Nurdanhaber – Prof. Dr. Sıtkı Göksu
İktisat ve cimriliğin çok farkı var. İnsanlar bu farkı anlayamadıkları işin iktisat ve cimriliği bazan karıştırmaktadırlar. O halde iktisat ne ? Cimrilik ne?
Tevazu-alçak gönüllülük, nasıl ki kötü ahlaktan olan alçalmaktan manen ayrı ve görünüşte benzer bir öğülmüş özelliktir. Ve vakar-ağırbaşlılık, nasıl ki kötü huylardan olan büyüklenmeden manen ayrı ve görünüşte benzer bir methedilmiş özelliktir.
Öyle de, Peygamberimizin yüce ahlakından biri iktisattır. Ve kesin olarak kâinattaki Cenab-ı Hakkın hikmetle bu aleme yerleştirdiği düzenin sebeplerinden biri iktisattır. İktisatın yoksulluk ve cimrilik ve aç gözlülüğün ve hırsın bir karışımı olan hısset (cimrilik) ile hiç ilgisi yok. Yalnız görünüşte bir benzeyiş var.
Bu hakikati destekleyen eden bir olay:
Sahabenin (Peygamberimizi hayatta iken görüp Müslüman olanlar) “Yedi Abdullahlar” ismiyle meşhur sahabelerinden birisi de Abdullah ibni Ömer Hazretleridir, Halife Hz. Ömer’in oğlu olan Abdullah’tır. Peygamberimizin 2. Halifesi olan hakla batılı ayıranların en büyüğü (Faruk-u Âzam) Hazret-i Ömer’in (r.a.) en önemli ve büyük oğludur. Ve Sahabe alimlerinin içinde en seçkinlerinden biridir. O mübarek kişi çarşı içinde, alışverişte, bir kuruşluk bir mesele için şiddetli tartışmış. Neden tartışmış? İktisat için ve ticaretin dayanak noktası olan güven ve doğruluğu korumak için şiddetli tartışmış. Bir Sahabe ona bakmış. Yeryüzünün şan ve şeref sahibi olan halifesi olan Hazret-i Ömer’in oğlunun bir kuruş için tartışmasını hayret edilecek bir cimrilik sanarak, o imamın yani Hazret-i Ömer’in oğlunun arkasına düşüp, hallerini anlamak ister. (Biz olsak Allah muhafaza, belki araştırmaz, sadece gıybet ederiz. Bakalım sonra ne olmuş?)
Baktı ki, Hazret-i Abdullah bereketli-hayırlı evine girdi. Kapıda bir fakir adam gördü. Bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti. Sonra evinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti.
Uzaktan bakan o Sahabe merak etti. Gitti, o fakirlere sordu: “İmam-rehber sizin yanınızda durdu, ne yaptı?”
Her birisi dedi: “Bana bir altın verdi.”
O Sahabe dedi: “Fesübhânallah!(“Allah’ı her türlü kusur, ayıp ve eksiklerden tenzih ederim” anlamında bir hayret ifadesi) Çarşı içinde bir kuruş için böyle tartışsın da, sonra evinde iki yüz kuruşu (Bir altını) kimseye sezdirmeden, tam bir nefis rızası ile kendi gönlü ile versin!” diye düşündü. Gitti, Hazret-i Abdullah ibni Ömer’i gördü, dedi:
“Ey imam-rehber, bu problemimi çöz. Sen çarşıda böyle yaptın, evinde de şöyle yapmışsın.”
Ona cevaben dedi ki: “Çarşıdaki vaziyet iktisattan ve aklın olgunluğundan ve alışverişin esası ve ruhu olan güvenin, doğruluğun muhafazasından gelmiş bir durumdur, cimrilik değildir. Evimdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun olgunluğundan gelmiş bir durumdur. Ne o cimriliktir ve ne de bu israftır.”
Hanifi mezhebinin imamı, İmam-ı Âzam (büyük İmam) lakabı ile bilinen Ebu Hanife künyesi ile meşhur Numan bin Sabit bin Zevta bu sırra bir işaret olarak ne demiştir?
İmam-ı Âzam “Hayırda ve ihsanda-fakat layık olanlara-israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur.”