Sabah yemeğinden sonra erkekler işlerine gidince, çocuklar, yakınlardaki hocaya Kur’an öğrenmeye gönderilirlerdi. Bağlarda pek câmi bulunmazdı. Erkeklerden namaz kılanlar, bağda bulundukları sıralara rastlayan akşam, yatsı ve sabah namazlarını ya evlerinde veyâ birkaç bağ komşusu bir yerde toplanıp kılarlardı. Bağ evlerine taşınmış olan kadın veya erkeklerden Kur’an bilenler, Allah rızâsı için kendilerine başvuran kız ve erkek çocuklara Kur’anı bildikleri kadar öğretirlerdi.
Kur’ana giderken, cüz kesesi boynunda, yollardaki ağaçlardan düşen meyveleri toplayarak, kuşlara taş atarak, sincapları kovalayarak, arklara girip çıkarak patikalardan koşa eğlene giden çocukların neş’esini tarif etmek mümkün mü? Hocanın sabrı ve hoşgörüsü çocukların bu işe devamını sağlardı. Küçük yaramazların fazla sıkılmaya gelmedikleri, bir gözlerinin ağaçlarda, tepelerde, dallarda; bir gözlerinin elif-bâda olduğunu bilen hoca, onlara alabildiklerini verir; sonra paydos ederdi.
Dönüş yolundaki şenlik ve arkadaşlıklar bâzen kavgaya dönüşürdü. Gruplaşmalar ve meydan okumalar, dalaşmalar bir büyüğe rastlayana kadar sürerdi. Kadın veya erkek, herhangi bir büyüğün seslenerek veya kavgacılara doğru yönelerek müdahalesi işi bitirirdi. Uzaktan tehditler ve hoş olmayan sözlerle kavga başka bir zemin ve zamana ertelenir; sonra da unutulur giderdi.
Yakın bağ komşularının çocukları ile üzerine çıkılmaya en elverişli ceviz ağacında öğle yemeği için buluşulurdu. Kimi yazma ekmeği, kimi domates, kimi biber, kimi soğan, kimi bıçak ve tabak getirir; ortaklaşa bir gayretle yapılan çoban salatası ceviz ağacının en geniş dal-çatağında kapış kapış yenirdi. Yemekten sonra, avaz avaz türkü çağıran, yerde koşmaca oynayan, dallara tırmanan, hayvanları korkutup kovalayan yaramazların hayâtı tam mâsûmâne bir çağdı…
İkindiden önce yorgunluk ve mahmurluk çöken çocukların çoğu evlere uyumaya dağılırdı. Güneşin sıcaklığını kaybettiği saatlerde, bağların civarındaki kuru toprak tepelere çıkarak yukarılardan aşağıya kaymak için sözleşerek ayrılan çocuklar için gün henüz bitmemişti.
Kadınlar, yalnız kalınca biraz başlarını dinler; sonra günün kalan işlerini tamamlamaya koyulurlardı. Ahırın, samanlığın, içme suyu havuzunun, sekinin, evin temizliği bitince akşam yemeği için hazırlıklar başlardı. Gerekli sebze ve malzemenin hazırlanıp elbirliği ile yemeğin ocağa oturtulmasından sonra râhat bir nefes alınırdı. Bağ komşuları ile şöyle küçük bir sohbet için, çevrede erkek olmadığını bildiklerinden, birbirine seslenerek bir yerde toplanmak üzere anlaşırlardı.
Komşu kadınlarla sohbet farkında olmadan uzar, öğle namazı vaktinin hemen hemen çıkmak üzere olduğu hatırlanarak telaşla namazlar kılınır; büyükçe kızlar, ocaktaki yemeğe bakması ve evi bir kolaçan etmesi için bir koşu gönderilirdi. İşler yolunda ise, yârenlik ikindiden biraz sonraya kadar uzar; sonra, akşam eve gelecekleri karşılamak üzere herkes yerine dönerdi.
Gün batmasına yakın, hayvanların toplanma yerinde çobandan alınarak bağa getirilmesi görevi, yine çocuklarındı. Onlar bunu aslâ unutmazlardı. Arada bir unutulsa bile, evinin yolunu bilen hayvan, âheste-beste ahırına dönerdi. Yayılmış ve memeleri rahmet çeşmesinden süt gibi güzel bir gıda ile dolmuş olan hayvanlar, sâhiplerinin gelip kendilerini sağmalarını beklercesine meleyerek ve böğürerek gelişlerini haber verirlerdi.
Erkeklerin kasabadan, ilçeden, şehirden dönüşleri akşam ezanı vaktine rastlardı. Onlar yorgun ve aç olduklarından sofra hemen hazırlanırdı.