Nurdanhaber – Ömer Sevinçgül
Rahman, ezelî rahmeti sebebiyle kâinatı yarattı. Sınırsız ilmiyle semayı bir tavan, arzı bir mekân yaptı.
Sermedi hitabına şuurlu bir muhatap olsun diye insanı var etti. Zahirini göz, kulak, burun, el, ayak gibi organlarla bezedi. Batınını akıl, kalp, hayal, irade, ruh gibi cihazlarla donattı. En güzel sureti verip yeryüzüne gönderdi.
Rab ismiyle mahlûkatını terbiye etti, noksan bir hâlden alıp kemâle erdirdi. İhtimamla korudu, gözetti, besledi, büyüttü.
Hak yolda yürüsünler diye akıl sahiplerine peygamberler gönderdi. Hakikati bilsinler diye kitaplar indirdi. Hidayet ve dalalet yollarını gösterdi.
Ruhlarına irade, iradelerine hürriyet verdi, tercihi kendilerine bıraktı. İnkâr da etseler rızıklarını kesmedi. Çünkü dünya bir sınav yeriydi. Ceza da, ödül de ahirette verilecekti.
Zaman yürüdü. Dünya ihtiyarladı. İnsan nevi kemale erdi. Bir tek hocadan ders alabilecek düzeye erişti.
Allah da son Resulünü gönderdi. Eline en kâmil kitabı verdi. Bütün nebilerin ilmine vâris kıldı.
Onun izini yegâne kurtuluş yolu tayin etti. Dilini hidayete vesile eyledi. Yaşantısını insanlara örnek yaptı. Resulüne tabi olsunlar diye kullarına emirler verdi.
“Resul size her neyi emrederse onu alın, her neyi nehyederse ondan uzak durun!” buyurdu.
Hikmet sarayına onun kapısından girilir. Teslimiyet bahçesine onun yolundan gidilir. Rıza mertebesine onun miracıyla çıkılır.
Hakikat ilmi onunla elde edilir. Hakiki iman onun sayesinde kazanılır. Allah onunla tanınır. Muhabbet nuru onunla parlar.
Akıllarına güvenip onun nurundan mahrum kalanlar, dalalet bataklıklarında debelenir dururlar.
Evet, onun yolunu yol edinen kurtuldu. Zira o yaşayan Kurán idi. Vahyin birinci muhatabıydı.
Müfessirlerin ilkiydi. İbadetin zirvesindeydi. Takvada en ileriydi, ahlakın en güzeline sahipti.
Bizzat Rabbi tarafından terbiye edilmişti. Emsalsiz ilmini ondan alıyordu. Kendisi de halka eşsiz bir mürebbi oldu.
İnsanlık amellerin en mutedilini onda gördü. Hakiki fazileti onunla anladı. Merhameti, şefkati, feragati onunla tanıdı. İhlası, sabrı, şükrü ondan öğrendi.
Ve ondan bize iki şey kaldı: Kitap ve Sünnet. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bunların önemini bildirmek üzere “Şüphesiz, en güzel söz Allah’ın kitabıdır. En güzel yol da benim yolumdur” buyurdu.
Bu söze kulak verenler, onun getirdiği nur ile nurlandılar, karanlık iklimlerde birer hidayet kandili oldular. Medeni milletlere üstatlık ettiler.
Sermedi hitabına şuurlu bir muhatap olsun diye insanı var etti. Zahirini göz, kulak, burun, el, ayak gibi organlarla bezedi. Batınını akıl, kalp, hayal, irade, ruh gibi cihazlarla donattı. En güzel sureti verip yeryüzüne gönderdi.
Rab ismiyle mahlûkatını terbiye etti, noksan bir hâlden alıp kemâle erdirdi. İhtimamla korudu, gözetti, besledi, büyüttü.
Hak yolda yürüsünler diye akıl sahiplerine peygamberler gönderdi. Hakikati bilsinler diye kitaplar indirdi. Hidayet ve dalalet yollarını gösterdi.
Ruhlarına irade, iradelerine hürriyet verdi, tercihi kendilerine bıraktı. İnkâr da etseler rızıklarını kesmedi. Çünkü dünya bir sınav yeriydi. Ceza da, ödül de ahirette verilecekti.
Zaman yürüdü. Dünya ihtiyarladı. İnsan nevi kemale erdi. Bir tek hocadan ders alabilecek düzeye erişti.
Allah da son Resulünü gönderdi. Eline en kâmil kitabı verdi. Bütün nebilerin ilmine vâris kıldı.
Onun izini yegâne kurtuluş yolu tayin etti. Dilini hidayete vesile eyledi. Yaşantısını insanlara örnek yaptı. Resulüne tabi olsunlar diye kullarına emirler verdi.
“Resul size her neyi emrederse onu alın, her neyi nehyederse ondan uzak durun!” buyurdu.
Hikmet sarayına onun kapısından girilir. Teslimiyet bahçesine onun yolundan gidilir. Rıza mertebesine onun miracıyla çıkılır.
Hakikat ilmi onunla elde edilir. Hakiki iman onun sayesinde kazanılır. Allah onunla tanınır. Muhabbet nuru onunla parlar.
Akıllarına güvenip onun nurundan mahrum kalanlar, dalalet bataklıklarında debelenir dururlar.
Evet, onun yolunu yol edinen kurtuldu. Zira o yaşayan Kurán idi. Vahyin birinci muhatabıydı.
Müfessirlerin ilkiydi. İbadetin zirvesindeydi. Takvada en ileriydi, ahlakın en güzeline sahipti.
Bizzat Rabbi tarafından terbiye edilmişti. Emsalsiz ilmini ondan alıyordu. Kendisi de halka eşsiz bir mürebbi oldu.
İnsanlık amellerin en mutedilini onda gördü. Hakiki fazileti onunla anladı. Merhameti, şefkati, feragati onunla tanıdı. İhlası, sabrı, şükrü ondan öğrendi.
Ve ondan bize iki şey kaldı: Kitap ve Sünnet. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bunların önemini bildirmek üzere “Şüphesiz, en güzel söz Allah’ın kitabıdır. En güzel yol da benim yolumdur” buyurdu.
Bu söze kulak verenler, onun getirdiği nur ile nurlandılar, karanlık iklimlerde birer hidayet kandili oldular. Medeni milletlere üstatlık ettiler.