Nurdan Haber

El yazmasının izinde Osmanlı’yı okumak

El yazmasının izinde Osmanlı’yı okumak
20 Ekim 2019 - 15:45

İstanbul Araştırmalar Enstitüsü’nün zengin koleksiyonundan oluşan “Hafiza-i Beşer:Osmanlı Yazmalarından Hikayeler” adlı sergi matbaanın yaygınlaşmasından 200 yıl evvelindeki el yazması eserler üzerinden Osmanlı’daki gündelik hayat ve okuma kültürü üzerine önemli ipuçları veriyor.

İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Kapalıçarşı’yı inşa ettirir ve ilk sahaflar bu çarşıda buluşur. Pek çok batılı seyyahın hatıralarında el yazması eserleri satan sahaflardan ve evlerdeki kütüphanelerden alınan kitaplardan bahsedilir. Yine başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere pek çok padişahın dillere destan kütüphanesi ve yazdıkdıkları eserler vardır. Kitap sevgisinin sarayda olduğu gibi toplumda da karşılığı vardır. Camilerde kurulan kütüphaneler, ulemanın evindeki kütüphaneler Osmanlı döneminde kitaplara gösterilen ilgiye dair önemli ipuçları verir.

2. Beyazıt döneminde İstanbul’da ilk matbaa İspanya’dan göç eden Yahudiler tarafından kurulur. Ancak binlerce ailenin kitap yazma, kağıt ve mürekkep üretme, kitabı süsleme, ciltleme gibi mesleklerden geçinmelerinden dolayı Osmanlı’da matbaacılık geç gelişir. Yani hem bu sanata sahip çıkılır hem de kitap üretimiyle ekmeğini kazanan aileler zor duruma düşürülmez.

Geçtiğimiz hafta İstanbul Araştırmalar Enstitüsü’nün zengin el yazma koleksiyonundan yola çıkılarak önemli bir sergi açıldı. 19. Yüzyılda matbaanın yaygınlaşmasıyla yavaş yavaş etkisini kaybeden, 20. Yüzyılda ise geniş kitleler için bir bilgi, hikaye ya da maneviyat kaynağı olarak koleksiyonerlerin ilgi alanına giren Osmanlı el yazması kültürü “Hafiza-i Beşer:Osmanlı Yazmalarından Hikayeler” başlığıyla meraklılarıyla buluştu. Sergi latin alfabesine geçişten 90, imparatorluğun çöküşünden 100 ve matbaanın yaygınlaşmasından neredeyse 200 yıl sonra, zaman içinde dönüşen Osmanlı elyazması kültürünü yeniden gündeme taşıyor ve bu çok katmanlı kültürel mirasın dinamiklerini tartışmaya açıyor.

OKUMA KÜLTÜRÜ

K. Mehmet Kentel’in küratörlüğünde hazırlanan sergiyi gezerken Osmanlı İmpatarorluğu’nun çok dilli toplumunda elden ele dolaşmış el yazma eserler aynı zamanda bize okuma ve yazma kültürü hakkında da önemli bilgiler veriyor. Mesela matbaanın yaygınlaşmasıyla kitaplar matbaadan birbiriyle aynı binlerce müsha olarak çıkıyor, okurların sayfa kenarları notları kendi kopyalarında kalıyor yazarın metni ise dokunulmaz, değişilmez bir statüde varlığını koruyor. Oysa el yazması eserler daha çok kollektif bir okur yazarlık serüveni içinde şekillenmiş. Okur ve yazarlar metin aralarında ya da kenarlarında diyaloğa girmiş. Böylece metinler, çoğaltanların ve okurların elinde yeniden şekillenmiş. Yani geçmişte yazmak kadar okumak da kollektif bir eyleme dönüşmüş.Bugün bu el yazması eserler bu bilgiler ışığında kollektif okuma ve yazma kültürünü çok katmanlı olarak yeniden ele alıyor. Sergi, Van Kalesi’ni beklerken yazma kopyalamaya fırsat bulan muhafız İbrahim Ağa’yı, divanı elden ele gezmiş Zübeyde Hanım’ı, kendi yazmasını düzelten Fransa Sefiri Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’yi, esere “yazan yanlış yazmış” diye müdahale eden Kilisli Rıfat’ı, yazdıkları ayıplanmış, yasaklanmış ama kulaktan kulağa anlatılmış Enderunlu Fâzıl’ı, yazmayı koruması için yazılmış “Ya Kebikeç” duasını, bunu umursamadan karnını doyurmuş kâğıt kurdunu ve yüzlerce meşhur ya da isimsiz yazarı ve okuru bir araya getiriyor.

