İŞARATÜ’L-İ’CAZ
Sure-i Bakara 26 – 27. Ayetler
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيٖٓى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَاَمَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا
فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ وَ اَمَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا
مَثَلًا يُضِلُّ بِهٖ كَثٖيرًا وَ يَهْدٖى بِهٖ كَثٖيرًا وَمَا يُضِلُّ بِهٖٓ اِلَّا الْفَاسِقٖينَ ۞ اَلَّذٖينَ
يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مٖيثَاقِهٖ وَ يَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِهٖٓ اَنْ يُوصَلَ وَ
يُفْسِدُونَ فِى الْاَرْضِ اُولٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Üçüncü Mugalata: Onlar diyorlar ki: “Hakikati izhar etmekte aczi îma eden bu gibi temsilata ne ihtiyaç vardır?”
Cevap: Kur’an’ı inzal etmekten maksat, cumhur-u nâsı irşad etmektir. Cumhur ise avamdır. Avam-ı nâs, çıplak olan hakaiki göremez; ülfet peyda etmedikleri akliyat-ı mahzayı ve mücerredatı fehimleri alamaz. Bunun için Cenab-ı Hak, lütuf ve ihsanıyla hakikatleri onların ülfet ettikleri bir libas ile bir şive ile göstermiştir ki tevahhuş edip ürkmesinler. Bu bahis, müteşabihat bahsinde geçmiştir.
Bu âyetin cümleleri arasındaki irtibata gelelim:
Evet اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيٖٓى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا cümlesi onların îrad ettikleri aşağıdaki müteselsil itirazları reddediyor.
1- Allah’ın beşer ile konuşmasında ve onlara kahr ve itab etmekte ve onlardan şikayet etmekte ne hikmet vardır? Halbuki bu gibi şeylerden anlaşılır ki âlemde insanın da başka bir tasarrufu, bir tesiri vardır.
2- İnsanlar arasında cereyan eden konuşmalar gibi temsillerin getirilmesi… Zira bu Kur’an’ın beşer kelâmı olduğuna alâmettir.
3- Kelâmın arkasında, üslupların arasında insanın timsali görünür.
4- Hakaik, temsilatla tasvir ediliyor. Bu ise hakikati izhar etmekten âciz olduğuna delâlet eder.
5- Getirilen temsiller âdi temsillerdir. Bu ise mütekellimin zihni inhisar altında olduğuna emaredir.
6- Hakir ve kıymetsiz şeylerden temsiller getiriliyor. Bu da mütekellimin zayıf olduğuna delildir.
7- Getirilen temsillere mecburiyet olmadığından terki zikrinden evlâdır.
8- Bilhassa ehl-i izzetin hayâ ederek tenezzül etmedikleri şeylerden temsil getirilmiştir.
Kur’an-ı Kerîm bu itiraz silsilesini اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيٖٓى اَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا … الخ cümlesiyle bir darbede kırmış ve yıkmıştır.
1- Eşyanın içyüzleri yüksek ve şeffaf olduğundan, bu yüzlerden bahsetmek azamet ve celale münafî olmadığı gibi uluhiyetin iktizası üzerine dış yüzleri çirkin görünenlerin bahsedilmekten, zikredilmekten hariç tutulmaları, uluhiyet kanununa muhaliftir. Çünkü bir hâkim, tebaasından Çingeneleri hukuk-u medeniyeden ihraç etmez.
2- Belâgat ve hikmetin iktizası üzerine, hakir manaları ifade için hakir temsillerin zikrinde bir muhalefet yoktur.
3- Âdi temsillerde bir beis yoktur, terbiye ve irşad öyle ister.
4- İnayet-i İlahiyenin iktizası üzerine, hakaik temsilatla tasvir edilir.
5- Rububiyet ve terbiyenin iktizasına binaen, insanları kendi aralarında cereyan eden muhavereleri, üslupları, şiveleriyle irşad etmek lâzımdır.
6- Hikmet ve nizamın iktizası üzerine, Cenab-ı Hakk’ın insanlar ile konuşması zarurîdir.
Hülâsa: Cenab-ı Hak insanlara cüz-i ihtiyarî vermekle, onları âlem-i ef’ale masdar yaptı. O âlem-i ef’ali bir nizam altına almak üzere kelâmını, yani Kur’an’ını da o âlem-i ef’ale gönderdi. Binaenaleyh tanzif ve tanzim için yapılan İlahî bir program, itirazlara mahal olamaz.
Kaynak: Risale-i Nur