ÖZEL HABER
Tarihe not düşmek adına son devre damgasını vurmuş şahsiyetlerden Prof. Dr. Mehmet Görmez Hocamıza dair bazı hatıratı nakletmeyi bir vazife addettim. Hiç şüphesiz Cumhuriyet tarihinin en çalkantılı devrelerinden birinde Diyanet gibi bir kurumun başkanlığına getirilmiş, tarihi kararlara imza atmış, krizlerde önemli kararlar vermiş ve Diyaneti bugün alemşümul bir vizyonun ve misyonun parçası haline getirmeyi başarmış bir şahsiyet olarak Mehmet Görmez hocaya, hepimizin vefa borcu var.
Mehmet Görmez Hocamız ile ilk görüşmemizi Diyanet İşleri Başkan yardımcısı iken yapmıştık. Filipinler’den kalabalık bir heyet ile gerçekleştirdiğimiz bu ziyarette Görmez Hocamızın vizyonunu da müşahede edebilmiştik. Filipinler Moro bölgesinden gelen heyetimizle tek tek alakadar olmuş ve bana “Şu andaki hissiyatımı tercüme edebilir misin, ben şimdi yetmiş senedir kardeşini kaybedip, yetmiş sene sonra kardeşi ile buluşmuş ve onları bağrına basmak isteyen bir halet-i ruhiye içerisindeyim. Alem-i İslam ile bizim aramıza duvarlar ören, kardeşleri yabancılaştıran zihniyete bin nefrin!” demişti. Hem gözlerim doluyor hem tercüme ediyordum. “Şahsınızda” diyordu bir Filipinli kardeşimiz “Dar’ul Hikmeti görüyoruz”, bir başkası “makam-ı hilafeti müşahede ediyoruz”, bir başkası “bize ecdadınız gibi sahip çıkacaksınız değil mi?” diyordu..
Görmez hoca bana döndü “Moro için ne yapabiliriz, istekleri neler?”
Üç istek öne çıkmıştı;
-Kur’an-ı Kerim istiyoruz.
– İmamlarımızın Türkiye’de eğitim görmelerini ve talebelerimizin Türkiye’de hafızlık ve okul okumalarını istiyoruz
-Bir İslam Merkezi inşaası istiyoruz.
İki talebi o gün orada toplantı bitmeden Görmez hoca halletmişti. 10 bin adet Kur’an-ı Kerim’i derhal Diyanet Vakfından ayarlamış ve akabinde de bize ulaşmıştı. İmamlar ise periyodik aralıklarla Türkiye’ye getirtilmeye başlamış, öğrencilerimiz ise farklı Kur’an kursları ve imam hatip okullarında, ilahiyatlarda okumaya başlamışlardı. İslam Merkezi tam manasıyla gerçekleştirilememiş olmasına rağmen Diyanet Vakfı Tacloban’da bir cami inşa ettirerek o arzuya da bir cevap vermiş oluyordu.
Daha sonra zaman zaman kendisini ziyaret etmiş, bir kaç defa da başbaşa görüşmüştük. Yine Filipinlerden şeriat mahkemesi yargıçlarının eğitimini de Diyanetimiz üstlenmiş o devrede de yine toplantılarına katılmış birebir görüşmeler yapmıştık.
2012 senesinde Risale-i Nur’a ihanet hareketi olan menfur sadeleştirme cinayeti başlamıştı. Sadeleştirme haberinin yayınlandığı hafta, Hüsnü Bayramoğlu ve Ahmed Aytimur Ağabeylerimin emriyle bir yazı kaleme almıştım. Bir nüshasını Merhum Sungur Ağabeye de göndermiştim. Daha sonra bir kaç yazı daha yazdım. Ve bunları Görmez hocaya da gönderiyordum. Sungur Ağabeyin vefatı ile (Sungur Ağabey ile Diyanet arasında ki münasebat için Emirdağ 2’deki mezkur mektuplara bakınız, kaderin ne ince sırları var…) Ankara’daki taziye görüşmesinde (Merhum Sungur Ağabeyin vefatı münasebetiyle) Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Said Özdemir, Hüsnü Bayramoğlu, Abdulkadir Badıllı Ağabeyler Diyanet İşleri Başkanımızla, Sayın Başbakanımız (Cumhurbaşkanımız Tayyib Erdogan Beyefendi) iştirak etmişler ve bu sadeleştirme cinayeti beyan edilmişti. O zaman Tayyib Bey, Diyanet Başkanımıza Üstadımızın arzusu muvacehesinde Ağabeylerimizin dediklerini emir telakki edip halledelim, Risalelere sahip çıkalım ve devlet eliyle neşredelim demişlerdi.
Böylece Risale-i Nur neşir tarihçesinde yeni bir devreye girilmiş, devlet kendi kurum ve kuruluşları vasıtasıyla Nurları basmaya başlamıştı. Bu bir devrimdi. Elbette ki ilk neşir devirlerinde olduğu gibi yine kökü dışarda dal ve budakları içerde zındıka komiteleri, kendilerinin meclisteki siyasi ayakları ve dışardaki vatansız güruhlar ve bir takım münafık gazetecilerle Risale-i Nurun bu yeni devresini baltalamak üzere seferber olmuşlardı. İçten ve dıştan müdhiş bir baskı altındaydı Diyanet Reisimiz. Buna rağmen çalışmalarını titizlikle, şevkle, gayretle devam ettirdiler. Sanırım Görmez Hocanın en büyük hizmeti Nurların bu manada neşri ama bundan ötesi var.
Diyanet İşleri Eski Said eserlerinden son devir nur eserlerine kadar Üstad Bediüzzaman’ın tashihinden geçmiş, el yazma, matbu on binlerce nüshayı, sayfayı, makaleyi, lahikayı Türkiye’nin dört bir tarafından bir araya getirmiş ve bunları digital ortama aktarmıştı. Sahife adedi olarak milyonlarca sayfayı bulan böyle muazzam bir çalışmayı geliştirmek için Sözler, Envar, Hayrat Vakfı, Said Özdemir Ağabey, Badıllı Ağabey, muharrir N. Şahiner, Orakcıoğlu Ağabey ve daha yüzlerce eşhastan arşivler toplandı. Bu arşivler titizlikle tedkik edildi, tahkiki bir çalışma yapılarak devasa bir arşiv çalışması yapıldı. Bir asrı geçen Nur’un neşir tarihçesi içerisinde şahsi gayretler ve bahusus Envar Neşriyat bünyesinde bulunan arşivle beraber dağınık halde bulunan bütün bu nüshaların bir araya getirilmesi, dijital ortama aktrılması acaba Diyanetin eliyle olmasaydı kim yapabilirdi. Bu benim kanaat-ı acizanem ancak ve ancak bir istihdam-ı ilahidir, bir sebeb-i şükür olmalıdır ve arzuy-u Üstadanelerinin de vücuda gelmesidir. Bu meselede ki şu muvaffakiyet bütün siyasi mülahazaların fevkinde muazzam bir muvaffakiyettir. Tebrike şayandır, takdire layıktır, varsın bir kaç kendini bilmez meseleyi sadece devlet tekeli gibi pespaye iftiralarla lekelemeye çalışsınlar, hiç ehemmiyeti yok.
Üstadımızın hizmetkarı ve talebesi ve bir mektubunda mutlak vekilim diye ifade ettiği Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin kıymetli Başkanımızı ziyaretlerinde de yine bir kaç defa beraber olmuştuk. Hüsnü Ağabey kendisine yazmış olduğu diyanet ile alakalı mektubunu okutmuştu. Görmez Hocamız mektubu dinleyince “Nur cemaatinde Üstadımızın bu lahika kültürü fevkalade büyük hizmetler yaptı. Şimdi mektubunuzda aynı ifadeleri müşahede ediyorum” demişti. Beraberce hem Mektubat’tan hem İşaratu’l İ’caz’dan makamında dersler okumuştuk.
Yabancı diyanet temsilcileri ile her buluşmamda Risale-i Nur’u tavsiye ediyor, Fetö gibi zararlı ve terör menşeli gruplarla karıştırılmamasını ifade ediyor ve ekseriyetle de kendi bastığımız Nurlardan hediye ediyorum diye eklemişti. Hatta bir devlet büyüğümüzün Fetö’yü kastederek “bunlar da risale okuyorlardı” sözüne hemen “İşidçiler de Kuran okuyorlar efendim, sakın karıştırmayalım, Risale-i Nurlar Anadolu topraklarının sigortasıdır, ehl-i sünnet itikad ve akidesinin son devir ufulu olmayan güneşidir” diye mukabelede bulunduğunu da bizzat ifade etmişti.
Hülasa olarak gerek Nurların neşri, gerek ehl-i sünnet itikadının muhafazası, gerek Ahadis-i Şerifenin muhafazası, gerekse hariç Dünyada Türk Devlet ve milletinin bihakkın temsili ve 15 Temmuz ihanet gecesinde bütün camilere sela emri gibi fevkalade durumlardaki liderlik vasıflarıyla Prof. Dr. Mehmed Görmez Hocamız Anadolu semasında hoş bir seda bırakmış, inşaallah her ne makamda olursa olsun gönüller üzerinde taht kurmuştur.
Dr. Mehmet R. Derindag