Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı Göksu
“İman etmek için yalnız, tek Lâ ilâhe illâllah (Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur) demek yeterli midir? Yani, bir insan Muhammedür’-Resulullah [Hazreti Muhammed (a.s.m) Allah’ın resulü-peygamberidir]demezse kurtuluşa erenlerden olabilir mi?” diye, diğer bir gayeyi soruyorsunuz. Burada kısaca cevap verelim:
Kelime-i şehadet: İslâm’a girişin temel şartı olan cümledir. Bu Arapça cümle, “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve rasûluh”tur. Şehadet cümlesi tevhidi ve Hz. Muhammed (s.a.s)’in peygamberliğini ifade eden iki bölümden oluşur. Birinci bölümde Allah’tan başka ilah olmadığına, ikinci bölümde de Hz. Muhammed (s.a.s)’in Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna şahitlik edilir. Bu şahitlik kesinlik kazanan bir bilgi ve inancın dille açıklanması anlamındadır.
İslâm, Allah’ın birlenmesi (tevhid) ile Resul’ün Allah’tan getirdiklerinden oluşur. Diğer tüm inanç esasları, insan ve toplum hayatını düzenleyecek emir ve yasaklar, Allah’a ve Peygamber’inin O’ndan getirdiklerine inanmanın içindedir. Bu nedenle Kelime-i Şehadet İslâm’ın en özlü bir ifadesidir ve bu cümlenin söylenmesi tüm İslâm’ın topluca (mücmel olarak) kabulü anlamına gelir.
Kişinin Allah’tan başka ilah bulunmadığını söylemesi, Kur’an’ın tanımladığı tüm isim ve sıfatları ile Allah’ın varlığına iman ettiği; Hz. Muhammed (s.a.s)’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu söylemesi de onun Allah’tan getirdiği tüm emir ve yasaklara, tüm haberlere inandığı, bunlara itaatle yükümlü olduğunu kabul ettiği anlamına gelir.
Aynı cümle içinde Hz. Muhammed (s.a.s)’in Allah’ın “kulu” olarak tanımlanması da Rasul’ün söz gelimi Hristiyanların yaptıkları gibi yüceltilmemesi, tanrılaştırılmaması gereğini ve bununla ilgili yükümlülüğü belirtir.
Kelime-i Şehadet-i söyleyen kişi müslüman ve İslam toplumunun bir üyesi olur. Artık İslâm hukukunun Müslümanlara tanıdığı tüm haklara sahiptir. Eğer Müslümanlarla savaş halindeki bir toplumun üyesi (harbi) ise dokunulmazlık kazanır. Öldürülemez, esir edilemez, mal varlığına el konulamaz. Hiç kimse Kelime-i şehadet’i söylemeye zorlanamaz; zorlanan kişinin şehadeti geçerli sayılmaz. Buna karşılık kendiliğinden şehadet getiren kişiden girdiğini ilan ettiği İslâm’ın tüm kural ve gereklerini öğrenmesi, yerine getirmesi beklenir.
Kelime-i şehadetin (Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim) sözünün iki sözü birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini kapsar, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Peygamberlerin Sonuncusudur. Bütün peygamberlerin mirasçısıdır. Elbette bütün kavuşma yollarının başındadır. Onun büyük ve geniş caddesinden hariç hakikat ve kurtuluş yolu olamaz. Bütün ehl-i marifet (Allah’ı bilen ve tanıyanlar) ve her şeyin hakikatini araştıran kimseler olan imamlar, Sadi-i Şirazî gibi derler: “Ey Sadi! Mustafa’nın (a.s.m) izinde gitmeden, kurtuluş yolunda zafer kazanmak imkansızdır.)
Hem “Hz. Muhammed’in (a.s.m) yolundan başka bütün yollar kapalıdır.” demişler.
Fakat bazen oluyor ki, Hz. Muhammed’in (a.s.m) gittiği ve tarif ettiği cadde yani islamiyette gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediyedir (Hz. Muhammed’in (a.s.m) gittiği ve tarif ettiği cadde, İslamiyet) ve cadde-i Ahmediye (Hz. Muhammed’in (a.s.m) gittiği ve tarif ettiği cadde, İslamiyet) dahilindedir.
Hem bazen oluyor ki, Peygamberi bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediyenin (Hz. Muhammed’in (a.s.m) gittiği ve tarif ettiği cadde, İslamiyet) kısımlarındandır.
Hem bazen oluyor ki, bir cezbeye kapılıp kendinden geçme hali veya bir kendinden geçme hali veya bir münzevi (Yalnız başına çekilip kimse ile görüşmeyen, çekilip tek başına bir tarafta duran) hayat yaşama, bedevice çölde yaşama suretinde, cadde-i Muhammediyeyi düşünmeyerek, yalnız Lâ ilâhe illâllah onlara kâfi geliyor.
Fakat bununla beraber, en mühim taraf budur ki: Kabul etmeme başkadır, yokluğunu iddia etme, inkar başkadır.
Bu çeşit cezbeye kapılanlar ve yalnız yaşayanlar veya işitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamberimizi bilmiyorlar veya düşünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalıyorlar. Marifet-i İlâhiyeye (Allah’ı bilmeye) karşı yalnız Lâ ilâhe illallah biliyorlar. Bunlar kurtuluşa erenler olabilirler.
Fakat Peygamberi işiten ve davasını bilen adamlar onu tasdik etmezse, doğrulamazsa Cenâb-ı Hakkı tanımaz.
Onun hakkında yalnız Lâ ilâhe illâllah kelâmı, kurtuluş sebebi olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece mazeret sebebi olan cahilce kabul etmeme değil; belki o yokluğunu kabul etmedir ve o inkardır.
Bin Mucizesiyle, eserleri ile kâinatın övünç kaynağı ve insanlığın şeref sebebi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir tarafta hiçbir nura erişemez ve Allah’ı tanımaz.
(Mektubat ve https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/kelime-i-sehadet sitesinden faydalanılmıştır.)