Nurdan Haber

RUS ESİR KAMPINDA BEDİÜZZAMAN’IN ESARET ARKADAŞI O GÜN YAŞANANLARI ANLATIYOR

RUS ESİR KAMPINDA BEDİÜZZAMAN’IN ESARET ARKADAŞI O GÜN YAŞANANLARI ANLATIYOR
14 Aralık 2015 - 12:06

Okunacak yazıda, Bediüzzaman Hazretlerinin Kosturma esir kampında esaret arkadaşı olan Alişan Soylu o günleri ve Rus Kumandanı’na ayağa kalkmama hadisesini anlatıyor. Bu önemli hatıraları Alişan Ağanın oğlu Gülcemal Ağabey babasından tuttuğu notlardan ağlayarak birebir olarak bize aynen aktardı.


Gülcemal Soylu, Bediüzzaman Hazretleriyle Kosturma esir kampında kalmış olan babası Alişan Soylu ile. 1959>

19 Aralık 2008’de, evinde yaptığımız ziyarette hatıralarını ilk defa bizimle paylaşan Gülcemal Ağabeye ilk sorumuz, elbette ki ‘adının hikâyesi’ oldu. Zira ‘Gülcemal’ ilk defa duyduğum farklı bir isimdi… İsminin hikâyesi, ardı ardına hayat ve hatıratını da tetiklemiş oldu. Onun için sohbetimiz epeyce uzun sürdü… Ama altından neler çıkmadı ki… Tabi bizi en çok heyecanlandıran, merhum pederi Alişan Ağanın Üstad Bediüzzaman ile Kosturma esir kampında beraber kaldığını söylemesi oldu. Babasından kaydedip bize ağlayarak okuduğu notlar heyecanımızı daha da arttırdı…

Gülcemal Soylu’nun Hz. Üstad’la bir görüşmesi var. Bağbat’ta Saddam Hüseyin’le de bir münakaşası var ki hatıralarının tamamı Ağabeyler Anlatıyor-3 kitabında neşredilmiştir.

Ömer Özcan

 

BEDİÜZZAMAN İLE BABAM ALİŞAN AĞA KOSTURMA ESİR KAMPINDA 2,5 SENE KADAR BERABER KALDILAR

Babamın adı Alişan Soyludur. Eskiden beri Alişan Ağa derlermiş O’na. 1869 yılında Erzurum’un İspir İlçesinde doğan babam, birkaç sene farkla Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile yaşıttır. 1980 yılında vefat etmiş olup, 111 sene gibi uzun ve bereketli bir ömür geçirmiştir. Vefatından iki hafta önce bile Cuma namazını cemaatle kılmıştır. Mezarı İspir’in Ulubey Köyündedir.

Rahmetli babam Alişan Ağanın Rusya’ya savaş esiri olarak gidişi şöyledir:

Birinci Cihan Harbinde, Sarıkamış, Kars taraflarında asker olarak katılıyor savaşa. Fakat düzenli ordu şeklinde değil de, ‘Başıbozuk’ tabir edilen düzensiz askerler olarak… Aslında nizamî askerlermiş bunlar, ama öyle gösterilmiyor, başıbozuk fedailer olarak gösteriliyorlar. Kazım Karabekir Paşanın talimatı böyle imiş. Babam, Batum taraflarında Ruslara ve Ermenilere karşı savaşırken Ruslara esir düşüyor. Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile Kosturma’da esir kampında karşılaşıyorlar. Üstad da malum, Bitlis tarafında savaşırken ayağı kırılıyor, Ruslara esir düşüyor. Babam bize Sibirya, Kosturma ve sair Rus şehirlerinde toplam olarak dokuz sene kaldığını söylerdi. Üstad Varşova, Almanya, Avusturya üzerinden firar ediyor. Babam da, bana adını verdiği “Gülcemal Vapuru” ile Trabzon’a geliyor. Kader-i İlâhi ile Kosturma esir kampında 2,5 sene kadar beraber kalmış oluyorlar.

