Cihâdın farzıyyeti.
Kafirlerle savaşın farzıyyetini sarâhaten bildiren bazı âyet-i kerîmeler:
كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسى اَنْ تَكْرَهُوا شَيًْا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسى اَنْ تُحِبُّوا شَيًْا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı halde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah zalimleri hakkıyla bilendir. (Bakara Sûresi 126)
Hulâsatü’l-Beyân adlı tefsîrde bu âyet-i kerîme hakkında şöyle denilmektedir:
“Bu âyette hıtâb, zamân-ı saâdette bulunan mü’minlere ise de; ilâ yevmi’l-kıyâme mevcûd olacak mü’minlere bittab’ hıtâbtır. Biânenaleyh, her zamân kıtâl, ehl-i îmân üzerine farz-ı kifâyedir. Şu hâlde, bir kıt’ada muhârib olan düşmanla mücâhid bulundukça, diğerlerinden farz sâkıt olur. Şu kadar ki, düşman İslâm toprağına ayak basarsa; farz-ı ayn olur ki, o zamân düşmanı def’ etmek için her Müslümânın harbe iştirâk etmesi farzdır. (Hulâsâtü’l Beyân Tefsîri-Bakara 216)
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّى لَاتَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّينُ كُلُّهُ لِلّهِ
Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir. (Enfâl Sûresi 39)
وَقَاتِلُوا فى سَبيلِ اللّهِ وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ سَميعٌ عَليمٌ
“Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.” (Bakar Sûresi, 244)
فَقَاتِلْ فى سَبيلِ اللّهِ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِنينَ عَسَى اللّهُ اَنْ يَكُفَّ بَاْسَ الَّذينَ كَفَرُوا وَاللّهُ اَشَدُّ بَاْسًا وَاَشَدُّ تَنْكيلًا
Şu halde Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlu olursun. Müminleri de teşvik et. Allah, inkâra sapanların gücünü kıracaktır. Allah’ın gücü daha çetin, cezası daha şiddetlidir. (Nisâ Sûresi, 84)
Hulâsâtü’l-Beyân adlı tefsîrde bu âyet-i kerîme şöyle îzâh edilmektedir:
“Bu âyette Resûlullah (sav) üzerine vâcib olan; bilfiil cihâdda bulunmak ve mü’minleri cihâda teşvîk etmektir. Resûlullah (sav), bu iki vazîfeyi îfâ etmekle teklîf-i İlâhîyi yerine getirmiştir. Mü’minlerden kıtâle rağbet etmeyenlerden Resûlullah üzerine bir şey terettüb etmeyeceği, bu âyetten müstefâd olan fevâid cümlesindendir (faydalı olan neticelerdir).” (Hulâsâtü’l-Beyân Nisâ Sûresi, 84. Âyetin tefsi)
وَيَقُولُ الَّذينَ امَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ فَاِذَا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فيهَا الْقِتَالُ رَاَيْتَ الَّذينَ فى قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِىِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَاَوْلى لَهُمْ
İman edenler “Keşke bir sûre indirilse!” derler. Açık ve kesin hükümlü bir sûre indirildiğinde ve içinde savaştan söz edildiğinde, kalplerinde çürüklük bulunanların sana, ölüm korkusundan baygınlık geçirmiş kimseler gibi baktığını görürsün; zaten o da başlarına geldi gelecek! (Muhammed Sûresi, 20)
Elmalılı Hamdi Yazır; bu âyetinin tefsîrinde şöyle buyuruyor:
“Onun üzerine muhkem bir sûre indirilip onda kıtâl zikredilince; ya’nî kıtâlın vücûbu teşâbüh ve ihtimâlden ârî, sağlam bir sûrette beyân olunan bir sûre, yâhud hükmü sâbit gayr-ı mensûh bir sûre;‘Onun için küfredenlerle muhârebeye tutuştunuz mu hemen boyunlarını vurun!’ Muhammed Sûresi, 4) buyurulan bu sûre,‘Kıtâl üzerinize yazıldı (farz kılındı)’ (Bakara Sûresi, 216) buyurulan,‘Ey îmân edenler! Ordu hâlinde kâfirlere çattığınız vakit artık onlara arkalarınızı dönmeyin!’ (Enfâl, 8) ve nihâyet sûre-i Beraet gibi kıtâl zikredilen sûrelerin hepsi bu husûsta muhkemdirler. Âyât-ı kıtâl,‘Tâ, harb ağırlıklarını atana kadar’ Muhammed Sûresi, 4) (ya’nî, kâfirlerin mağlûb olduğu, silâhlarını bıraktığı, şevket ve kuvvetlerini kaybettiği ve Müslümânlara karşı cebhe alamaz bir vaz’ıyyete geldiği devreye kadar) sâbittir.” (Hak Dîni Kur’an Dili)
Kâfirlerle savaşın farzıyyetini bildiren ba’zı hadîsler:
Allah, beni Peygamber olarak gönderdiği zamândan beri cihâd ümmetime farz kılınmıştır. Tâ, ümmetimin son kısmı, Deccâl ile savaşıncaya kadar bu cihâdın farziyyeti devâm edecektir. (Fethü’l-Kádir 5/189, Cevâhiru’l-İklîl 1/251, Revzatu’t-Tâlibîn 10/208, El-İnsâf 4/116, El-Muğnî 8/34 , Mevsuatü’l-Fıkhıyye 16/125)
Ben, insânlarla kelime-i tevhîd olan‘La ilâheillallah’ıikrâr edip, ifâde ettiği ma’nâyı (ya’nî, altı erkân-ı îmâniyye ve beş esâsât-ıİslâmiyyeyi) tasdîk edinceye kadar mukátele etmekle (savaşmakla) emrolundum. Kelime-i tevhîdi ve ifâde ettiği ma’nâyı tasdîk edenler, (hukúk-ı şer’ıyyenin îcâb ettiği cezâlar ‘hadler ve kısâslar’ müstesnâ) mallarınıve nefislerini emniyyete almış, korumuşolurlar. Onların gizli hâllerinin hesâbıise Allâh’a âittir. (Buhârî, Fethü’l-Kádir 3 / 262)
Ben, kıyâmetten evvel kılıç ile (ya’nî, cihâda me’mûr olarak) gönderildim. Tâ ki, şerîki olmayan ve bir olan Allâhu Azîmüşşân’a ibâdet edilsin. Rızkım, mızrağımın gölgesi altında kılındı. Zillet ve alçaklık, emrime muhâlefet edenedir. Kim ki, bir kavme teşebbüh ederse (kalben örf ve âdetlerine tarafdâr olup, tasdîk ederse) o da onlardandır. (Müsned İbn-i Hanbel 2 / 50-92; Buhârî 3 / 1067)
“Müşrikler ile, mallarınız ve nefislerinizle mücâhede ediniz.” (Ebû Dâvûd, El Cihâdu Fî Sebîlillâh 1 / 58)
“Emîriniz, fâzıl veyâ fâcir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihâd etmeniz size farzdır.” (Ebû Dâvûd, Cihâd 35. S, 2533)
“Artık bu fetihten (Mekke’nin fethinden) sonra hicret yoktur. Fakat, cihâd ve niyyet vardır. Öyleyse cihâda çağrıldığınız zamân hemen silâh altına koşun!” (Buharî, Cihâd 1, 27, 194, Cizye 22, Hacc 43, Cezâu’s-Sayd 10; Müslim, İmâret 85, (1353), Hacc 445, (1353); Tirmizî, Siyer 33, (1590); Nesâî, Cihâd 15, (7,146); Ebû Dâvûd, cihâd 64, s, 2480)
Bütün bu hadîsler, açık bir ifâde ile cihâdın hem farziyetini, hem de ebediyetini bildirir. Peygamber (ASM) savaşın farzını kavlen ifade ettiği gibi; bizzat savaşa katılmak suretiyle fiilen de bunu ispat etmiştir. O halde kafirlerle maddi savaşın hükmü, Peygamberin hem kavli, hem de fiili sünnetiyle sabittir. Tarih ve siyer kitapları şahittir ki, Peygamber (ASM) ın Medine devrindeki hayât-ı seniyyeleri, hep savaş ile geçmiştir. Rivayete göre; Peygamber 27 defa gaza etmiştir (Yani, bilfiil savaşa katılmıştır). 35 defa da seriyye göndermiştir (Yani, orduyu kendisi teşkîl etmiş, ancak sevk ve idâresini başka kumandana vermiş, bizzat savaşa katılmamıştır).
Gelecek makalemiz Cihâdın hükmü hususunda olacak inşallah.
Selam ve du’a ile Allah’a emanet olun.