Bilinen tek eser

Vücudi Mehmet (ö./d.1612) İstihsah: Fazlullah 16. Yüzyılın iki önemli devlet adamı Özdemiroğlu Osman Paşa(ö.1585) ile Lala Mustafa Paşa’nın (ö.1580) katıldıkları savaşları anlatan eserin tek nüshasıdır. Ciltteki “Sultan Mahmud Güneşi” denen beyzi ışınsal motifli şemse Ampir üslubunu, kıvrımlı dallardan oluşan mihrabiye ise Rokoko üslubunu yansıtır.

El yazmasının katmanları

El yazması eser denilince sadece yazan, süsleyen, çoğaltan kişileri hatırlamayız. Aynı zamanda kağıdı var eden ağaç, sayfalara izlerini bırakan kurtlar, onları kurtlardan koruduğuna inanılan Kebikeç, mürekkep elde edilen bitkiler, raflar, kalemleri de el yazmasının dünyasında anmak gerekir. Sergide karşımıza çıkan 19. Yüzyıldan kalma kalemtraşları ya da Babür İmparatoru Ekber Şah’ın resmi tarihinin nüshasında böcek ve kurtların izlerini görmek de mümkün.

Yazma eserda onların emeği var

Osmanlı döneminde İstanbul yazılı kültürün önemli merkezlerinden biriydi. Müellifler, müstensihler, mücellitler,cevtvelkeşler,müzehhipler çok katmanlı bir çalışmanın sonucunda eserleri ortaya çıkarırlardı. Sergiyi gezerken bir eserde kimlerin emek verdiğiyle ilgili notları okumanız mümkün. Bizim sergiden öğrendiklerimiz şunlar: El yazması eserlerin tezhiplerini yani süslerini müzehhipler yapmış. Eserdeki tezhipler yazılar yazıldıktan sonra yapılırmış. Tezhiplerde görülen desenleri aynı zamanda mimari ve tekstil gibi farklı alanlarda da görmek mümkün. Müellif ise eser sahibi olarak bilinir. Ancak her eserde müellifin ismini görmek mümkün değil. El yazması eserler çoğaltılarak sonraki nesillere de aktarılırmış. Farklı farklı dönemlerde yeniden yazılan bu eserlerin kopyasını hazırlayan kişiye Müntensih denilmiş. Kitapta emeği geçenlerden birisi de Cetvelkeş denilen sanatkarlarmış ve yazının sayfadaki sınırını belirlerlermiş.

Kitap sahibi olmak statü sayılırdı

Osmanlı kültüründe kitaba verilen kıymet büyüktü. Kitap sahibi olmak statünün sembolüydü. Kİtap, özellikle de Kur’an hediye etmek geleneğin bir parçasıydı. Yazma eserler özellikle Batı dünyasında da büyük ilgi görüyordu ve seyyahlar dönüşlerinde hatırı sayılır miktarda el yazmaları da götürüyordu. 19. Yüzyılda matbaanın devreye girmesiyle bu eserlerin niteliği el değiştirmeye başladı.

Gündelik hayattan izler

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Elyazması Koleksiyonu’ndan bir seçkiyle ziyaretçileri metinler, objeler ve zamanlar arasında bir yolculuğa çıkaran sergi, elyazmaları üzerinden Osmanlı toplumunda çok dillilik, gündelik hayat, tıp, evren ve zamanın bilgisi, toplumsal cinsiyet ve cinselliğin izlerini sürüyor; İstanbul’un tarihsel coğrafyasının yazmalar aracılığıyla nasıl yeniden yaratılabileceğini de gösteriyor. İnsanlığın elyazmalarında maddeleşmiş, ilahi ve dünyevi, çok dilli ve dinli, eşsiz ve sıradan, bazen çok yabancı bazen de tanıdık, parçalı, noksan ama her zaman ilham verici hafızasının kapılarını aralayan “Hafıza-i Beşer: Osmanlı Yazmalarından Hikâyeler” sergisi, 25 Temmuz 2020 tarihine kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde ziyaret edilebilir.

Muhtemelen 18. Yüzyılda doldurulmaya başlanmış ancak 1940’lara kadar içine yeni şiirler eklenmeye devam etmiş bu mecmuada bir adet görsel şiir bulunuyor. En ortadaki Y harfi her bir beytin ilk harfini oluşturuyor. Örneğin: Yar gelüp aşıkın menzilini kılsa cay/ itmeye mi gün yüzi dideleri ruşenay.

13-16 yüzyıllar Arapça’da “iz sürmek” anlamına gelen “kıyafet” modern öncesi İslam toplumlarında insanın dış özelliklerine bakarak karakterini tayin eden bir ilim dalı olarak gelişmişti.

Koleksiyondaki ender minyatürlü yazmalardan biri olan bu divan Azeri şair Nimetullah Kişveri’nin şiirlerini bir araya getirmiştir.
Yeni Şafak
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )