorum. Sana hizmetkârım ve Seni arıyorum.”1 Böylece şu koca dünya hanında yalnızlıktan, kimsesizlikten, başıboşluktan kurtulacak, hayatın mânâsını ve tadını bulacaktır.

Günümüzde, sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen dua, gerçekte hayatın ve hayat ötesinin en büyük lâzımıdır. Hayatı, duasız düşünmek mümkün değildir. Yaşadığımız hayat, baştan sona kadar duadan ibarettir. Dua, Allah’ın rızâsının şifresi ve Cennet yurdunun da anahtarıdır. Yine dua, ‘kul’dan Rabb’e yükselen kulluk nişanı, alâmeti ve işareti, Rab’den ‘kul’a inen rahmet simgesidir. Daha doğrusu o, Allah’la kul arasında olan münasebetin tam odak noktasıdır. Dua, insanı merdiven merdiven Hakk’a yücelten mukaddes bir miraçtır.

Allah’ın Rahmet elinin üzerimizde dolaşması, dua sayesindedir. Dua, aynı zamanda gazabın da paratoneridir. Evet, hakkımızda rahmeti ve rızayı kazandıran, gazap ve öfkeyi uzaklaştıran tesirli bir kulluktur dua. Bize bakan yönüyle dua, istemektir. Biz maddî-mânevî ihtiyaçlarımızı Rabbimiz’den isteriz.

 

[table id=190 /]

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )