KOBİ’leri Yoldular
Fakat kazın ayağının böyle olmadığını gördük. İzleyen süreçte KOBİ’lere atlatılan hendekleri sıralayalım; Bu krediyi Başbakan’ın cebinden verecek hali yok. Neticede kamunun bu işler için tasarlanmış KOSGEB’i var. Ancak buna hazır olmayan KOSGEB’in bilgisayarları kilitlendi, sitesine girilemedi. Bu sorun giderildi bu defa herkese değil, “kura çekilecek” diyerek büyük bölüm kredi dışı kaldı.
Yetmedi; 50 bin liralık can suyu, aniden 20 bin liraya iniverdi. Bu kadarına da eyvallah diyen KOBİ’ler, onayı cebine koyup soluğu bankada aldılar. Fakat bankaların bu işten haberi olmadığı ortaya çıktı. Zira KOSGEB, Başbakan’ın sözünü yerde bırakırcasına süreci yönetmek yerine, “ben onayladım, git bankayla anlaş” dedi. Bankaya giden KOBİ’ye “borcun var, ipoteğin yok, sicilin kötü” dendi. Oysa sicil affı yanı sıra Kredi Garanti Fonu, KOBİ batsa da kefil olacağı garantisini vermişti.
Türkiye’nin Asıl Gündemi Nedir?
“Ülkenin milli birlik konusunda odaklanması gerekir” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan. “Artık seçim meydanlarında söylenenler geride kaldı” diye, yeni bir başlangıç çağrısı yaptı Başbakan Yıldırım. Doğru. Şimdi, birçok alanda sorun yaşayan ülkede, toplumsal gerilimi, kutuplaşmayı, bölünmeyi bitirecek, bu yönde hevesi olanlara karşı, toplumun her kesiminin katılacağı bir milli savunma hattına ihtiyacımız var.
Tek bir adama dahi ihtiyacımız var. Laikler, solcular, dindarlar, milliyetçiler, Kürtler… kim olursa olsun, her ferdi vatan savunmasına çekmek, kucaklamak, yeni bir başlangıç yapmak gerek.
Nekahetteki Yükselenler: Rusya ve Brezilya
Malumunuz Rusya ekonomisi 2016 yılının son çeyreğinde, tam 7 çeyrek daralmanın ardından şöyle bir düze çıkarak nefes aldı. Bununla birlikte, %0,3 oranındaki hissedilmesi zor bu gelişim, hazır ol pozisyonunda kalmayı gerekli kılıyor. Nitekim söz konusu düşük büyümenin, niceliğinin yanı sıra dengeyi pek tutturamayan niteliğiyle de izlenmesi lazım. Ne de olsa bu dönemde tarımdan ulaştırmaya birtakım sektörler artı gelişimi tadarken, imalat sanayiden inşaata belli başlı sektörler ise uzaktan öylece bakmakla yetindi. Ayrıca aynı dönemde dış talep canlanırken, iç talep hala bunalımdan çıkamadı.
Irkçılık Dalgası ve Avrupa Demokrasisi
Tane tane geçelim önemli olguların üzerinden. Merkez akımlar artık marjinalleşti. Marjinal akımlar merkeze geldi. Sol Parti lideri ve dördüncü çıkan Jean Luc Melenchon ile Le Pen’in oylarını üst üste koyun, neredeyse yüzde 40’lık bir sonuç elde ediyorsunuz. Bu oran, Fransa’da Avrupa Birliği’ne karşı olan kesimin oranı aynı zamanda.
Aşırı sağ Fransa’da 6 milyondan fazla oy aldı. Göçmenleri istemeyen, Müslümanların görünürlüğüne tahammül edemeyen, korunmacı politikaları Avrupa Birliği fikrine tercih eden, yabancı haklarına karşı olan aşırı sağcı bu parti iktidarı zorlayacak.
Büyük Travmaydı ama Atlatıldı
Resepsiyonda kuvvet komutanlarıyla da sohbet ettik. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım, Irak’ın Sincar bölgesindeki PKK varlığı konusunda daha önce sık sık “İkinci Kandil olmasına izin vermeyeceğiz” açıklamaları yaptılar. Erdoğan, Fırat Kalkanı harekatının terörle mücadele konusunda son değil ilk operasyon olduğunu vurguladı. Bu açıklamalardan sonra özellikle Sincar’a yönelik bir operasyon ihtimali, Dicle Operasyonu adı altında yeni bir harekat olasılığı sıkça tartışılıyor. Başbakan Yıldırım resepsiyonda “Fırat Kalkanı’nda daha öteye gidilecek mi?” sorusuna, “Ötesi berisi yok. Memleketin güvenliği için ne gerekiyorsa o yapılır” yanıtını verdi.
Kuzey Kore’den Ortadoğu’ya Nükleer Silahlanma Sorunu
Nükleer silahları korkutucu kılan sadece varlığı değil, kontrolünün kimin/kimlerin elinde olduğu. Kuzey Kore’nin diktatörlük düzeni göz önüne alınınca neden ABD ve müttefiklerinin kaygılandığı daha iyi anlaşılıyor.
Kriz tırmandığında ABD, üç farklı tepki vermeye başlıyor. Çin’den Kuzey Kore’ye mukayyet olması için “ricada” bulunuyor. Nükleer bombası olan fakat ekonomik durumu zayıf Kuzey Kore, her alanda Çin’e ihtiyaç duyuyor. Çin ise ABD’nin içinde bulunduğu zor durumu gördükçe, “arabulucu, sakinleştirici” rolüne biraz daha sarılıyor.
Çözüm Meral mi Dediniz?
Meral Akşener ülke tarihinin belki de en karanlık döneminin İçişleri Bakanı’ydı. Susurluk kazasının üzerinin örtülmeye çalışıldığı, fail-i meçhul cinayetlerin birbiri ardına geldiği, devlette türlü mafya babalarının etkisinin ve sızıntısının ayyuka çıktığı yıllarda aydınlatma değil, üzerini örtme görevini üstlenmişti.
Yıllar içinde kendisine verilen “Asena” lakabına hep bağlı kaldı. Akşener soyadını aldığı eşiyle Abdullah Çatlı sayesinde tanışmıştı. İçişleri Bakanlığı’ndan sonra hep ait olduğu MHP saflarında siyasete katıldı, bir daha da merkeze oynamadı.
Referandumdan Sonra 2019 Seçimlerinden Önce
Her aday ve parti ikinci turu düşünerek seçim kampanyası yürütmek zorunda. Adayların, siyasal söylemini, vaatlerini ve ikinci tur için ittifak yapacağı seçmen blokunu önceden hesap etmesi gerekir. Çünkü ikinci turda adaylar, diğer partilerin de desteğini almak için pazarlık yapmak zorunda kalacak.
Bir cumhurbaşkanı adayı, “ben diğer parti liderlerinin açık desteği olmadan da ikinci turda o partinin tabanının oylarını alabilirim” diyebilir. Bu durumda, pazarlık yapmadan da ikinci turda şansını dener. Ancak bu durum karizmatik ve güçlü adaylar için işleyebilecek bir dinamik olsa da, her aday bu riski göze alamaz. Her halükârda partilerin, seçmen düzeyinde koalisyon oluşturmanın yollarını araması gerekir.
CHP ve 1 Mayıs Kumpası
Mayıs Türkiye açısından çok önemli bir ay. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin, Hindistan, Rusya, ABD gezileri var ve arkasından da NATO’yla yapılacak kritik toplantı geliyor. Kirli hesapların hedefi Türkiye’nin o merkezlerde elinin zayıf olmasını sağlamak ve referandumun getireceği değişimi ikinci bir Gezi ile gölgelemek. Ama görmedikleri şey şu: Bu tarihi referandumun arkasında toplumun her kesiminin el ele verip gerçekleştirdiği destansı bir 15 Temmuz iradesi var. Bu irade ortada dururken, sokaklardan “hendek”vari şiddet siyasetiyle sonuç almak mümkün değil. Buna kitle partisi olan CHP’nin tabanı da izin vermez.
Devlete değil, millete sızma zamanı…
Sırtını millete dayayarak hükümet olan siyasilerin hunharca hedef seçilmesinin nedeni de budur. Millete dayanan bir sistem kurmak, sadece devleti sivilleştirmez, sivil alanı da sivilleştirir ve çoğulcu hale getirir. Böyle bir risk ortaya çıktığında birbirine karşı ölümcül kavgalar veren kesimlerin dahi yan yana gelmesinin de nedeni budur. Milletin merkezi konuma gelme olasılığı, tüm vesayet yapılarını varlık krizine sokar ve birleşik mücadeleye geçerler.
O yüzden 16 Nisan halk oylamasını mümkün hale getiren tüm adımlar, süreçler, siyasi taşıyıcıları hedef olmuşlardır. Belki önemi veya doğuracağı sonuçlar tam anlaşılmamış olabilir. Ama ülkenin yürütmesindeki çift başlılığı giderdikten sonra, onu yüzde 50+1 gibi bir oranla doğrudan millete seçtirmek artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösterir. Kurulu düzene göre vaziyet almış tüm yapılar bundan rahatsız olur.