Nurdanhaber – Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
(Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı.)
Risale-i Nur müellifinin delillerini ortaya koyacağımız eserlerinin muhtaç olanlara ulaştırılması elbette en büyük hedefidir.
Neden?
Çünkü kendisi bu konularda ikna olmuştur, tatmin olmuştur, bu konuda huzur bulmuştur. Bu alanlarda başkalarının da istifade etmesi için gayret göstermesi, onun vazifesidir. Bakınız hedefi nedir?
“Bir tek gayem vardır: O da mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda Bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâm’ın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücadele ederek gençleri ve Müslümanları imana davet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedem ile inşâallah Allah huzuruna girmek istiyorum, bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da korkarım ki Bolşevikler olsun!”Şualar/389
Bu bilgilendirmeyi kim olursa olsun yapmak ister. Şüphe içerisinde, tereddüt içerisinde olan ister mü’min olsun, isterse küfür içerisinde inkar içerisinde olan kafir olsun, bunlara Kur’an’ın bu asra bakan vechesini tefsir eden Risale-i Nurlar vasıtasıyla ulaşmak ister.
Hatta daha önce imani ve islâmi noktada tereddütleri olup, Risale-i Nurlarla bu tereddütleri giderilen kişilerin varlığını gördükçe, bu tereddütleri giderecek konuları başkalarına da anlatması ve onların da bu yanlış fikir ve düşüncelerden vazgeçmesine gayret göstermesi, yâni tebliği her Müslüman üzerine vazifedir, hatta farzdır.
İşte Risale-i Nur külliyatı, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin telif etmiş olduğu bu risalelerde haşirle ilgili, nübüvvetle ilgili ve Kur’an’ın mucize olduğu ile ilgili, kader ile ilgili ve daha tereddütte kalınan bir çok konu ile ilgili tereddüt ve şüpheleri ortadan kaldıran bu eserlerini, gayrimüslimlere de tamim etmesi, gayrimüslimlerin din sorumlularını, ister papaz olsun, ister rahip olsun bilgilendirmesi insanlık adına gerekli olan bir vazife değil midir?
1983 yılında Almanya Münih’te bulunuyoruz. Yabancı dil öğrenimi için gitmişiz. Goethe Enstitüsü yetkilileri fırsat buldukça bizi etkinliklerine davet ediyorlardı. Bir defasında Katolik kiliseleri baş papazı ve organizasyon başkanı Mozart isminde birisi, orada bize bir kitap göstererek:
“Bakın Alman gençlerinden Müslüman olanların bu kitabın arkasında listesi var.
Biz artık Alman gençlerini kiliseye bağlayamadığımız gibi, üzerlerinde etkili de olamıyoruz.
Ama bu gençler Risale-i Nurlarla imanlarını kurtardıkları gibi, diğer Alman gençlerinin de kurtulması için gece gündüz faaliyet gösteriyorlar.
Şimdi sizden Müslümanlar olarak beklentim; eğer siz kendi gençleriniz gibi, Alman gençlerini de muhatap alıp, düşünüp, dikkate alıp, değer vermezseniz, kendi gençlerinizin kurtuluşuna sebep olan Risale-i Nurları, Alman gençlerine de tebliğ etmezseniz, huzur-u mahşerde iki elim yakanızda olacaktır.”
Şimdi söylüyorum bir bilim adamı olarak size böyle bir teklif gelse, insanlık adına dalalette olan o insanlara elinizi uzatmaz mısınız? Kurtuluşlarına yardımcı olmaz mısınız?
“Çünkü, hangi müsebbebe ve masnûa (sebeplerin meydana getirdiği sanata) baksan, o derece hârika bir san’at var ki, değil onun âdi, basit sebebi, belki bütün esbab (sebepler) toplansa, ona karşı izhar-ı acz edecekler. Meselâ; büyük bir sebep zannedilen Güneş’i; ihtiyarlı, şuurlu farz ederek ona denilse: “Bir sineğin vücudunu yapabilir misin?” Elbette diyecek ki: “Hâlık’ımın ihsânı ile dükkânımda ziyâ, renkler, harâret çok. Fakat sineğin vücudunda göz, kulak, hayat gibi öyle şeyler var ki, ne benim dükkânımda bulunur ve ne de benim iktidarım dâhilindedir.” Otuzüç Pencere/60
Elinizde iman ve İslamiyet noktasında bir çok tereddütlerinizi izale eden kaynaklar var ise, ikna ediyorsa, ispat ediyorsa, onları muhtaç olanlara ulaştırmak için gayret göstermez misiniz?
Ben talep edilen bu teklif karşısında değil Alman gençlerine, Türk gençliğine ve insanlığına karşı bir bilim adamı olarak görev yapamadığım için halen mahcubiyet içindeyim. (devam edecek)
21.03.2019