SULTAN ABDÜLHAMİD VE MENDERESİ YALNIZ BIRAKTIĞIMIZ GİBİ TAYYİB ERDOĞAN’I YALNIZ BIRAKMAYALIM; İSLAM VE TÜRK DÜŞMANLARININ OYUNUNA GELMEYELİM
Uluslararası İslam ve Türk düşmanlarının 2019 mahallî ve umumî seçimleri için fitneler ve tuzaklar hazırladıkları bugünlerde, saf Müslümanların iftiralara, algı operasyonlarına ve tuzaklarına aldanarak, mevcut Cumhurbaşkanımız Recep Tayyib Erdoğan’ı ve ülkemizin ilerlemesini durdurmak ve hatta vatanımızı parçalamak istiyorlar.
Bu ülke ve millet adına en çok korktuğum da, ülkeyi bu zamana kadar harabeye çeviren şer güçler, kendi aralarında ittifak yaparak ve çeşitli dalavereler çevirerek, İstanbul gibi 10 küsur yıldır cennete çevrilmiş olan ülkemizi, yukarıdaki ikazlara uymaz ve ittifak etmezsek, yeniden çöp yığınlarını çöp dağlarına çevirecek yâd ellere kaptırma tehlikesidir. Birbirimizin kusurunu söyleyelim; ama memleketi harap etmeyelim. Yoksa ne olacağını ayet ve hadislerden tekrar ve birlikte dinliyoruz. Daha da kötü olanı, 2019 umumi seçimlerinde, ehl-i imanın ihtilafı neticesinde, yırtıcı canavarlar gibi, Türkiye’nin Mısır’a dönmesini bekleyen iç ve dış düşmanları sevindirerek, Allah’ın gadabını üzerimize celb etmemizdir. Gelin rahmet meleklerini davet edelim ve şeytanları üzelim, yanımızdan kaçıralım. Unutmayınız ki, Türkiye, Sultan Abdülhamid devrinden ve hatta III. Selim devrinden sonraki en güzel günlerini yaşıyor.
Bildiğiniz gibi, nimet şükür ister ki devam etsin.
1. Sultan Abdülhamid’i İslam Ümmeti Yalnız Bıraktı ve İslam Alemi Parçalandı
Maalesef, İttihad ve Terakkiciler, içlerinde samimi Müslümanlar ve vatanperverler bulunsa da, İslam ve Türk düşmanlarının propagandalarıyla Sultan Abdülhamid’i devirdiler ve Osmanlı Devletini param parça ettiler; maalesef İslam ümmeti sahip çıkamadı ve bir kısmı da aldandı. 31 Mart 1909 ayaklanması, BIS (British Intelligence Servis) tarafından tertiplenmiş, imparatorluk politikasında henüz çok toy olan İttihatçılar’a icra ettirilmiş, iğrenç bir eylemdir. Hedef, Sultan Abdülhamîd’i tahttan indirmekti. Maksat hâsıl oldu.
Sultan İkinci Abdülhamid’in aleyhinde faaliyet gösterenlerin ele başçılarından biri olan feylâsof Rıza Tevfik, devlet elden gidince korkunç pişmanlığını dile getiren, “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhâniyetinden İstimdat” adlı mersiyesinde şöyle feryad eder:
Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.
Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftara atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.
“Pâdişah hem zâlim, hem deli” dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz “beli” dedik;
Çalıştık fitnenin intibahına.
Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz.
Tükürdük atalar kıblegâhına.
Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
Yuh olsun bunların ham ervâhına!
Bunlar halkı didik didik ettiler,
Katliâma kadar sürüp gittiler.
Saçak öpmeyenler secde ettiler.
Tükürün onların pis külâhına.
Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin.
Lanetle anılan cebâbirenin
Bu, rahmet okuttu en küstahına.
Çok kişiye şimdi vatan mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmetle eren pek bahtiyardır,
Harab büldânın şen sabahına.
Milliyet dâvâsı fıska büründü,
Ridâ-yı diyanet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allâh’ına.
Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
Âhiretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin
Şefâat kıl şâhım mededhâhına.
