– Cihad Kürkçüoğlu’nun hazırladığı Ruha’dan Urfa’ya ve Şanlıurfa albümlerine bakarken – |
Bir belde ki, her din ve kavim mutlu ve râzı; Şan vermededir Urfa’da insanlığa mâzî: Târîhe geçen bunca krallar, derebeyler, Şöhretli kumandan ve hükümdâr, nice beyler, Binlerce meşâyîh, ilim erbâbı, velîler, Fâzıl ve saîd onca şahıs, onca nebîler… Hemşehridir İbrâhim’i, Eyyûb’u, Şuayb’ı.. Nemrûd’u, ne gam, olsa da artık bütün aybı! *** |
Ark, çeşme, kemer, göl, kuyu.. dâim dolu suyla; İbrâhim’e Hakk’dan bereket bahş oluşuyla… Rıdvâniye’nin yüzdüğü göllerde balıklar Kaç bin sene evvel yaşanan izleri saklar… Burçlar, yüce surlar oluyor düşmana mâni’. Her yerde bulunmakda ya mescid, ya da câmi’; Han, çarşı, hamam, medrese, dergâh gibi âsâr Bin faydalı hizmet vererek halkı kucaklar… Hülyâya geçit vermededir burda tetirbe; Sonsuzluğu dâvet gibidir şurdaki türbe… Efsunlu, garîb, dar ve serin eski sokaklar: Zincirli’si, Mâdenli’si, Yorgancı’sı hem var! Gözden silinir sessiz adımlarla karaltı, Bir sırra kanat germededir sanki kabaltı… Mes’ud yaşanan yılları duy kahkahasından; Yok şahnişinin farkı, küçük kuş takasından… İç çekmede, bir hiss-i tahassür ile yer yer, Eyvanları öksüz ve harâb Urfalı evler… *** |
Bir cezbeye düşmüş gibi çırpındı da mızrâb, Uşşâk’a geçip, kıldı karar, öylece bî-tâb, İnler gibi, taksîme devâm eyledi bir ûd. Bülbülleri hayrân ederek başladı Mahmûd. [*] Ürperdi duvarlar, dikilip taşları kalkdı; Çokdan kurumuş çeşmelerin gözyaşı akdı. Zevkın taşa aksetdiği his yüklü konaklar; Tiryâkisi, meftûnu bunun ince sokaklar… Uşşâk’a Hicâz ekleyerek sürdü gazeller. Kâh ses saza yol vermede, bâzen sese teller… Tâhir, Lole Yûsuf, Dede Osman, İbe, Dervîş, Yahyâ ve Çavuş.. eski takım, topluca gelmiş… [*] Yâd oldu, hayâl âleminin sesleri dindi; Gün bilmedi aslâ, gecenin hüznü nedendi? *** |
Albümde fotoğraflara bakdım da; derinden Her nağmeyi duydum, yaşadım sanki o gün ben… 23.3.1994 |
[*] Şiirde ismi geçen, 1930’larda Urfa’da yaşayan ses ve saz sanatçıları: Tenekeci Mahmûd Güzelgöz Mukîm Tâhir Oturan |