Nurdanhaber – Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz.
Oruç insana, insanlar arasında, insanca muamelenin gereklerini en güzel şekilde ortaya koymaktadır.
İnanan olsun inanmayan olsun, kendi milletinden olsun farklı milletten olsun, ülkesinden olsun başka ülkeden olsun, insana insanca yaklaşımın en güzel rehberidir.
Düşünebiliyor muyuz akşama kadar aç kalıp, bir şey yemiyoruz.
Açlığımızı gidermek için yiyecek maddesine ihtiyaç var. Peki ekmeği teknoloji yaratabiliyor mu? Susuzluğumuzu gidermek için su ihtiyacımız var, su nasıl elde ediliyor? Evet teknoloji maalesef suyu da yaratamıyor. Şu halde oruç bu vesile ile insana ne kadar fakir olduğunu öğretmiyor mu?
“Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”()
Diğer taraftan insan çok aciz bir varlıktır. Mikroskobik bir mikrop, 100 trilyon hücreden meydana gelen insanın bir hücresine yerleşiyor, ayak ayak üzerine atıyor, kahvesini içiyor. İnsan da bütün bilimsel imkanlarıyla ve tıp imkanlarıyla, o mikrobu vücuttan atmak için gayret gösteriyor.
Aslında tıp ve insanın ilaç alması, Allah’ın Şafii ismini davet etmek anlamında olmasa, 100 trilyon hücreden hangisine ulaşıp da, hastalığın olduğu yerde hücreyi tamir ve tedavi etmeye muktedir olacak.
“Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi lâyemutane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedit bir hırs ve tama’ ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır.
İşte ramazan-ı şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere (inatçılara), zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder.”(2)
Şu anda maalesef Müslüman ailelerde dahil olmak üzere en çok israf ettiğimiz şey nedir? Hiç şüphesiz ki ekmektir.
Bakın çöp kutularının çevresi ya da yollardaki asılı olan torbaların içi ekmeklerle dolu.
Ama maalesef Müslüman toplumun sefalet içersinde olanlarının ve onların çocukları toprak içerisindeki ekmek kırıntılarının büyüklerini nimet olarak yiyor. Küçüklerini de su çorbası yapacağım ve kardeşlerimle paylaşacağım diye evine götürüyor.
İşte oruç bize bu insanların varlığını hatırlatmada büyük bir vasıta harika bir sosyal dayanışmadır.
“Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlahiye olduğuna kuvve-i zaikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, ramazan-ı şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü manevîye mazhar olur. Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti (yasaklanması) cihetiyle “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde (yiyip içmede) hür değilim, demek başkasının malıdır ve in’amıdır. Onun emrini bekliyorum.” diye nimeti nimet bilir, bir şükr-ü manevî eder.
İşte ramazan-ı şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakiki vazifesi olan şükre girer.”(3)
“Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık olabilir; fakat oruç başkadır. Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben vereceğim.”(4)
25.05 2019