ÜSTAD BEDİÜZZAMAN DOĞDUĞUNDA TALEBELERİNE
ASRIN VEKİLİ MÜCEDDİDİ GELDİ DİYE MÜJDELEMİŞTİ…
“Bir asır evvelki müjde”
Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin dünyaya geldiği senelerde, yani bir asır kadar evvel, Denizli’de büyük evliyadan Hacı Hasan Feyzi isminde bir zat, bir gün talebelerine:
“Bugün Kürdistanda bir büyük evliya dünyaya geldi. Bu zat, zamanımızın sahibi, asrımızın vekilidir” diyerek müjdeler veriyordu.
İşte bu Hacı Hasan Feyzi’den sonra sıra ile yerine iki zat geçiyor. Aradan seneler geçtikten sonra, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Denizli hapishanesine gelince, aynı ismi taşıyan muallim Hasan Feyzi Efendi, birinci Hacı Hasan Feyzi’ye imtisalen üstadı arıyordu.
Hasan Feyzi ağabey, Üstadı yüz yüze görme muradına hapishaneden tahliyeden sonra vasıl olur. Üstadı otelde ziyaret eder. Haber verilen bütün sıfatları Bediüzzaman’da görünce heyecanlanır. Vasiyette tarif edilen Zat’ın kendisi olduğunu, tabi olmak istediğini söyler. Hz. Üstad “Yok kardeşim ben o değilim. Galiba sen yanlış geldin” minvalinde cevap verir. Üstaddan ayrılırken Üstad’ın eli Hasan Feyzini başını mesheder maşallah diyerek sıvazlar, ancak Hasan Feyzi görüşmenin heyecanıyla başının sıvazlanmasını fark etmez.
Hasan Feyzi’ye şeyhi şöyle demiştir: ”O Zat geldiğinde şu şu vazifeleri yapmak ister. (Mehdinin safha safha hizmeti var olduğunu mübarek şeyhi bildirmiş.) Fakat iman hizmeti her şeyin üstünde olduğundan iman kurtarmak vazifesini esas alır.”
Evet, Risaleler tamamen imani meseleleri ele alıyor. Bu müjde bu eserlerle tam ortaya çıkıyor. Risaleler şimdiye kadar görülmedik ve duyulmadık şekilde İmanın rükünlerini gündüz gibi izah ve ispat ediyor. Fakat müjdenin bakiyesi ve tescili için bizzat bir daha görüşmesi lazımdır.
Hasan Feyzi Üstada hitaben yazdığı “Esselamu Aleyküm ya müdriken lizalikez-zaman” başlıklı mektubunu Üstada hapishanede gizlice ulaştırır. Şeyhinin İşaretleri Bediüzzaman’ın ahir zamanda beklenen Zat olduğunu göstermektedir.
Geriye kalıyor Üstadın maşallah diyerek başını sıvazlaması. Hasan Feyzi tekbir getirerek ayağa fırlar Üstadın başını sıvazlamasını ve maşallah deyişini hatırlar. “Şeyhimin dediği gibi ben o değilim diyerek reddetti, o gelince senin başını sıvazlar, dedi öyle oldu ben otelden ayrılırken Üstadın üç kere “maşallah, maşallah, maşallah“ deyip başını sıvazladığını hatırlar. O işarette tahakkuk etti. Heyecandan kalbi duracak gibidir. Arife bu kadar tarif yetmişti.
Yahu bu Zat kendini bana tarif etmiş. Şeyhimin haberi aynen çıkmış. Muhakkak O Zat; Bediüzzaman’dır. Tekrar hızla Üstada gider. Üstad “geldin mi Hasan, gene mi geldin” diyerek tebessümle karşılar. O da Üstadın elini öpüp talebesi olur.
Hasan Feyzi şeyhlikten feragat eder. 70-80 kadar müritlerini toplar ve onlara “Bu tarikat meselesi benim için burada bitmiştir. Zamanın müceddidi buraya geldi, şimdi vazife O’nundur. Ben şeyhimin vasiyetine uyarak O’na tabi oluyorum, O’nun hizmetini hırzı can ediyorm. Tarikatta kalmak isteyen kendisine şeyh bulsun, benim arkamdan gelmek isteyenler gelsin Bediüzzaman’a talebe olsunlar.
Şeyhlerinin şeyhine ve vasiyetine sadakatinden mest olan müritler de aynı sadakatle ve şevkle “peşindeyiz şeyhim” deyip şeyhlerini takip ederler.
Yıllardır tarikat dersini alan müritler, bütün tarikatlerden maksut hakaiki imaniyenin en yüksek mertebelerini kazandıran Risale-i Nurları okuyarak erişirler. Nur’un talebesi ve naşiri olurlar.