(Bu feylesofların Kur’an hakkındaki senalarının bir hülâsası Küçük Tarihçe-i Hayat’ta ve Nur Çeşmesi mecmuasında yazılmıştır.)
Kur’an öyle bir Peygamber sesidir ki onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlar!
Kur’an şiir midir? Değildir fakat onun şiir olup olmadığını tefrik etmek müşküldür. Kur’an şiirden daha yüksek bir şeydir. Maamafih Kur’an ne tarihtir ne tercüme-i haldir, ne de İsa’nın (as) dağda îrad ettiği mev’ize gibi bir mecmua-i eş’ardır. Hattâ Kur’an, ne Buda’nın telkinatı gibi bir mâba’de’t-tabiiye yahut mantık kitabı ne de Eflatun’un herkese îrad ettiği nasihatler gibidir. Bu bir Peygamberin sesidir. Öyle bir ses ki onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlar! Bu sesin tebliğ ettiği din, evvela nâşirlerini bulmuş, sonra teceddüd-perver ve imar edici bir kuvvet şeklinde tecelli etmiştir. Bu sayededir ki Yunanistan ile Asya’nın birleşen ışığı, Avrupa’nın zulümat-âbâd olan karanlıklarını yarmış ve bu hâdise Hristiyanlığın en karanlık devirlerini yaşadığı zaman vuku bulmuştur.
Dr. Johnson
***
Kaynak: RİSALE-İ NUR/İŞARATÜ’L-İ’CAZ