Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı Göksu
Nasıl bir usta, bina ettiği ve idare ettiği iki evden bahseder, programını ve işlerinin liste ve fihristesini yapar.
Kur’ân dahi, şu kâinatı yapan ve idare eden ve işlerinin listesini ve fihristesini, tabir caizse programını yazan, gösteren bir Zâtın beyanına yakışır bir tarzdadır.
Hiçbir yönle yapmacık ve gösterişe dayalı eser görünmüyor.
Hiçbir taklit kusuru veya başkasının hesabına ve onun yerinde kendini farz edip konuşmuş gibi bir hilenin, aldatmanın işareti yoktur.
Bütün ciddiyetiyle, bütün saflığı ile bütün halisliğiyle, saf, duru berrak, parlak açıklaması vardır. Bu durum nasıl gündüzün ışığı “Güneşten geldim” der, Kur’ân dahi “Ben alemin yaratıcısı Allah’ın açıklamasıyım ve sözüyüm” der.
Evet, şu dünyayı antika san’atlarla süslendiren ve lezzetli nimetlerle dolduran ve sanatkarcasına ve nimetle besleyerek, şu derece sanatının şaşırtıcı, hayret verici şeylerle dolduran, şu derece kıymettar nimetlerini dünyanın yüzüne serpen, sıralı düzenleyen biri var.
Ve zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir Sanatkar, bir Nimet verenden başka, şu takdirleri ve güzellikleri pek çok dille bir arada haykıran seslerle ve teşekkür ve övgü nağmesiyle dünyayı dolduran ve yeryüzünü bir zikirhane, bir mescit, Allah’ın sanatlarına ibretle bakılan yere çeviren açıklamarı mu’cize olan Kur’ân kime yakışır ve kimin sözü olabilir?
Ondan başka kim ona sahip çıkabilir? Ondan başka kimin sözü olabilir? Dünyayı ışıklandıran ziya, güneşten başka hangi şeye yakışır? Kâinatın gizli ve ince hakikatlerini keşfedip âlemi ışıklandıran Kur’ân’ın açıklaması, Ezelî güneşten başka kimin nuru olabilir? Kimin haddine düşmüş ki ona benzer getirsin, onun taklidini yapsın?
Evet, bu dünyayı sanatlarıyla süslendiren bir Sanatkarın, sanatını beğenen insanla konuşmaması imkansızdır.
Madem ki yapar ve bilir; elbette konuşur.
Madem konuşur; elbette konuşmasına yakışan Kur’ân’dır.
Bir çiçeğin tanziminden ilgisiz kalmayan bir bütün mülkün gerçek sahibi, bütün mülkünü coşkuya veren bir söze karşı nasıl kayıtsız kalır? Hiç başkasına mal edip hiçe indirir mi?
Kur’ân, bazen oluyor ki, Cenâb-ı Hakkın âhiretteki harika işlerini kalbe kabul ettirmek için hazırlık hükmünde ve zihni tasdike hazırlamak için bir hazırlık suretinde, dünyadaki şaşırtıcı ve hayret uyandırıcı işlerini hatırlatır.
Veyahut geleceğe ait ve ahirete ait olan Cenab-ı Allah’ın şaşırtıcı ve hayret uyandırıcı harika fiillerini öyle bir şekilde hatırlatır ki, görünen olan çok benzerleriyle onlara kanaatimiz gelir.
Meselâ, “Görmedi mi o insan ? Biz onu bir damla sudan yarattık da sonra o Bize ap açık bir düşman kesiliverdi.” Yasin Suresi, 36:77. tâ sûrenin sonuna kadar…
İşte, şu bahiste, haşir meselesinde, Kur’ân-ı Hakîm, haşri ispat için yedi sekiz surette, muhtelif bir tarzda ispat ediyor.
Evvelâ insanın ilk yaratılışını dikkate verir, der ki: Meniden kan pıhtısına, kan pıhtısından bir çiğnem ete, bir çiğnem etten tâ insanın yaratılışına kadar olan ortaya çıkmanızı görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki öldükten sonra mahşerde yeniden dirilmeyi inkâr ediyorsunuz? O onun benzeri, daha kolayıdır.
Hem Cenâb-ı Hak insana karşı ettiği çok büyük ihsanları, ikramları “Odur ki yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yasin Suresi, 36:80” kelimesiyle işaret edip der:
Size böyle nimet eden Zat sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız.
Hem işareten der: Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip akıldan uzak görüyorsunuz.
Hem gökleri ve yeri yaratan, gökler ve yerin meyvesi olan insanın hayat ve ölümlerinden aciz kalır mı?
Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terk etmekle, bütün parçalarıyla hikmetle yoğrulmuş yaratılış ağacını anlamsız ve boşu boşuna yapar mı zannedersiniz?
Der: Haşirde sizi diriltecek Zat öyle bir zattır ki, bütün kâinat Ona emirber nefer hükmündedir; emr-i kün feyekûn’a (Cenab-ı Hak bir şeyin olmasını murat ettiği zaman, Onun işi sadece “ol” demektir; o da oluverir.” Yasin Suresi, 36:82) karşı tam itaatle boyun eğer. Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar Ona kolay gelir. Bütün hayvanları yaratmak, bir sinek icadı kadar kudretine kolay gelir bir Zattır. Öyle bir Zâta karşı (Çürümüş kemikleri kim diriltir? Yasin Suresi, 36:78) deyip kudretine karşı acizdir diyerek meydan okunmaz.