Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gencer, “Şerif Mardin’in vefatından sonra misyonunun daha iyi değerlendirileceğini sanıyorum.” dedi.
Sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Şerif Mardin‘in ölümünün ardından, akademi dünyası da kaybın üzüntüsünü yaşıyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Bedri Gencer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Şerif Mardin’in, sosyal bilim anlamında çığır açmış bir bilim insanı olduğunu belirterek, Mardin’in hayatını kaybetmesi dolayısıyla büyük üzüntü yaşadıklarını anlattı.
Mardin’in, klasik sosyolojinin Türkiye’deki belki de tek temsilcisi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gencer, “Hoca için, ‘sosyal teorisyen’, ‘siyaset sosyoloğu’, ‘din sosyoloğu’ gibi birtakım çelişik gibi görünen birçok tanımlama yapılıyor. Ancak o klasik anlamda sosyolojinin, bütüncül bir bakış açısına sahip bir bilim adamıydı.” dedi.
Mardin’in aynı zamanda, eski ile yeni arasındaki çatışmanın sınırında duran, köprü işlevi gören bir kişi olduğunu dile getiren Gencer, şunları söyledi:
“Modern akademik ortamda iyi yetişmiş, çağdaş modern anlamında çok iyi bir akademisyen, aynı zamanda ailevi kökenleri itibarıyla Osmanlı geleneğinden gelen ve tabiri caizse modern akademik verilerle o mirası keşfetmeye çalışan ve o mirasa en azından sırtını dönmeyen, o mirası reddetmeyen bir kişiydi. Dolayısıyla hoca bu yegane diyebileceğimiz konumundan dolayı da tabiri caizse arafta bir insandı. Zamanında TÜBA üyeliğinin reddedilmesinde olduğu gibi Türkiye’nin dünya çapındaki çok nadir birkaç akademisyeninden birisi olmasına rağmen hem seküler akademinin de tam olarak benimsemediği muhafazakar ve İslamcı diyebileceğimiz camiaya dahil olmayan bir kişiydi. Arada sınır, köprü veya arafta diyebileceğimiz böyle bir pozisyona sahipti.”
Prof. Dr. Mardin’in ölümünün ardından daha iyi anlaşılacağına inandığını dile getiren Prof. Dr. Gencer, sözlerini, “İnsanların objektif olarak değerlendirmeleri belli bir ontolojik mesafeyi gerektirir. Ontolojik mesafeden kastım bir insanı içimizdeyken, hayattayken yeterince değerlendirmek imkansızdır. Ontolojik bir mesafeden kastım vefatıdır. Dolayısıyla yaşarken bu anlamda tam olarak değerlendirilemeyen hocanın, vefatından sonra misyonunun daha iyi değerlendirileceğini sanıyorum.” diye tamamladı.
“Tutunamayanlar” üzerine proje
İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nurullah Ardıç ise Şerif Mardin’in Türkiye’de sosyal bilimlerin en önemli isimlerinden birisi olduğunu, sosyal bilimler alanında büyük katkıları bulunduğunu ifade ederek, “Özellikle Osmanlı-Türkiye modernleşmesi literatürü açısından bugün hala temel referans kaynağı olarak kullanılan birçok metni yazdı.” dedi.
Din-devlet ilişkileri, düşünce tarihi, İslam’ın toplumsal güç olarak Türkiye’deki önemi, Türkiye’deki siyasetteki merkez-çevre ilişkileri, din-ideoloji ilişkileri gibi konularda en önemli metinleri ilk yazanın Mardin olduğunu vurgulayan Ardıç, şöyle konuştu:
“Bu konularda yazan herkes için hocaya referans vermek zorunludur. Bunun dışında da çok bilinmez ama bazı konularda da öncü çalışmaları yaptı. Mesela edebiyat sosyolojisi. Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ romanı üzerine bir projesi vardı hocanın. İktisat tarihi konularında bir esnaf araştırması projesi vardı hocanın, bu da öncü bir çalışmaydı. Özellikle 60’lı yıllarda çok tanınmayan, yorumsamacı-anlamacı bir teorik yaklaşımı hoca getirdi. Çünkü o dönemde ya Durkheimcı pozitivizm ya da Marksizm hakimdi Türkiye’deki akademik çevrelere. Hoca, bunları da kuşatan ama daha Weberci bir temeli olan bir yaklaşımı benimsetti. Bu anlamda çok önemli katkılar yaptı. Metodolojik olarak hoca genel bir bilgiye yaklaşım olarak da çok özgündü kendi döneminde. Bir defa incelediği kavramları ya da konuları tarihsel derinliğine inerek inceleme yöntemini kullandı. O yüzden Osmanlı’ya gitti, Osmanlı-Türk modernleşmesini çalıştı. Ön kabullerin hepsini sorgulayarak başlayan bir insan ki bu Türkiye akademisinde maalesef pek bulunan bir şey değil.”
