Nurdanhaber-Haber Merkezi
İcazetname ahzi [almak] talebelik hayatında müstesna bir ânı mesʻadettir [mutluluk anıdır]. İcazetname cemiyeti bir talebenin eyyamı hayatında görebileceği bütün cemiyetlerin, bütün mesud günlerin fevkinde bir tesiri füsünkâre [büyüleyici güce] maliktir. Çünkü o gün âlâm ve mihnetle geçen bir ömri medidin [uzun ömür] ruzı mükafatı, yevmi azadıdır. Bu zamana erişebilmek için o zavallı talibi ilim ne kadar mütaʻab [yorucu] hayata katlanmıştır.
Duşı sebatında bu gün on üç, on dört senelik hamulei müşakkı rûnümadır. Şimdi Fatih’in, muharrik seslerle temevvüç eden yüksek kubbeleri altında, asrın nurı irfan saçan fâzıl uleması huzurunda pürsamt u sükun bükülen başların semayı tahayyülünde medid bir ömrü güzeştenin bütün ânât ve safahatı canlanıyor, nazarı hayali önünden birer sinema süratiyle geçiyor.
Hep mihnetle, meşakkatle, mahrumiyetle geçen bir ömri perişan…
Derse başladığı çocukluk zamanları, henüz derse çıkan hocanın hararetli takrirleri, medresede bir hücreye sahip olabilmek için geçirdiği intizar [bekleyiş] devreleri, daha sonra derdi maişetle dolaştığı memleketler, duçar olduğu istiskaller [aşağılama], ziyadan [ışık] mahrum ratib [nemli] kubbeler, taş yuvalar içinde pişirdiği yemekler, Adalı’nın “Fe’lyeteemmel”indeki [düşün] vechi teemmülü bulmak için geçirdiği geceler, mantığın bitmez, tükenmez kaziyyelerine [önerme], kıyaslarına sarfettiği ömürler, iğne ile kuyu kazarcasına istihsal edebildiği katreler, sökebildiği kalʻalar, sonra Tenbihü’lgafilin’den istihraca, vaaza çıkmaya başladığı zamanlar, zaman zaman kömürsüz kaldığı peynir ekmekle geçirmeye mahkum olduğu geceler, karlı buzlı günlerde derste soğuk hasırlar üstünde diz çürüttüğü zamanlar… Hasılı hep mihnetle, meşakkatle, mahrumiyetle geçen bir ömri perişan…
Fakat bunlar zaruridir. Böyle sıkıntılar çekilmeden tahsili ilim mümkün olur mu? Şimdi karşıda yüksek minderlerde kurulup oturan, her biri birer mevki, birer mesned sahibi olan üstadlar hep bu sıkıntıları, bu mihnetleri geçirmediler mi? Madem ki bu fedakarlıklar hep din uğrundadır, o halde ne beis var?…
Vakıa henüz layıkıyla hizmet edebilecek bir halde değildirler. Fakat hocaları da icazet alır almaz allâme olmadıydı ya. Elbet onlar da derse çıkacak, teallüm ettiği [öğrendiği] ilimleri talebelerine talim edecek, o sırada onlar da birer âmili kâmil olacaklardır…
Bir mektepli ile bir talebe arasındaki fark
Zavallı talebe kendini tesliye [avutmak] için fikrini, zihnini ne sabur, ne kanaatkar mecralara sevkediyor. Külfet nisbetinde nimete nail olamayan bu fedakar gençler bu derece ihmal edilmese, mekteplilere ibzal olunan [harcanan] milyonlarca lütuf ve âtıfetlerin [cömertlik] cüzî bir kısmı da bunlardan diriğ olunmasa [uzak tutulmasa] elbet bu çalışkan, bu gayyur [çok gayretli], fî sebillah vakfı hayat eden bu fedakar ordunun techizatı, teslihatı başka türlü olur… Bir mektepli diploma alırken tayin olunacağı memuriyeti düşünüyor, bir talebe ise icazetname alırken dine ne suretle hizmet edebileceğini tasavvur ediyor, arada ne kadar fark var!.. Bunların takdir olunduğu zaman din için ne mesut gündür!…
İcazetname itası [verilmesi] merasimi mahsusaya tabidir
İcazetname itası [verilmesi] merasimi mahsusaya tabidir. Evvelce bu merasim mutantan bir surette icra olunurken üç dört seneden beri her nedense terkolunmuş idi. Bu sene yine ihya olundu.