2. Adnan Menderes’e Sahip Çıkamadık; 70 Cente Muhtac Olduk
Maalesef sahip çıkamadığımız bir diğer değerli devlet adamımız da rahmetli Adnan Menderes idi. İslam ve Türk düşmanları, zamanın İttihad ve Terakkisi olan Cumhuriyet Halk Partisi ve ona destek olan bazı kafatasçıların ve elbetteki Amerika ve benzeri uluslararası maşaların desteği ile onu devirdiler. Millet olarak ona da sahip çıkamadık; hem ekonomik ve hem siyasî açıdan 50 sene geri kaldık ve neticede 70 cente muhtâc olduk.
Cenab-ı Hak, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı gönderdi ve biraz nefes aldık; ancak İslam ve Türk düşmanları onu da zehirlediler bu milleti altını tutamayan bir Başbakan’a ve kumarbazlara teslim ettiler. Bediüzzaman’ın korktuğu ve Menderes’i de ikaz ettiği şu acı netice meydana geldi:
“Ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve manevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri, nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip; Halkçılar ırkçılığı elde edip, tam sizi mağlub etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim ve İslâmiyet namına telaş ediyorum.” (Emirdağ Lahikası-2, 164)
3. İslam ve Türk düşmanlarının Son Hedefi Cumhurbaşkanımızdır; 2019’da Ona Sahip Çıkmazsak Vatanımız Böleceklerdir
Muhterem kardeşlerim! Cenab-ı Hak bu millete Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan gibi bir zatı Nasip eylemiştir. Yakından ve şahsen 25 yıldır tanıdığı bu zat, samimi bir Müslüman ve önemli bir İslam Kahramanıdır. Beni tenkit edebilirsiniz, kanaatimce 21. Yüzyılın siyasi manada İslam Müceddididir. Biz bunu söylerken, asla onun peygamber veya ma’sum olduğunu iddia etmiyoruz. Ancak şunu söylüyoruz:
Muhterem Cumhurbaşkanımızın haseneleri de vardır; bazı hataları da bulunabilir. Allah’ın adâleti ile mizana vurursak, haseneleri ve İslam âlemine yaptığı hizmetler karşılığında, bir kısım zihinlerde oluşan hataları, küçük çakıl taşları hükmündedir. Ancak bu millete ve devlete yaptığı hizmetler; İslam ve Türk düşmanlarının tuzaklarını bozacak siyaseti ve maddi açıdan bakarsak sadece Avrasya Tüneli ve manevi açıdan bakarsak sadece Büyük Çamlıca Camii, dağlar kadar kıymetli hasenelerdir. Eğer Kâ’be hürmetinde olan imanını ve Uhud Dağı büyüklüğünde bulunan İslâmiyeti gibi çok İslamî vasıflarını düşünürsek; muhabbeti, hürmeti ve sahip çıkmayı gerektiren onlarca vasıfları vardır. Bir kısım biçare Müslümanların düşmanlığına sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusurları, iman ve İslâmiyet ve diğer vasıfları gibi sıfatlarına tercih etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğu ortadadır ki, aklımız varsa anlarız ve 2019’da ona sahip çıkarız. (Mektubat, 263).
İslam âlemi ve Türkiye tam bir buçuk asırdır, şu anda Türkiye’nin yaşadığı İslami inkişafı ve maddi refahı yaşamamıştır. III. Selim’den beri arzulanan hedefler, bugün birebir gerçekleşmektedir. Ne hizmet erlerine, ne medreseler, ne Kur’an kurslarına ve ne de hiçbir İslami hizmete engeller çıkarılmak şurada dursun, kapıları aralanmakta ve destekler yağmaktadır. Abdülhamid’den beri yapılmamış dini eserler ve vakıf eserleri tamirleri yapılmıştır.
“Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun.” (Tarihçe-i Hayat 139).
