İsimleri Anadolu’da dalga dalga yayılıyor, namları gönüllerde yer ediyordu. Onlar Cumhuriyet devrinin büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursi’nin fedakâr talebeleri, Nur’ların çilekeş hizmetkârlarıydı. Hulusi Yahyagil, Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Tahiri Mutlu, Abdullah Yeğin, Bayram Yüksel ve diğerleri… Mehmed Fırıncı da ismiyle yüzlerde tebessüm, gönüllerde şevk hissi uyandıran ‘ağabey’lerdendir. Şükürler olsun ki, bu kahramanlar neslinin büyük bir çoğunluğunu görmek, tanımak ve hayır dualarını almak nasip oldu. Ortak özellikleri tevazularıydı. El öptürmüyorlardı. Musafaha kâfiydi.
Sonra memleketten çıkıp İstanbul’a geldim. Çalıştığım gazetede itibarlı olan ‘Üç Mehmed’ten biriydi Fırıncı Ağabey. Diğer ikisi Mehmet Emin Birinci ve Mehmet Kutlular’dı. Ona kısaca “Fırıncı Abi” deniliyordu. Doğrusu ben önce fırıncılık yaptığını, ekmek ürettiğini zannediyordum. Sonra hatıralarından ekmek fırını değil börek fırını sahibi olduklarını öğrenecektim. Süleymaniye ve Fatih’te yerleri varmış. Asıl isminin Mehmet Nuri olduğunu öğrendiğimde sevincim artmıştı. Muhterem bir zatın adaşı olmak beni çok mesut etmişti.
Hayat hikâyesine baktığımızda şunları görürüz: 1928 senesinde Bursa’ya bağlı İnegöl’ün Yenice Müslim Köyü’nde doğdu. Bediüzzaman 1953 yılında onun Fatih Çarşamba’daki evinde üç ay misafir kalmıştı. Ömrünün tamamını Risale-i Nur hizmetlerine adamış bir hizmet adamıdır. Nurların bilhassa dış dünyada tanıtılması için büyük hizmet ve gayretleri oldu. Başkanı olduğu İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, neredeyse bütün mesaisini bu hayırlı hizmetlere ayırmış bulunuyor. Eserleri, dünyada tanıtmak ve muhtaç gönüllere ulaştırmak.
Bir Müslümanın üstünde taşıması gereken bütün güzel hasletlerin sahibidir Fırıncı Ağabey. Bilhassa tevazuda âdeta timsal bir şahsiyettir. Devlet adamlarından gençlere ve çocuklara kadar bütün insanlara dostça, kardeşçe bakar, yaklaşır, “muhabbet fedaisidir.” Lisân-ı hâliyle herkese mütevazı durmanın, erdemli olmanın yolunu gösterir. Bir İstanbul Beyefendisidir. Bir ara şaşkın bir gazeteci, Fırıncı Ağabey’in Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’la selamlaşma esnasındaki bir karesini bulup hakaret etmeye yeltenmişti. Daha sonra bu çirkinliğin bedelini ödedi. Osmanlı şamarı etkisinde bir tokat yedi. Şimdi ihanet örgütü üyeliğinden hapishanede cezasını çekiyor.
Hatıraları, eski dönemde yaşananları dile getiriyor ve belge niteliğindedir. Büyüğümüz, sözkonusu sitede anlatıyor: “Üstad mesleğimin fırıncı olduğunu öğrenince, şu teşvik edici cümleleri sarfeder: ‘Fırıncılar halkın gıda ihtiyacını karşılamak bakımından çok ehemmiyetli hizmet yapıyorlar. Namazlarını kılmak şartıyla, çalışmaları da aynen ibadettir.’ dedi. Ben,‘Efendim, ekmekçi değil, börekçiyim’ dedim. Hazret-i Üstad, ‘O daha iyi’ diye iltifatta bulundular.”
