Nurdanhaber – Yüksel UCA
İNSANI ALÇALTAN EN KÖTÜ HASLET: GURUR
Gurur; insanın kendi ilmini kâfi görmesi, ibadetlerine, hayır ve hasenatına güvenmesidir.
Gurur ve kibir; insanın servet, makam, ilim, soy, güzellik ve kuvvet gibi meziyetlerinden dolayı kendini başkasından üstün görme hastalığıdır.
Çoğu kimse söze; ‘Ben’ diye başlar ve konuşmasını; “Şunu yaptım, bunu ettim” diye sürdürür.
Bazıları da birisi ile tartışırken; “Sen benim muhatabım değilsin. Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” gibi sözlerle kendini çok üstün görür, karşıdaki insanı aşağılar ve hakir görür.
Ey kendini beğenen, benliğe bürünen kişi!; “Senin kişileri muhatap alıp almamanın ne önemi var? Onu en üstün bir varlık olarak yaratan, en mükemmel bir şekilde terbiye eden ve kendine muhatap seçen Rabbimizdir.
Uyurken başı yastıktan düşüp boynu tutulan, saçının ağarmasına, başının ağırmasına, dişlerinin dökülmesine, belinin bükülmesine mani olamayan, bir mikroba mağlup olup yatağa düşen nihayetsiz aciz bir insanın sürekli olarak; “Ben, ben” demesi ne garip bir durum, ne acı bir hal değil mi?
Evveli bir damla su, sonu kabirde böceklere yem olan kişinin kibir ve gurura düşmesi ne gülünç bir durum değil mi?
Ey insan! Bil ki, kısa bir zaman sonra gençliğin, güzelliğin ve kuvvetin elinden çıkacak, yüzün kırışacak, yerinden kalkamayacak ve hayatın sönecek.
Ey insan! Sen ciğerine yapışan ve çok defa büyütüldüğü halde ancak görülebilen bir mikroba mağlup olabilecek kadar aciz ve çaresiz bir mahlûksun.
Gurur abidesi Karun bir sineğe mağlup olurken, kendine İlah diyecek kadar ileri giden Firavun suda boğuldu.
Nerede dünyaya hükmedenler? Nerede saraylarda oturanlar? Nerede saltanat sürenler? Hani dünya benim diyenler? Hani kendisine ilah diyenler?
Kendine İlah demişti Firavun
Servetiyle böbürlenmişti Karun
Taştan ile demirden mi vücudun
Aslı toprak olan gururlanır mı?
Bir damla sudan yaratıldığını bilen, vücudunun taştan ve demirden olmayıp, her an yıkılmaya mahkûm et ve kemikten yaratıldığını idrak eden insan nasıl gururlanabilir?
Yüce Allah kendini beğenenleri ve kibirlenenleri sevmez. Kendini büyük gören kişi küçüktür, küçük gören büyüktür. “Allah rızası için tevazu edeni, yani kendini Müslümanlardan üstün görmeyeni, Allah u Teâlâ yükseltir” buyuran Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) birçok hadis-i şeriflerinde, kibirli olanları kötülemiş, alçak gönüllü olanları övmüştür.
Cenab-ı Hak bir hadis-i kudside şöyle buyurur: “Kibriya ve azamet hususunda kendisiyle çekişecek kimseyi cehenneme atacağım.”
Kibriya ve azamet Hakk’a yarar,
Kul olanda bu sıfatlar ne arar?
Kibrin ne kadar çirkin olduğu bir ayette mealen şöyle ifade edilmektedir: “Kibirli davranarak insanlardan yüzünü dönme, çalımlı çalımlı yürüme! Çünkü Allah kibirle kasılan, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman Suresi, 31/18)
Diğer bir ayette ise şöyle buyrulur: “Hem, kibirli kibirli yürüme! Zira ne yeri yarabilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin.” (İsra Suresi, 17/37)
Resul-i Ekrem Efendimiz de (sav.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Hayret bütün hayret onadır ki, Allah’ın yaratmalarını görüp dururken, Allah’a ortak koşar. İlk yaratılışı görür de, ikinci yaratılışı inkâr eder. Her gün her gece ölüp dirilip dururken; öldükten sonra dirilmeyi inkâr eder. Cennete ve cenneti verene iman eder de yine dar’ül gurur (aldanma dünyası) için çalışır. Evvelinin bulanık bir nutfe, ahirinin mülevves bir cife olduğunu bilir de yine tekebbür ve tefahur eder.”
Hz. Ebu Bekir (r.a) şöyle buyuruyor: “Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır.”
Meziyetinle Gururlanma
Her kimde güzellik, kemalat, meziyet, mal ve servet varsa hepsi Yüce Allah’ın ihsanıdır, ikramıdır. Hiç kimse kendi meziyeti ve serveti ile gururlanamaz. Zira Yüce Allah insanı en mükemmel bir şekilde terbiye etmiş, mahlûkatın en şereflisi olarak yaratmış, akıl, şuur ve nutuk gibi en büyük nimetleri ona ihsan etmiştir.
Eğer Yüce Rabbimiz elimizi kalem tutacak şekilde terbiye etmeseydi, resim yapabilir miydik, yazı yazabilir miydik?
Rabbimiz akıl ve idrak verseydi hayvandan bir farkımız olur muydu?
Arıyı bal yapabilecek şekilde terbiye eden, ipek böceğini de ipek dokuyabilecek biçimde yaratan Yüce Allah, insanı da hayırlı işler yapabilecek kabiliyette yaratmıştır. Arı balıyla, ağaç meyvesiyle, tavuk yumurtasıyla, sığır sütüyle iftihar edemeyeceği gibi, mükemmel bir istidatta ve hayırlı işler yapabilecek bir fıtratta yaratılan insan da meziyetleriyle iftihar edemez, iyilikleriyle gururlanamaz. Bediüzzaman Hazretlerinin buyurduğu gibi; “İnsanın yaptığı kemalât ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez.” (Mesnevi-i Nuriye)
Bütün aynalarda tecelli eden ışık, güneşten geldiği gibi, insandaki her güzellik de Allah’tan gelmektedir. İnsana düşen meziyetleriyle gururlanmak değil, o nimetlerden dolayı Rabbine şükretmektir. İnsana yakışan şöhret değil, tevazudur, kendini methetmek değil, istiğfardır. Yüce Allah, servetiyle, makam ve mevkisiyle, ilim ve kudretiyle gururlanan kişiye merhamet nazarıyla bakmaz.
Akıllı insan kendisinde bulunan maddi ve manevi nimetlerin Yüce Allah’ın birer ikramı olduğunu unutmaz ve bu nimetlere mazhar olduğu için daima şükreder. İnsana her ne iyilik, hayır, maddî ve manevî menfaat isabet etse, bunlar Allah’ın ihsanıdır, ikramıdır. İnsanın yaptığı çirkin işler, işlemiş olduğu günahlar ve kusurlar ise kendi nefsindendir. Nitekim bir ayette mealen şöyle buyrulur: “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük ise nefsindendir.” (Nisa Suresi, 4/79)
İnsanın maddi ve manevi bakımdan yüceltecek en güzel hasletlerden biri tevazu olduğu gibi, onu alçaltan, zelil ve perişan eden de gururdur.