4. Tayyib Erdoğan Uluslararası İslam ve Türk düşmanları Tarafından Neden Sevilmiyor?
Muhterem Cumhurbaşkanımızı sevmeyenlerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
- Eğer Amerika, Avrupa ve bütün dünyadaki İslam ve Türk düşmanlarının yayın organlarını ve Cumhurbaşkanımız hakkında yazdıkları ithamları okursanız, dışımızda “Dinî cemaatlere baskı yap” diyen İslam dünyası Trumplar ve Merkel’leri ve nihayet FETÖ denilen hıyanet örgütünü; İslam âleminde Müslümanlara zulmeden ve İsrail’le beraber olan Sisi’leri ve Amerikan köpeklerini; içerde ise Cami düşmanı mimarları, komunist sendika liderlerini, Müslümanları katleden Esed’cileri, Alevilikten nasibi olmayan ve o adı kullanan Ali’siz Alevîleri; kısaca ateistler, Kemalistler ve kafatasçıları görürsünüz. Bunların sevmediği Cumhurbaşkanımızı biz elbette seveceğiz.
- b) Avrupalı bazı radikal gruplar ve buna ilaveten Amerika ve İsrail’den karanlık güçler. Avrupa’daki bu gruplar, şu anda belki 2019’da özellikle Meral Akşener muvaffak olur diye bayram yapıyorlar. Aslında buna dair en güzel yorumu Rus Faşist lider Jirinowski yaptı: Türkiye’nin yeni Osmanlı olmasını engellemek, İslam âlemi ile ittifak yapmasını önlemek ve İslam âleminin maddi servetinin Türkiye’de toplanmasına mani olmak isteyenler.
- PKK’yi bitirerek Kanal İstanbul, 3. Köprü, 3. Havaalanı, IMF borçlarının kapatılması ve Türkiye’nin uçuşa geçmesini istemeyenler. Abdülhamid ile ne kadar benzerlik arzediyor.
- One Minute hadisesi yani yine Filistin Meselesi ve Türkiye’nin dünyada lider duruma gelmeye başlaması ve kısaca İttihad-ı İslam belirtilerinin görülmesinden rahatsız olanlar.
- Kısaca dinini ve vatanını seven ehl-i imanın büyük çoğunluğu bu hükümeti seviyor; ama bu iki değere düşman olanlar sevmiyorlar.
5. Cumhurbaşkanımıza ve Hükümetimize Tavsiyelerim Var
- Bu hadiseler ve gerilimler, her iki tarafın açık hataları ve genellemeleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Genellemelerden kaçınalım.
- Son fitne olaylarını tasvip etmediğimiz gibi, 28 Şubat derecesinde bazı dindar tasfiye hareketlerini de tasvip etmiyoruz. Hele hele genellemelere giderek, Üniversitelerde ve başka kurumlarda, haklıyı haksızı ayırt etmeden, tasfiye yoluna gitmek, memleketi perişan edecek ve bundan sadece din düşmanları gülüp memnun olacaktır.
- Maalesef hükümeti destekleyen bazı gazetelerde, Nur hizmeti aleyhinde makaleler yayınlanmaya başlamıştır. “Kırmızı kitap okuyan herkes FETÖ’cüdür” bozuk zihniyetinden kaçınmak şarttır. Devlet erkânı bu fırsatçıların beyanlarına itibar etmemelidirler. Bütün dindar gazeteler, tahkik etmeden fırsatçıların ekmeğine yağ sürecek haberlere ve makalelere yer vermemelidir.
- Cemaat fobisi, devlet kadrolarının bazı müfsidlerin ve hatta bölücü terör yandaşlarının eline geçmesine vesile olmamalıdır.
- Bütün bu olaylar karşısında benim başta nefsime, sonra Cumhurbaşkanına ve diğer devlet ricaline tavsiyem şudur:
“Hiçbir müfsid (bozguncu ve çapulcu) ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.” (Münazarat, 14)
“Hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira hakkın hatırı âlîdir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve akibete bakınız.” (Hizmet Rehberi, 161).
6. Son Sözüm
Ben söylemeyeceğim. Bediüzzaman’ın dediklerini aynen tekrarlayacağım.
“Kur’an-ı Azîmüşşan’ın hürmetine ve alâka-i Kur’aniyenizin hakkına ve imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci’ ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur’aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavîdir.” (Şualar, 512)
“İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..
Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.
Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..” (Mektubat, 269 – 270).