ESİR KAMPINDA BEDİÜZZAMAN KONUŞTU MU HERKES CAN KULAĞI İLE ONU DİNLERDİ

Babam Alişan Soylu esir kampını şöyle allattı bize:

“Esir kampında herkes onu dinliyordu. O konuştu mu herkes mest oluyor, Kürt Said konuşuyor deyip, can kulağı ile dinliyorlardı esirler. Ermeniler geldiğinde ise susuyordu Bediüzzaman… Bize de konuşmayın derdi. Orada Ermeni asıllı askerler de vardı… Ben biraz Ermenice bildiğimden bunları hemen anlıyor ve Said’e işaret veriyordum. Ermeniler hiç affetmiyorlardı… Ama Ruslar karışmazlardı, gelip teftiş edip giderlerdi. İşkenceyi Ermeniler yapardı.” Bizim köyümüzde on beş tane Ermeni aile varmış. Onun için babam Ermeniceyi bilirdi.

BEDİÜZZAMAN’IN KURŞUNA DİZİLMEDEN EVVEL ÇABUK ÇABUK KILDIĞI NAMAZ NİKOLA’YI ÇOK ETKİLEDİ

Babam Alişan Ağa, Bediüzzaman’ın, Kosturma esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanı Nikola’ya ayağa kalkmama hadisesinde oradaymış, her şeyi bizzat görmüş. Bize ağlayarak şunları anlatırdı:

“Çok esir vardı kampta. Bir gün bir komutan geldi… Ama biz kim olduğunu bilmiyoruz… “Dikkat!” diye bir komut verildi; herkes, hepimiz ayağa kalktık… Bir tek kişi hariç… Bediüzzaman… Sonradan kim olduğunu öğrendiğimiz Rus Başkumandan Nikola bunu gördü. Hemen bir tercüman çağırtıp, ‘Niçin ayağa kalkmadığını’ sordu. Bediüzzaman, “Tazim Allah’a olur” diye cevap verince Nikola, kurşuna dizilmesini emretti.

O’na ölüm emri verdiği zaman biz çok korktuk. Ölüm mangası da hemen hazırlandı. Sonra namaz için izin istedi Bediüzzaman. Namazını kıldı ve hemen çabuk çabuk geldi. Komutan: “İdam olunacağı zaman ağırdan alınır, sen çabuk geliyorsun?” diye sordu tercümanla. Bediüzzaman umursamaz bir tavırla: “Rabbime kavuşmak için çabuk geliyorum” dedi. Bu ihlâs, komutanı çok etkiledi ve insafa getirdi… İdamı kaldırdı ve özür diledi.”

BİR GÜN BAKTIK SAİD YOK

Babam, Kosturma esir kampında 2,5 sene Üstad’la beraber kalıyor. Üstad’ın firar mevzuunu ise şöyle anlatırdı:

“Merkeplerle bize, esirler kampına erzak getirirlerdi. Bunlar asker değil, sivillerdi. Said, merkeplilerden birisiyle zaman zaman konuşurdu. Sonra bir gün baktık Said yok, kayıp. Yalnız bir gün bana gizlice demişti ki: “Alişan Kardeşim, belki bir daha görüşemeyiz, Allah’a emanet ol, aramızda kalsın” diye kulağıma söylemişti. Bir daha Bediüzzaman’ı göremedik.”

BABAMIN KAÇMA OLAYI İSE ŞÖYLE OLUYOR

1917 Bolşevik (Komünist) ihtilalı sonrasında, o karışıklıktan istifade ile, 1923 yılının son aylarında oluyor… Bolşevik ihtilalı sırasında esirlere, şartlı olarak çalışabilirsiniz diye müsaade etmişler. Babam Kosturma’dan sonra başka iç şehirlere geliyor. O sırada bir şehirde, bizim kantin dediğimiz onların ‘Aşkana’ dedikleri bir yerde çalışırmış. Bolşevik ihtilalının askerleri gelmişler, patrona çok ağır sözler söylemişler. “Senin malın da canın da bizim artık, şimdi senin canını almaya geldik” demişler. Babam da korkusundan çatı katına çıkmış, orada saklanmış. O adamcağızı orada süngülerle öldürmüşler. Onlar gittikten sonra babam oradan iniyor.

