Münazarat’tan
178. Eskiden islamlar zengin, gayr fakir idiler. Şimdi her yerde kaziyye bi’lakistir. Hikmeti nedir?
a. “ve en leyse li’l-insani illa mâ seâ.” Ferman-ı rabbanisinden müstefad olan meyelan-ı sa’yi,
b. “elkâsibu habîbu’llah.” Ferman-ı nebeviden müstefad olan şevk-i kesbi bazı telkinat ile söndürdük.
c. Bu zamanda ilay-ı kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır; bilemedik.
d. Dünya, “min haysü mezraati’l-âhira” sevilmelidir; yanlış telakki ettik.
e. Kurûn-u vusta ile kurûn-u uhranın ilcaatı birbirinden tefrik edilmelidir; edemedik.
f. Tertib-i mukaddemattaki tevekkül tembelliktir; terettüb-ü neticede vazife-i ilahiyeye karışmamak ise tevekküldür; birbirinden tefrik edilmelidir; beceremedik.
g. “Ümmetî! Ümmetî!” Sırrı teferrüs edilip, “hayru’nnâss men yenfeu’nnâs.” Hikmeti anlaşılmalıdır; anlayamadık.
h. Biz, gar-ı tabii ve tenbelliğe müsaid ve gururu okşayan imaret maişetine el atıp belamızı bulduk.
179. Maişet için tarik-i tabii ve meşru ve zihayat; san’attır, ziraattır, ticarettir. Gayr-ı tabii ise, me’muriyet ve her neviyle imarettir. Bence imareti ne nam ile olursa olsun, medâr-ı maişet yapanlar bir nevi cerrar ve aceze ve seeledir. Bence imarete veya memuriyete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa, yalnız maişet ve menfaat için girse, bir nevi çingenelik eder.
180. Hüsn-ü zanda hata, su-i zanda isabetten evlâdır.
181. Fena adama, iyisin iyisin denilse iyileşmsi ve iyi adama, fenasın fenasın denildikte fenalaşması çok vuku’ bulmuştur.
182. Çok fenalık vardır ki; iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ve ondan tegafül edildikçe, mahdut ve mahsur kaldığı gibi, sahibi de perde-i hicab ve haya altında kendisinin ıslahına çalışır. Lakin vakta ki perde yırtılsa, haya atılır, hücum gösterilse, fenalık fena tevessü’ eder.
183. Bir müslüman neslinden gelen adam akıl ve fikri islamiyetten tecerrüd etse bile,fıtratı ve vicdanı hiç bir zaman islamiyetten vazgeçemez.zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki, bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, islamiyete tercih etmiş olsun. Halbuki edyân-ı sâire müntesipleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhan ile daire-i islamiyete dahil olmuşlar ve olmaktadırlar.
184. Tarih bize bildirior ki: ehl-i islamın temeddünü, hakikat-ı islamiyete ittibaları nispetindedir. Başkalarının temeddünü dinleriyle makusen mütenasiptir.
185. Mütenebbih olan beşer dinsiz olamaz.
186. Herkes âyinesinin müşahedatına tabidir. Demek sizin siyah ve yalancı ayineniz size öyle göstermiştir.
187. Bir şey cüz-ü ihtiyariden çıksa, külliyet dairesine girse, veyahut bihasebi’l-âde def’i muhal olsa; zamana isnad edilir ve kabahat dehre atılır. (şairlerin çokça zamandan ve felekten dert yanmalarında olduğu gibi.)
188. Fikr-i milliyetle uyanmış bir kimsenin himmeti, mecmu-u milletidir. Biz ruhumuzla, canımızla, vicdanımızla, fikrimizle, bütün kuvvetimizle demeliyiz ki:”biz ölsek milletimiz olan islamiyet haydır. İle’l-ebed bakidir. Milletim sağ olsun, sevab-ı uhrevi bana kafidir.
189. Küfür yalandır, iman sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.
190. Tekasülî olan tevekkülden sakınınız. İşi birbirinize havale etmeyiniz.
191. Umum islam bir aşiret gibi birbiriyle merbuttur.
192. İhsan, muhtaç olmayah şahsa yapılsa, şahsı tembel eder, çingeneliğe alıştırır.
193. Bazan adavet şiddet-i muhabbetten gelir. (üstadın bid’aya düşmüş şeyhleri doğrultmak için sevgisinden mütevellit onlara kızması gibi.)
194. İttihad cehl ile olmaz, ittihad, imtizac-ı efkardır. İmtizac-ı efkar, marifetin şuaıyla olur.
195. Adavetle muhabbet, ziya ile zulmet gibi içtima etmez. Adavet galebe çalsa, muhabbet mümaşata inkılab eder. Muhabbet galebe çalsa, adavet terahhum ve acımağa inkılab eder.
196. “mâ lâ yüdraku küllühü lâ yutrakü küllühü.”
197. Ehven-i şerri seçmek adalet-i izafiyedir.
198. Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.
199. Çocukların talimi ya cebir ile, yada hevesatlarını okşamak iledir.
[table id=174 /]