İcazet itası merasimi talebei ulûmun dersleri kesilmek üzere bulunduğu Cemâziyelahirde icra olunur. İcazet verileceği gün, Dârulhilafe’nin bütün talebelik âleminde bir yevmi mahsus [özel gün] teşkil eder. O gün her talebe sarığını düzeltir, temiz cübbesini giyer, daha erkenden merasimin icra olunacağı camiye gelir. Miadı muayyeni hulûl edince meduvvîni kiram [davetliler] da birer ikişer teşrife başlarlar. Teşrifatçılar tarafından oturacakları yerler gösterilir. Dârulhilafe’nin en büyük uleması, en benâm fuzelası o gün meduvvdür [davetlidir]. Camiin ortasında birer arşın yüksekliğindeki ders şilteleri, sedefli müzeyyen rahlelerle bir daire teşkil edilir.
Şiltelerin üzerine nefis seccadeler örtülür. Altmış yetmiş kadar ulemayı kirâm şiltelere [minder], diğer müderrisler de bunların etrafına otururlar. Talebei ulûm ise rahleler önüne serpilirler. Dairenin tam ortasında top kandilin altında icazet alacak talebe efendiler binişlere [geniş cübbe] büründükleri halde sıralanırlar. Aralarında yine biniş giymiş üç dört teşrifatçı talebe merasim nihayetine kadar ayaküstü dururlar. İcazet verecek hoca efendi sıra ile dizilen şiltelerin ortasında oturur. Eğer onun da hocası hayatta ise sağ tarafına geçirir. Hoca efendinin önünde müzeyyen rahle üzerinde yaldızlı kaplı icazetnameler durur.
Evvela güzel sesli hafızlar, kurra efendiler aşırlar okumaya başlarlar. Merasimin en latif, en ruhani zamanı bu an’dır. Aşırlar bitince köşede ayrıca hazırlanan yüksek bir şilte üzerinde oturan hoca efendi lâ ale’ttayin [belirli olmayan] talebe efendilerden birinin iczetnamesini yüksek sesle okur.
İcazetnamede ilmin, tahsili ilmin mehasini, badehu Hazreti Fahri Kâinat (sav) Efendimize kadar üstadı kirâm hazerâtının silsilesi münderictir [yer alır]. İcazetname kıraati yarım saat kadar devam eder. Müteakiben karşısındaki hoca efendi uzun bir dua eder. Badehû talebeler, teşrifatçılar delâletiyle birer birer evvelâ hocasının hocasının elini, saniyen asıl hocasının elini öper, icazetnamesini alır, cebine koyar. Badehû sıra ile şiltelerde oturan bütün ulemayı kiramın ellerini öperler, sonra yine sıra ile yerlerine otururlar. Merasimi takbil [el öpme] hitam bulduktan sonra mücaz efendiler ayağa kalkarlar, iki sıra teşkil ederler, hocaları ve diğer ulemayı kirâm aralarından selam vererek geçer giderler. Bu suretle merasim miskiyü’lhitâm olur.
Bu sene yirmi kadar icazet cemiyeti icra olunmuştur. Bilhassa Meclisi Mesalihi Talebe azasından faziletli Bayındırlı Muhammed Şükrü Efendi, Sirozî faziletli Hacı Ahmed Efendi ve Amasya mebusu fazılı muhterem Fadıl Arif Efendi hazeratının icazetname itası cemiyetleri pek parlak olmuştur.
Dünya Bizim