İnsanları fikren dalalete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telakki etmeleridir. Yani melufları olan (önceden beri alışageldikleri) şeyleri kendilerince malûm bilirler. Hattâ ülfet dolayısıyla âdiyata (sıradan zannettikleri şeylere) teemmül edip (dikkatle düşünüp) ehemmiyet vermezler.
Halbuki ülfetlerinden dolayı malûm zannettikleri o âdi şeyler, birer hârika ve birer mu’cize-i kudret oldukları halde, ülfet saikasıyla (yönlendirmesiyle) onları teemmüle, dikkate almıyorlar; tâ onların fevkinde (üstünde) olan tecelliyat-ı seyyaleye (akıp duran tecellilere) im’an-ı nazar edebilsinler (dikkatle bakabilsinler).
Bunların meseli (hâli) deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanata ve sair garib hâlâtına (hallerine) bakmayarak, yalnız rüzgâr ile husule gelen (oluşan) dalgalara ve şemsin şuaatından (güneşin ışıklarından) peyda olan parıltısına dikkat etmekle Mâlik-ül Bihar (denizlerin sahibi) olan Allah’ın azametine (büyüklüğüne) delil getiren adamın meseli (hâli) gibidir.” (Mesnevî-i Nuriye)
İnsanların arza (dünyaya) ait malûmat ve müsellemat-ı bedihiyatları (çok açık zannettikleri şeyler) ülfete mebnîdir (alışkanlık üzerine kurulmuştur).
Ülfet ise, cehl-i mürekkeb (bilmediği halde bildiğini zannetmek) üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa zannettikleri ilim, cehildir. Bu sırra binaendir ki, Kur’an âyetleriyle insanların nazarını melufatları olan (alışık oldukları) şeylere çeviriyor. Âyetler, necimler (yıldızlar) gibi ülfet perdesini deler atar. İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir. O ülfetin altındaki havarik-ul âdât (adetleri yırtan) mu’cizeleri o âdiyat (sıradan şeyler) içerisinde gösterir.” (Mesnevî-i Nuriye)
Şimdi şu sorunun cevabını arayalım hep beraber inşl..
Ülfetin hayatımızda çok büyük tahribatı var. Bizler bu ülfete karşı nasıl kendimizi muhafaza edebir, ruhtaki heyacan ve cevelanımzı nasıl diri tutabilriz?
Risaleforum