Aziz ve muhterem Müslümanlar!
Bu dünya misafirhanesinde güneşsiz, havasız ve susuz yaşamak mümkün olmadığı gibi; dinsiz ve îmansız yaşamak da mümkün değildir. İslâm güneşinden, Kur’ân nurundan bütün insanlık az çok istifade ettiği için bir derece yaşayabilmektedir. Bir kısmı hayvan gibi, bir kısmı canavar gibi yaşıyor. Müslümanlarsa hakikî bir insan olarak yaşamak, İslâm’ı temsil etmek, beşeriyete örnek ve rehber olmakla mükelleftirler. Her Müslüman yeryüzünde Allah’ın halifesi, Resûl-i Ekrem’in (sav) ümmetidir. Kur’ân’ı okumak, dinlemek, anlamak ve itaat etmek mecburiyetindedir.
Dünya âhirete doğru giden İlahî bir gemi, insanlar ve hayvanlar gibi bütün mahlûkat yolcu, Müslümanlar bu büyük gemide muayyen vazifeyle vazifeli memur, rehber, mürşid ve personel hükmündedirler. Vazifesini ihmal eden her Müslüman, bütün mahlûkatın hukukuna tecavüz etmiş olur.
Aziz kardeşlerim! Dinimiz İslâmiyet, bizlere uhuvvet ve muhabbeti emrediyor. Nifak ve şikakı, kin ve adaveti, inat ve hasedi reddediyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de “Mü’minler ancak birbirinin kardeşidir! Kardeşlerinizin arasını ıslâh ediniz” buyurulmaktadır.
Evet, hayat vahdet ve ittihadın neticesidir. Şerefli bir hayat ancak birlik içerisinde yaşanabilir. Birlik bozulursa maddî ve manevî hayat da bozulur. İslâm kardeşliği hepimizin muhtaç olduğu bir kuvvettir. Bu kuvvet Asr-ı Saâdet’te mühim hizmetler yapmış, birbirine düşman kabileleri, milletleri birleştirmiştir, öyle ki, bedenleri ayrı, ruhları bir insan-ı kâmil olan sahabeler bütün dünyaya meydan okumuşlardır.
Fahr-i Kâinatın, o kumandan-ı akdesin tesis ettiği kardeşler ordusu kısa bir zamanda İslâm’ın nurunu yeryüzüne yaydı. Kaleler ve ülkeler fethedildi. İslâmiyet dünyanın başına geçti. Hakikî adalet düzeni kuruldu. İnsanlığın hakikati anlaşıldı. Allah Resûlü’nün aziz sahabeleri İslâm kardeşliğini tam manâsıyla yaşadılar, tam ihlâsı kazandılar.
İslâm tarihi boyunca Müslümanlar birlik ve beraberlik halindeyken düşmanlarına galip gelmişlerdir. Osmanlı Devleti 30’dan fazla milleti 5-6 asır İslâm bayrağı altında muhafaza etmiş, İslâm kardeşliği sayesinde elde edilen kuvvetle İslâm’ın hakikatlannı 7 kıtaya yaymıştır. İttihad-ı İslâm’ı, Allah’ın dinini hâkim kılmak için cihad meydanlarında canlarını feda eden o kahraman ve Müslüman ecdadımız, “Müslümanlar birbirlerinin kardeşidirler. Dili, rengi ne olursa olsun; îmanı olan herkes kardeşimizdir” anlayışı içinde hareket ediyorlardı. İşte onun için zilletten, esaretten, ezilmekten kurtulmuşlardı. Yahudî, Yunan, Bulgar, Moskof, hiçbir Müslümanın kılına dokunamazdı. Dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir Müslüman, Fâtih’in, Selîm’in ve Muhteşem Süleyman’ın din kardeşiydi.
Birgün Fâtih’ten bir fakir sadaka istemişti. Ona bir altın verdi. Dilenci verileni az bulup İstanbul Fâtih’ine, “Ey kardeşim! Biz din kardeşiyiz. Biraz daha verin!” deyince Fâtih, “Yeryüzünde milyonlarca kardeşimiz var. Sana ancak bu kadar düşer!” demiştir. İşte onlardaki kardeşlik anlayışı bu kadar genişti.
Mü’min kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, bakınız çok muhtaç olduğumuz İslâm kardeşliğini bizlere ne güzel ders veriyor: “Sizden biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe tam îman etmiş olamaz! Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve yardımlaşmakta bir tek vücut gibidirler. O vücudun bir âzası rahatsız olduğu zaman diğer âzâlar da onun acısına ortak olur. Mü’minler parçaları birbirine bağlanmış bir bina gibidirler, birbirlerine destek olurlar.”
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Bizim yeryüzünde, bu dünya misafirhanesinde 2 milyara yakın din ve îman kardeşimiz var. Bize bu kadar hakikî kardeşi îmandan başka hangi şey kazandırabilir? Bunlarla aramızda çok kuvvetli bağlar var. Hepimizin Rabbimiz bir, Hâlık’ımız bir, Mâlik’imiz bir, Mâbud’umuz bir, Râzık’ımız bir… Bir, bir, bine kadar bir, bir… Allah’ın isimleri sayısınca bizleri birleştiren rabıtalar var. Hem peygamberimiz bir, dinimiz bir, kıblemiz bir, kitabımız bir, cumamız bir, bayramımız bir, Ramazan’ımız bir… Yüzlerce birleştirici vasıtalar var. Bütün bunlar birlik ve beraberliği, muhabbet ve uhuvveti isterlerken, bölünüp parçalanmak, kin ve adavete devam etmek, kaili ölmemiş, aklı sönmemiş bir Müslümanın yapacağı iş değildir.
Allah kalplerimizi muhabbet, uhuvvet ve şefkatle doldursun! Nefis ve şeytanın şerrinden muhafaza eylesin, âmin..
Sorularla İslamiyet