Nerede hayırlı bir hizmet, güzel bir faaliyet varsa ve dâvet edilmişse çağıranları kırmamış, o mekânları şereflendirmiştir. Cağaloğlu’nda Bâbıâli Sohbetleri’nde “Hür Adam” filmi hakkında bir toplantı düzenlemiştik. İlk gelenler arasında Fırıncı Abi de vardı. Bir gün Zeytinburnu Belediyesi için hazırladığım “Zeytinburnu’nun Ebedî Sâkinleri” programında Eşref Edib’i bize anlattı. Bediüzzaman Sergileri’nin önünde, Risalei Nur Sempozyumlarının başında yine onu görürüz. Yenikapı’daki o mahşeri kalabalığın öncülerindendi.
Geçen yıl, Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde Salih Tuğ için düzenlediğimiz Saygı Gecesi’ni şereflendirmişti. Prof. Dr. Servet Armağan’ın sohbetini dinlemek için Bâbıâli Sohbetleri’ne de iştirak etmişti. MTTB’de 8 Mart 2017 tarihinde de Bediüzzaman’ın hizmet tarzını anlatmıştı. Velhâsıl Fırıncı ağabey, umumiyetle dâvet edildiği nezih mekânlara gider. Kimsenin kalbinin kırılmasına izin vermez. Zübeyir Berk için Rüstempaşa Medresesi’ni, Fatih Kerem için Dârüzziyafe’yi varlığıyla taçlandırır. Mutlu günlerinde gençlerin yanında olur. Bu ziyaretleri ve teşrifleri ile gençlerin gönlünü fetheder.
Fırıncı Abi’nin belki de beni en çok etkileyen davranışı, ihanet örgütünün 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal hareketine karşı en ön saflara atılması, gençlere örnek olması ve ülkemizin bekası için gösterdiği azami hassasiyettir. İstiklal, Demokrasi ve Vatan Nöbetleri’nde Saraçhane’de, İstanbul Büyükşehir Belediye binasının önünde her akşam mukaddes nöbeti tutuyordu. Biz de ailece gerek Vatan Caddesi’nde, gerekse diğer yerlerde benzer mitinglere iştirak ediyorduk. Bir akşam İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündeki topluluğa karıştım. Büyük bir kalabalık, Belediyenin önünü doldurmuştu. Gördüm ki, Fırıncı Abi, en önde nöbette. İslam’ın son kalesi Türkiye’ye ihanet edenlere karşı Devletinin yanında, milletiyle beraberdi. Hisleriyle, sözleriyle, duruşuyla safını seçmişti. Televizyon ve radyolarda yaptığı konuşmalarda da bu düşüncelerini açıkça ve cesaretle söylüyordu. Albayrağın gölgesinde, onbinlerce vatandaşıyla birlikte o gece sabaha kadar nöbet tutmuştu. Ayakta yorulduğunda getirtilen bir iskemleye oturmuştu. Bunu o akşam arkadaşım Hüseyin Sarıkoç’a söylediğimde, “Fırıncı Abi her akşam bizimle beraber. Bizi hiç yalnız bırakmadı, bize devamlı moral verdi. Allah kendisinden razı olsun.” demişti. Dışarıdaki düşman ve içerideki ihanet örgütüne karşı direnen aziz milletimizin öncülerinden biridir Fırıncı Abi. Onu çok seviyor ve kendilerine hürmetlerimi arz ediyorum. Sağlıklı ve bereketli bir ömür niyaz ettiğim Mehmed Fırıncı Ağabey’in destansı hayatı bir an önce kitaplaşıp gençlere okutulmalıdır. ‘Vakıf Adam’, ‘Hizmet Adamı’ nasıl olunur? Bunu herkes görmeli, mümtaz bir şahsiyeti hakkıyla tanımalıdır. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’mızın aziz yöneticilerinden bu kutlu hizmeti heyecanla bekliyoruz.