Dünyamız, sayısını bilemediğimiz insanlara beşiklik etmiştir. Bunların içinde çok büyükleri de vardır. Fakat bir tanesi var ki, onun manevî mertebesini anlamak da anlatmak da zordur. Onun gibisi gelmemiştir ve gelmeyecektir.
Bugün, büyük bildiğimiz pek çok insan vardır. Bunları yücelten yaptıkları işleridir. Mesela Edison, gecelerimizi aydınlatmıştır. Elektrik düğmesine her dokunuşumuzda onu hatırlarız. Arşimet, suyun kaldırma özelliğini fark etmiştir. Bunun için, gemilerin deryalara açılışı onu hatırlatır.
Bir başkası uçağı, bir diğeri televizyonu icat etmiştir. Unutulmamaları ondandır.
Arap yarımadasından bir güneş doğmuştur gönüllere. Bu manevî güneş, cehalet karanlıklarını aydınlatmıştır. Kör gözler bile onun nurundan yararlanmıştır. Saydığımız ve sayamadığımız bütün meşhurlar onun eteklerine tutunup yükselmeye çalışıyorlar. Onun dizinin dibinde ders alanlar dünyaya nizam vermeye çabalıyorlar.
Onun izini takip edenler, yolculuğa nereden başlayacaklarını çok iyi biliyorlar. Suya atılan taşın etkisi daire daire yayılır. Bu tesir, merkezden başlayarak genişler. Eğer bizler de bir iyilik seferine çıkacaksak işe kendimizden başlamalıyız. Şimdi yolunu bulanlardan birine bakalım.
Beyazid-i Bistami’nin dergâhına gelen birisi hazrete sorar:
– Beyazid nerede?
Hazret cevap verir:
– Evlat, ben otuz senedir onu arıyorum…
İnsan, her şeyi içinde aramalıdır. Uzaklarda aradığı belki de kendindedir, içindedir.
Şairin dediği gibi:
“Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.”
İşte o büyük Nebi (a.s.m) insanları, kendi iç âlemlerindeki cevheri keşfetmeye çağırmıştır. Tarihin yüzünü kızartacak kadar günah işleyenleri göklere yükseltmiş; onları, eşsiz bir medeniyetin üstadı yapmıştır.
Öyle bir cemaat oluşturdu ki, çürümüş Bizans titredi bu gücün karşısında. O irfan ordusu, eski Roma’nın dizlerinin dermanını kesti. Endülüs’te eşine rastlanmamış bir medeniyet kurdu. İran’ın şirk ateşini söndürdü. Kâbe’deki putları yere serdi.
O, kendisine destanlar yazılmasını arzulamıyor.
Belki de benim peygamberim gönüllerde yaşamak istiyor. Bütün mesele de onu kalplerde yaşatmak değil mi?
Ne mutlu sana şanlı peygamberim, bugün milyonlar seni gönül saraylarına sultan etmişler, yüreklerindeki tahtları sana ayırmışlar. Sen ve yaranların, inananların ruh dünyalarında doludizgin seferlere çıkmışsınız…
Ne diyelim: Rabbimiz, ona yapacağımız seferimizi kolaylaştırsın…
PENCERE
Hz. Abbas’a:
– Sen mi büyüksün, yoksa Hz. Peygamber mi? diye sormuşlar. O, şöyle cevap vermiştir:
– O, benden büyük; ancak ben ondan önce doğdum.
* * *
“Hıristiyanların, Meryem oğlu İsa hakkında mübalağa yaptıkları gibi, sizler de beni övmede aşırı gitmeyin. Ben ancak Allah’ın bir kuluyum. Benim için ‘Allah’ın kulu ve Resûlü’ deyin.”
Hadis Meali
* * *
Bir esir için Fahri Âlem (asm):
– Gerekeni yapın, dedi.
Onu serbest bıraktılar.
Daha sonra Efendimiz:
– Onu serbest bırakın dedim mi? buyurunca:
– Yâ Resûlallah, dediler. Bize bir göz kırpsaydınız, durumu anlar, ona göre hareket ederdik.
Cevap ona yakışıyor:
– Bir peygambere göz kırpmak yakışmaz.
* * *
“Ana babaya itaat nafile ibadetten daha hayırlıdır.”
Hadis-i Şerif, Müslim