ÖMER KUŞ KİMDİR?
Kendisi Anlatıyor:
Afyon’un Dinar Kazasının Baraklı Köyünde 1340 yılında doğmuşum. Nüfusuma 1920 olarak yazmışlar. Mesleğim çiftçilik. 1973 senesinde Nazilli’ye geldim ve yerleştim. Halen Nazilli’de ikamet ediyorum. Şimdi evde yalnız yaşıyorum, kendiişlerimi kendim yapıyorum.
Üstad’la ilk görüşmem askerden geldikten sonra 1948 yılında Afyon Mahkemesinde oldu. Afyon Mahkemesinin duruşmalarından ilki hariç diğerlerinin hepsine gittim. Üstad’ı ilk olarak orada gördüm, elini öptüm, duasını aldım. Biz mahkemeyi dinlemek için gitmiştik, fakat mahkeme salonuna almadılar bizi. Mahkemeye giremedik ama dışarıda beklerken olan biteni gördük.
Daha sonraları Bediüzzaman’ı defalarca ziyaret ettim. Risale-i Nur hizmetlerine yazı ile dâhil olduk daha çok. Tâhirî, Hüsrev, Zübeyir ve diğer ağabeylerle çok beraberliğimiz oldu. Demokrat Parti zamanında 1953 senesinde iki sefer evimde arama oldu. Bir sefer Dinar’da mahkemem oldu. 1957’de kitaplarımızı iade ettiler. Dört sene sürmüştü o mahkeme.
BEDİÜZZAMAN’IN ELİNİ ÖPERİZ AMA TARİKATINA GİRMEYİZ
Askere gitmeden evvel 1941 senesinde “Bediüzzaman” adını duyuyordum. Bu sebeple Üstad’ımıza çok muhabbetim vardı. Hatta evliyalardan filan bahsettiklerinde “Siz Bediüzaman’ı bir görseniz; işte Bediüzzaman şöyledir, böyledir…” diye anlatılırdı bize.
Kırk altı ay askerliğim var. Askerden geldik, mevlid gibi bir sohbet oluyordu. O zaman Üstad’ımız Bediüzzaman Emirdağ’ında idi. Üç arkadaş “Gidelim elini öpelim, fakat tarikatına girmeyelim, duasını alalım” diye kendi aramızda konuştuk. O sırada Isparta’nın Kuleönü Köyünden Hafız Mustafa diye biri çıktı geldi. Ona “Biz Emirdağ’ına Bediüzzaman’ın yanına gideceğiz duasını alacağız, elini öpeceğiz, yalnız tarikatına girmek istemiyoruz” dedik. O dedi ki “Şeyhliği, tarikatçılığı bırakın. Ben çok kitap getirdim. Bunları alın okuyun, ondan sonra Bediüzzaman’ın yanına gidin. Şu anda Bediüzzaman’ın yanına gitmek yasak zaten” dedi.
Getirdiği kitaplar Osmanlıca Risale-i Nur. Bir kişiye iki kitap getirmiş. İki buçuk lira tanesi, ikisi beş lira… Herkes birer kitap aldı. Afyon Mahkemesinden önceydi bu iş.
Bizim Baraklı Köyünde Mehmet Çavuş vardı. Hiç gözünü kırpmadan gece sabahlara kadar okuduğunu bilirim ben onun. Mehmet Çavuş Sultanhisar’a Hasan Atıf Hocanın yanına yazı öğrenmek için gitmişti. Atıf Hoca da 1952 senelerinde bizim köye gelmişti. İki üç sene Baraklı’da durmuştu. Hatta Atıf Hoca bizim köyde iken evlendi. Homa’dan evlendi. Atıf Hocanın yazısı çok güzeldir. Mehmed Çavuş’un2 yazısı da hemen hemen aynı ayardadır.
ÜSTAD’I İLK GÖRÜŞÜM AFYON MAHKEMESİNDE OLDU
Üstad’ın elini öpmeye bugün gidelim, yarın gidelim derken 1948 senesinde Afyon Mahkemesi başladı. Gidelim dedik. Birinci mahkemeye gidemedik, orak zamanıydı, ikincisine gittik. Afyon Mahkeme duruşmalarının bu ilki hariç hepsine gittim ben. Mahkemenin yirmi ay kadar sürdüğünü hatırlıyorum.
Afyon’a ikinci duruşma için Baraklı’dan Ben, Tavas’tan Mehmed Çavuş ve köyümüzün hocası Süleyman Sarı3 olarak üç kişi gittik. Yalnız hocaya Süleyman Sarı deseniz kimse bilmez. Ona köyde Sarı Hoca derlerdi. Neyse Mahkeme binasına vardık. Meğer Üstad’ımızı erken getirirlermiş mahkemeye. Sabahleyin yedi gibi getirirlermiş, millet kabalalık olmadan. Biz saat dokuza yakın vardık. “Eyvah geç kaldık, keşke iki saat evvel gelseydik” dedim. Sonra baktım, Üstad’ı getirmişler, kapının ağzında bir sandalye vermişler, oraya oturtmuşlar. İlk defa görüyorum. Orada Bediüzzaman kimdir diye sormaya lüzum yok zaten. Fotoğrafları var ya; cübbesi, sarığı ile aynı gördüğün gibi. Hiç bize benzemiyor yani.
Mahkeme kapısı açıldı. “Buyur Efendim” dedi kapıcı, içeri aldı Üstad’ı. Sonra talebelerini de aldılar. Kaç kişi varsa. Tam bilemiyorum ama tahminen yetmiş, seksen kişi vardı mahkûm talebeler. Kalabalık alabildiğine… Çok kalabalıktı. Polisler var, jandarmalar var. Üç tane de avukat girdi. Onların içinde bir tek Abdurrahman Şeref Laç vardı tanıdığım.
Mahkeme binası üç katlıydı galiba, yukarı katta yani üçüncü katta oluyordu mahkeme. İçeride yarım saat kadar durdular, Avukatlar ellerinde dosyalarla çıktılar dışarı. Mahkeme akşama kadar sürüyormuş da, o gün için nedense erken paydos olmuş. Dışarıda halk onlara doğru hücum etti. Ben diyeyim üç yüz kişi; sen, de bin kişi. Omuz omuza insanlar.
O kalabalığa ben de gittim, ama sonra “Ben Üstadın elini öpmeye geldim” dedim kendi kendime, geri geldim. Mehmed Çavuş’la beraber mahkeme kapısının önünde dikildim. Üstad’ımız daha içerdeler. 40-50 dakika kadar geçti. Sonra yanımıza Süleyman Sarı Hoca da geldi. İki de biz üç kişi dikiliyoruz. Kapı açıldı, Üstad’ımız çıkıverdi. Kimse yok. Bizim üçümüzden başka hiç kimse yok; Üstadımızın yanında da kimse yok. Biz orada Üstad’ımızın elini öptük. Üstad’ımız bizi okşadı. İcab eden hürmetleri gösterdik.
Hatıraların devamı Ağabeyler Anlatıyor cilt 6 kitabından okunabilir.
ÖMER ÖZCAN