Bir gün nasıl olduysa 12 tane genç esiri, -babam da dâhil- ellerini kelepçelemişler; bir Üsteğmen bunları götürüyormuş. Bir general rastlamış, yağmur yağıyormuş, omuzluk varmış sırtında. Üsteğmene demiş ki: “Bunları nereye götürüyorsun?” Üsteğmen: “Bunlar kurşuna dizilecek, nehrin kenarına götürüyorum” demiş. O zaman general yağmurluğunu atmış; “Ben filan generalim” deyip kendini, rütbelerini tanıtmış. General Tatar’mış, Türkçe de biliyormuş. “Bunları Batum’a götür, filanca generale teslim et” demiş. Orada İstanbul- Batum arasında çalışan iki bacalı ‘Gülcemal Vapuru’ varmış. Bu vapurda babamları tahmil (yükleme) ve tahliye (boşaltma) işçisi olarak görevlendirmişler.

O, babamları teslim alan general bir gün: “Oğlum, siz bu gemiyle kaçabilirseniz kaçın” demiş. Zaten babam o geminin mürettebatından bazılarıyla arkadaşlık kurmuş daha önce. Sonra artık nasıl yaptıysa o gemiye sığınmış. Hatta Rus askeri bir kurşun atmış, kurşun babamın sağ yanağından girip, sol yanağından çıkmış. Kurşunun girdiği yanaktaki yara kapanmıştı, ama çıktığı yanaktaki dağılma izi kalmıştı. Silah atılınca kulak zarları zarar görmesin diye ağız açılır ya –bu askerî talimattır- o yüzden gelen kurşun babamın ağzına fazla zarar vermemiş. Çünkü o anda ağzı açıkmış. Gülcemal Vapurunda tedavi etmişler babamı.

Babam vapurda giderken, “Sağ salim Trabzon’a çıkarsam, bir oğlum da olursa adını Gülcemal koyacağım” demiş. İşte benim adımın hikâyesi böyle… Babam esir düştüğünde evliymiş, annem onu beklemiş.

GÜLCEMAL EFSANEVÎ BİR GEMİDİR

Gülcemal efsanevî bir gemidir… Denizcilik tarihimizde efsaneleşen iki gemiden birisi olan Gülcemal –diğeri Yavuz zırhlısı- Osmanlı Padişahı Sultan Reşad’ın Annesinin adını taşır. Adı mânilere, türkülere, şiirlere karışmış olup, özellikle de Karadeniz kıyıları halkının dilinde masallaşmış, her şeyiyle efsane olmuş bir gemidir. Osmanlı’nın son dönem ve Cumhuriyet’in ilk dönem devlet adamlarının neredeyse tamamı bu gemiyle seyahat etmiştir.

İlk adı ‘Germanic’ olan Gülcemal, daha sonra Titanic’i inşa edecek olan İngiliz White Stars firması tarafından 1874 yılında Belfast’ta denize indirilmiş ve uzun yıllar Avrupa-Amerika hattında yolcu taşımıştır. 1910 yılında 15 bin altın karşılığında Osmanlı hükümeti tarafından 37 yaşında iken satın alınmıştır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından bir süre sonra asker taşımada kullanılmaya başlanan Gülcemal, bir ara hastane gemisi olarak da hizmet vermiştir.


Alişan Ağa’nın Rus esaretinden firar ettiği, Pullara bile konu olmuş efsanevî Gülcemal Vapuru

Daha sonra Karadeniz, Ege, Akdeniz hatlarında posta seferleri yapan Gülcemal, Amerika’ya giden ilk Türk gemisi olarak da tarihe geçmiştir. Yolcuların çok sevdiği bu iki bacalı gemi, özellikle düzenli posta seferleri yapmaya başladığı Karadeniz halkının sevgilisi olur… Adına posta pulları bile basılır…

Gülcemal’in saltanatı 1950 yılına kadar sürer. 75 yaşındaki yorgun Gülcemal, 1950’de sökülmek üzere bir İtalyan firmasına satılır.

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-3

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )