Kudsi hizmet-i imaniyede bulunanlar hizmetlerinin kudsiyet ve ehemmiyetinin farkında olmalılar. Aynı anda hakaikin muvazenesini muhafazayı emreden Risale-i Nura muvafakat için Kur’ân’ın ve Hadis-i şeriflerin hukuklarına riayette ehemmiyetli ikazlar yaptığı valideyn ve akrabalık haklarına da riayetten taviz vermemek gerektiğini beraber ifade eden Abdullah yeğin ağabeyin Üstadımızla arasında geçen hatıratından bir parçayı “Ömer Özcan: Ağabeyler Anlatıyor” Kitabının birinci cildinden aktarıyoruz.
Nurdan Haber
“Sıla-i rahim, mektupla da olur”
“Urfa’da dershanede kalıyordum; dört sene kadar olmuş, ayrılamamıştım. Üstad’a bir mektup gelmiş; ya benim ağabeyim yazmış o mektubu veya annem birine yazdırmış… Annem mektupta demiş ki: ‘Ben hastayım, eğer bir-iki ay izin alıp gelmezse ben hakkımı helâl etmiyorum!’
“Üstad’a böyle bir mektup gelmiş. Benim haberim yok… Mektubu Üstad’a okumuşlar. Güya Üstad demiş: ‘Bir-iki ay izin yok, bir-iki gün var.’ Bunu da söyleyen Zekeriya Kitapçı, şimdi Konya’da profesör… O bana iki satır mektup yazmış: ‘Üstadımıza böyle bir mektup geldi, annen hastaymış, Üstad bir-iki gün izin verdi’ diye…
“Ben Zekeriya’nın mektubunu alınca, ‘Epeydir Üstad’a gidememiştim, bir-iki gün izinle Üstad’a da uğrarım’ diye doğru Isparta’ya gittim. Üstad Emirdağ’a gitmiş, ben de Emirdağ’a geçtim. Trenle giderken Nuri isminde Haymanalı birine rastladım. O da Üstad’a gidiyormuş. Tanıştık, Üstad’a beraber gittik. İkimiz odaya aynı anda beraber girdik. Üstada benimle hiç konuşmuyor, Nuri’yle konuşuyordu hep.
“Neyse onu gönderdi, bana, ‘Sen niye geldin?’ dedi. Ben de dedim: ‘Annemden böyle bir mektup gelmiş, siz demişsiniz ki: Bir-iki ay izin yok, bir-iki gün var.’ Üstad, ‘Benim haberim yok!’ dedi. Orada Ceylan Ağabey vardı. ‘Efendim! Bu, Zekeriya’nın dolmuşuna binmiş…’ dedi. (Abdullah Yeğin Ağabey bunları anlatırken gülüyor, bizi de güldürüyordu.) ‘Peki, bugün burada kal’ dedi.
“Üstad ertesi gün, ‘Orası yalnız olmaz, geriye dön. Sen mektup yazmıyorsun, sıla-i rahim mektupla da olur, sıla-i rahim yapmıyorsun. Senin orayı terk etmen olmaz, eğer seni görmek isteyen varsa onlar gelsin’ dedi. Müsaade etmedi, yani beni tekrar Urfa’ya gönderdi. O zaman dershanede Abdülkadir Badıllı yalnız kalmıştı.
“Hukukullah, hukuk-u Resulullah, hukuk-u Üstad…”
“Az evvel anlattığım hadiseden başka bir zaman da Üstad’la şöyle bir hatıramız geçti, tarihini tam hatırlayamıyorum. (Abdullah Ağabey bu hatırayı Üstad’ımızdan aynen gördüğü gibi elini açarak, tek tek parmaklarını kapatarak anlattı):
“Üstad elini açtı. Başparmağı göstererek, ‘Şu hukukullahı gösterir (başparmağı kapadı); şu hukuk-u Resulullah (işaret parmağını kapadı), şu hukuk-u Üstad (orta parmağı kapadı), şu hukuk-u valide (yüzük parmağını kapadı), şu hukuk-u peder (serçe parmağını kapadı)…’ Sonra elini tam kapatarak, yani yumruk yaparak, ‘Bak bu başparmak hepsini karşılıyor mu? İşte bunlar hukukullaha aykırı hiçbir şey emredemezler, (küçük parmaklar) emretseler de dinlenmez’ dedi, Üstadımız.
Ömer Özcan
“Ağabeyler Anlatıyor cilt-1”