Hayatımızı biçimlendiren anlam haritası içinde yaşamaya mecbur ve mahkûm olduğumuzu hiç düşündük mü? Bu anlam haritası içinde hem bireysel hem toplumsal format kazanıyoruz, yaşam sürüyoruz.
Anlam haritası olmayan bireyler, vatansız sayılırlar. Mekan olarak vatan, bizi nasıl kuşatıyorsa, anlam haritamız da bizi, anlayışımıza, dünyayı algılayışımıza, toplumsal bir varlık olarak insanlarla ilişkilerimize kadar sarıyor, biçimlendiriyor. Daha doğarken, bu haritanın bir figüranı oluyoruz. Yaşamımızdaki her ritüel, haritadaki kodlardan başka bir şey değil. Bu haritanın nasıl oluştuğu ayrı bir yazı konusu. İçinde yaşadığımız coğrafyanın anlam haritasında doğumlar, ölümler, düğünler, bayramlar önemli figürler.
Ramazan ve Kurban, dini temelli iki bayramımızın adları. Kurban Bayramı’nda fiziki ve fizikötesi iki boyut görüyorum. Fiziki boyutun da iki yönü var: Toplumsal ve sembolik yön. Toplumsal yönü, bayram nedeniyle insanlar bir araya geliyor, sıcak temasta bulunuyor, dargınlar barışıyor, sevgiler artıyor, dostluklar pekişiyor, kırgınlıklar kaldırılıyor, yoksullar gözetiliyor, varlıklı insanlar cömertliklerini harekete geçiriyor, dayanışma yaşanıyor… Vs.
Sembolik açıdan baktığımızda ortada “kurban” adı verilen bir hayvan var. Kurban’a, kesilen bir hayvan gözüyle bakarsak, hem hayvanın kendisine hem bayrama haksızlık etmiş oluruz. Anlam haritamızdaki figür de anlamını yitirir. Arapça sözcük olan kurban, yakın olma, yakınlaşma demektir. Akraba ve akrep aynı kökten gelen sözcüklerdir. Aynı kökten türeyen ‘kurbiyet’ de yakınlık demektir. Kurban, yak/ın/laştıran’dır.
Bilindiği gibi, Hz. İbrahim, Allah’tan erkek evlat ister. Bir erkek evladı olduğu takdirde en sevdiği şeyi kurban etme sözü verir. İsmail, doğar. İsmail, gelişir, büyür. Hz. İbrahim’den, verdiği söze bağlı kalması, bunun gereği olarak oğlu İsmail’i Allah için kurban etmesi istenir. Bu, Allah’ın, İbrahim’i imtihanıdır. Allah, kulu ve peygamberi İbrahim’le arasına hiçbir şeyin girmesine razı değildir. Hz. İbrahim, ancak onu yaratıcısından uzaklaştıran oğlunu kurban ederek Allah’a yaklaşabilecektir. İbrahim, bunu göze alır ve İsmail de tam teslimiyet örneği gösterir. Hz. İbrahim oğlunu kurban ederek, İsmail de teslim olarak Allah’a yaklaşacaklardır. Sınavı başaran İbrahim’e ve İsmail’e, onların izinden giden bütün inanlara Allah ödül olarak bir koç verir. O günden sonra belirlenen günde Allah için koç ve belirlenen diğer hayvanlar kesilir. Artık, hayvan olarak kurban, bir semboldür. Anlamı, kulun yani inanan kişinin Allah’la arasındaki bütün dünyevi değerleri kaldırması, onu O’ndan alıkoyacak her türlü maddiyatı dışlaması demektir. Maddi bir değer olan kurbanı kestiği halde, sembolün anlamını kavrayamayanların ve yaşamını buna göre tanzim etmeyenlerin kestiği kurban, içi boş ritüelden başka bir şey değildir. “Bayram” sözcüğü de ancak bu takdirde anlam kazanır. Kurban sözcüğünün anlamını kavrayamayan kişi için, o, yalnız bir “et bayramı”dır. İnanan insan için, bayram, kurban kelimesiyle birlikte bireysel ve toplumsal bir değer ifade eder. En azından bayram süresince kişiler, akan zamanın esiri olmaktan kurtulup özgürlük havası teneffüs ederler, boğucu zamanın dışında yaşamanın hafifliğini hissederler, zamanı belki de kendi kulvarlarına sokmanın zaferini yaşarlar.
Yaşam haritamızda önemli bir belirleyici olan bayramlarımızın özüne dönük anlamıyla yaşanması dileğiyle…