Doç. Dr. Ardıç, Şerif Mardin’in 70 yıllık akademik kariyeri olduğuna da dikkati çekerek, “90 yaşına kadar, son döneme kadar çalıştı. Üniversitede beraber ders verdik. Benim için de büyük onurdu. Ben tabii onun öğrencisi olmaya çalışıyordum. Son 4 yılda yüksek lisans dersleri verdi. Birçok öğrenci ondan ders alma şansını elde etti. Son anına kadar sürekli çalışan bir hocaydı. Vefatına götüren hastalığı yaklaşık 3 aydır devam ediyordu, hasta yatağında bile hastanede bizi çağırıp, ‘Önümüzdeki dönem neler yapacağız? Dersi planlayalım’ diye bize sormuştu.” ifadelerini kullandı.
Mardin’in vefatı öncesinde birlikte makale hazırlamayı planladıklarını ancak bunun kısmet olmadığını dile getiren Doç. Dr. Ardıç, “Türkiye’de kültürün değişik katmanları ve bunların içeriğinin daha iyi çalışılması gerektiğini düşünüyordu. Hocanın temel arzusu buydu. Bunu da dillendiriyordu değişik şekillerde. Son dönemde Fransız İhtilali üzerine çalışıyordu. Fransız İhtilali’nin Türkiye’ye etkisi daha önce onun çalıştığı konuydu. Bunun daha iyi anlaşılması gerektiğini ve Türkiye modernleşmesini Fransız ihtilalinin çok etkilediğini düşünüyordu. O anlamda Fransız ihtilali üzerine Türkiye bağlamında çalışılırsa kendisinin çok mutlu olacağını düşünüyorum.” diye konuştu.
Yayıncı Erhan Erken de Boğaziçi Üniversitesinde öğrenciyken Prof. Dr. Şerif Mardin’den iki ders aldığını, Mardin’in pek çok öğrenci yetiştirdiğini belirterek, “Şerif Mardin, daha batılı değerlerle yetişmiş bir bilim adamı olmasına rağmen kendi toplumuna tepeden bakmayan, toplumunu anlamaya, toplumunu tanımaya çalışan insandı. Ölümü haberi büyük üzüntüye neden oldu. Zannederim toplum da onun bu mesajını almıştır diye düşünüyorum.” dedi.
Prof. Dr. Mardin’in son öğrencilerinden İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi Burcu Sağlam ise ilerlemiş yaşına karşın heyecanını koruyan Mardin’den “Aydınlanma ve Avrupa Modernleşmesi” dersi aldığını aktardı.
Sağlığı el vermediği için servisle evine gittiklerini belirten Sağlam, şunları kaydetti:
“Evinde bize çok kibar davranıyor, ayakta karşılıyordu. Derslerde de çok önemli noktalara değiniyordu. Mesela bir haber okuyor, onu gelip bizimle paylaşıyordu. Sürekli gündemi takip edip bize aktarıyordu. Karşısında kendi kitabıyla ilgili sunum yaptım, kibar bir şekilde dinledi beni. Kendisinin Saidi Nursi kitabını eleştirdi. Daha iyisinin yazılabileceğini söylemişti. O günün imkanlarıyla yazıldığını söylemişti. Said Nursi’nin biyografisi hakkında da konuşurken hala onu anlamaya çalıştığını görmüştük. Kendisinin ilim heyecanın hala taze olduğunu söyleyebilirim. Kesinlikle ilmin ağırlığını taşıyabilen, gerçeğin peşinde olan bir insandı. Fikirlerini hiç kutsallaştırmıyordu. Son derste ‘Ben artık yaşlı bir adamım, ömrüm azaldı ve bu kadarını yapabildim. Sizler umarım daha iyilerini yapabilirsiniz’ demişti.”