YENİ ZELANDA’DAKİ CİNAYET VE KUR’AN’IN BİR MUCİZESİ
Prof. Dr. Niyazi Beki
Bilindiği üzere, camilerde, ibadet esnasında, sırf Müslüman oldukları için bu vahşet işlenmiştir. Cinayetin bu gerekçesi caninin kendi ifadesinde yer almıştır. Dikkat edilirse, görünürde başka bir gerekçe olmaksızın, sırf İslam’a ve Müslümanlara olan kin ve nefret yüzünden bu cinayet işlenmiştir. Bu cinayet ister ferdi ister örgütlü olsun, bu vahşeti işleyen cani, içindeki kin ve nefretin büyüklüğüne paralel olarak işlediği vahşetin boyutunu büyütmek için elinden gelen gayreti göstermiştir. Örneğin, bu cani içindeki kin ve nefretin tatmini adına, bu insanları yalnız Müslüman kimlikleriyle katletmekle yetinmemiş, İslam’ın en büyük şiarı olan camileri de hedefine koymuştur.
Yalnız camilere saldırmakla da yetinmemiş, daha önce planladığı gibi, İslam’a mensup olan Müslümanların, İslam’ın en büyük nişanesi olan camilerde, imandan sonra İslam’ın en büyük kulluk sembolü olan namaz gibi bir ibadeti cemaat halinde kılarken bu cinayeti işlemiştir.
-Bu katliamın psikolojik altyapısını oluşturan ‘İslam’a kin ve nefret’ unsuru, hedefteki masumların hiçbir ferdini sağ bırakmamak kaydıyla bu zalimce ve barbarca vahşeti ön görmüştür. Bu psikolojik dürtünün anlamı şudur: ‘Eğer bu katliamın gerekçesi olan İslam kimliğini taşıyan tüm Müslümanları/veya farzımuhal bu kimliği taşısaydı, tüm dünya insanlarını öldürmekte bir beis görmezdi, hatta nefretini tatmin ettiği için büyük bir sevinç duyacaktı.
İşte Kur’an-ı Hakîm, insanlarda böyle zalim bir damarın bulunduğunu açıklamak üzere şöyle buyurmuştur:
مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعاً وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعاً وَلَقَدْ جَاءتْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيراً مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
“Kim bir cana kıymamış yahut yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir kimsenin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; lâkin bundan sonra bile onların birçoğu hâlâ aşırılığa devam ediyor” (Maide, 5/32).
Ayette şu noktalara da dikkat çekilmiştir:
a.. Allah’ın adaletine göre, hakkın küçüğü, büyüğü arasında bir fark yoktur. Hak, hukuk açısından bir tek insanın hukukunu çiğnemek tüm insanların hukukunu çiğnemekle eşdeğerdir.
إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً
“Şu bir gerçektir, insan çok zalim, çok cahildir”(Ahzab, 33/72) mealindeki ayette, insanın bu canavar damarına ve bu davar huyuna işaret edilmiştir.
b. Allah’ın kudretinin nazarında, haksız yere tek bir insanı öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. Çünkü bir tek insanı yaratmak ile bütün insanları yaratmak ilahi kudrete göre aynıdır.
مَّا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
“(Ey insanlar!) Sizin hepinizi yaratmak veya hepinizi öldükten sonra diriltmek bir tek kişiyi yaratmak ve diriltmek gibidir. Allah semîdir, basîrdir/her şeyi hakkıyla işitendir, her şeyi hakkıyla görendir. (Lokman, 31/28) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.
c. İmtihan gereği olarak insanda yaratılan zıt kutuplu karakteri, pozitif-negatif taraflarının dizgini, insanın şuurlu ve özgür iradesinin eline verilmiştir. Artık dileyen pozitif düşünceleri, dileyen negatif düşünceleri harekete geçirir. Bu sebeple, söz konusu ayette, zulüm damarı gibi insanın negatif düşüncesine işaret edildiği gibi, “Kim de bir kimsenin hayatını kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir” mealindeki ifade ile de insanın insani damarına, erdemli karakterine, merhametli yapısına dikkat çekilmiştir. Ayette açıkça ifade edildiği üzere, bu insani erdemlerle bir tek kişinin canını kurtaran kimse, elinden gelse o güzel huyuyla bütün insanların dünyevi ve uhrevi hayatlarını kurtarır. Onlara mutluluk kazandırdığı nispette o da mutlu olur.
c. Demek ki, Kur’an’ın öğretisine göre, haksız yere bir tek insanın katledilmesi, adalet nokta-i nazarında bütün insanların katledilmesi gibi Allah’ın gayretine dokunur, rahmetini müteessir eder ve gazabını celp eder.
Not: Bu katil, iliklerine kadar Hristiyanlık coşkusuyla dolu olduğu ve Haçlı zihniyeti saikıyla bu vahşeti işlediği çok açık olduğu halde, başta Türkiye olmak üzere İslam âleminin genelinde “Hristiyan terörü” şeklinde bir ifadenin kullanılmaması, İslam medeniyeti mensuplarının ferasetinin göstergesidir. Evet,ا “Müminin ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın (kalbine koyduğu) nuruyla görür” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el Câmiu’sSağir, 1, 24) manasındaki hadis-i şerifin işaret ettiği, bu İslam feraseti Batı dünyasının da gerçekleri gömesine vesile olur. Onlar da bundan böyle anlarlar ki, “Terörün dini, milliyeti, cinsiyeti yoktur.”
Evet, bizim büyüklerimizin bize vasiyeti –Özetle-şudur:
“Sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda
Bülbüller şevke gelir gül açar bağımızda
Hırslar kinler yok olur aşkla meydanımızda
Aslanlarla ceylanlar dosttur kucağımızda” (Hacı Bektaş-ı Veli)
“Gel gel, kim olursan ol, yine gel! Zira dergâhımız ümitsizlerin dergâhı değildir..”(Mevlana)
“Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” (B. Said Nursi)